Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Esra Nur Ademoğlu Dilekçi, hastalığa ilişkin şunları kaydetti:
"Kan şekerinde ani yükselmelerle birlikte koma tablolarına yol açabileceği gibi uzun dönemde kalp, böbrekler, göz ve beyin damarlarını ve sinir sistemini tutarak çeşitli problemlere de yol açabilmektedir. Bu nedenle diyabetin tanınması ve doğru şekilde tedavi edilmesi büyük önem taşımaktadır. Ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, gece idrar çıkma diyabetin en sık görülen belirtilerinden olup ayaklarda yanma ve uyuşma, hissizlik, iyileşmeyen yaralar, bakteri ve mantar enfeksiyonları, bulanık görme, açıklanamayan kilo kaybı, kaşıntı gibi belirtiler de görülebilir."
Diyabetin geniş bir sınıflaması olmakla beraber en sık görülen tiplerinin tip 1 diyabet, tip 2 diyabet ve gebelik diyabeti olduğunu ifade eden Dilekçi, bunların arasında en sık görülen diyabetin tip 2 diyabeti olduğunu bildirdi.
Tip 2 diyabetinin genellikle 30 yaşından sonra başladığına dikkati çeken Dilekçi, "Ancak son yıllarda obezitenin artışı ile birlikte çocukluk veya adolesan çağlarında ortaya çıkan tip 2 diyabet olguları da görülebilmektedir. Ailede başka bireylerde de çoğunlukla diyabet öyküsü vardır. Hastalar genellikle obez veya fazla kiloludur. Tip 1 diyabet çoğunlukla 30 yaştan önce başlayıp pankreas hücrelerinde bağışıklık sistemindeki probleme bağlı yıkımın olduğu, mutlak insülin eksikliğinin görüldüğü bir diyabet çeşididir. Gestasyonel diyabet olarak tanımlanan gebelik diyabeti ise gebeliğin 24. haftası ve sonrasında ortaya çıkan, insülin direncine bağlı diyabet formudur." ifadelerini kullandı.
"DİYABET RİSKİ YAŞLA BİRLİKTE ARTIYOR"
Esra Nur Ademoğlu Dilekçi, diyabet riskinin yaşla birlikte arttığından ötürü 40 yaşından sonra düzenli aralıklarla diyabet taraması yapılması gerektiğine dikkati çekerek, bunun dışında hafif kilolu ve obez olan bireylerin herhangi bir diyabet semptomu olmasa bile daha genç yaşlardan itibaren ve daha sık olarak diyabet yönünden araştırılmasının önemini vurguladı. Dilekçi, birinci ve ikinci derece yakınlarında diyabet öyküsü bulunan kişilerin, doğum tartısı 4,5 kg veya üzerinde olan bebek doğuran veya gebelik şekeri öyküsü olan kadınların, hipertansif bireylerin, polikistik over sendromu olan kadınların, koroner kalp hastalığı ile beyin damarlarında tıkanıklık olan kişilerin, sedanter yaşam süren veya fizik aktivitesi düşük olan kişilerin, şizofreni hastaları ve uzun süreli steroid kullanan hastaların diyabet açısından risk grubunda bulunduğunu belirtti.
DİLEKÇİ, DİYABET HASTALARINA ŞU TAVSİYELERDE BULUNDU:
"Fiziksel aktivitenin arttırılması, egzersiz ve beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesini kapsayan yaşam tarzı değişiklikleri diyabet tedavisinin temel komponentidir. Yaşam tarzı değişiklikleri dışında diyabet tedavisinde insülin tedavisi, ağızdan alınan anti diyabetik ilaçlar, gereğinde insülin dışı enjektabl ajanlar da kullanılabilmektedir. Tip 1 diyabet tedavisi insülinler ile yapılmaktadır. Tedavide kısa, orta veya uzun etkili insülin preparatları kullanılır. Tip 2 diyabetli hastalarda ağızdan kullanılabilen pek çok anti diyabetik ilaç bulunmaktadır. Gereken hastalarda insülin, insülin dışı enjektabl ajanlar veya enjektabl ajanlar ve insülin ile birlikte oral antidiyabetik ajanlar kombine olarak kullanılabilmektedir. Gebelik diyabetinde ise kan şekeri kontrolü için öncelikle diyet ve egzersiz önerilmekte, diyet ve egzersizin yeterli olmadığı durumlarda insülin tedavisi başlanmalıdır." Dilekçi, diyabetin yaşam boyu süren kronik bir metabolik hastalık olduğunu belirterek, "Sağlıklı beslenmenin öğrenilmesi ve sürdürülmesi, egzersiz ve kilo kontrolü, sağlık kontrollerinin düzenli bir şekilde yapılması diyabetin istenmeyen sistem tutulumlarının önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır." değerlendirmesinde bulundu.