Neden erken seçim kararı alındı? Çoğu insan şu anda erken seçim kararını kendi içinde anlamlandırmaya çalışıyor. Türkiye siyasi tarihinde genelde erken seçim kararı siyasi istikrarsızlığın ve/veya ekonomide işlerin kötüye gittiği dönemlerde alınmıştır. Ülkede siyasi bir çalkantının olmadığı herkesin malumu. Ekonomide işler kötüye mi gidiyordu? Hayır. Türkiye ekonomisi geçtiğimiz yıl çok güçlü bir büyüme performansı gösterdi. Sanayi üretimi ve ihracat gibi öncü göstergelere bakıldığında Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 5'e yakın bir büyüme performansı göstereceği tahmin edilmektedir. Son dönemde ekonominin aşırı ısındığına dair tartışmalar yapılsa da teorik olarak Türkiye ekonomisinin aşırı ısındığına dair güçlü bulguların olduğunu söylemek güç. Peki, o zaman bu erken seçim kararı ekonomik anlamda kötü bir tercih midir? Hayır.
Türkiye 16 Nisan 2017'de gerçekleştirdiği referandum ile parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçme kararı aldı. Son bir yıldır geçiş aşamasında olduğumuz bu süreç 3 Kasım 2019'da tamamlanacaktı. Ekonomi için de kritik bir faktör olan öngörülebilirliğin artması için süreci erkene almak anlaşılabilir bir tercihtir. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da belirttiği üzere eski sistemin hastalıkları Türkiye'yi yavaşlatmaya devam ediyordu.
Ekonomiyle ilgili konuşacak olursak Türkiye ekonomisine sınıf atlatacak ve işsizlik gibi vatandaşı direkt ilgilendiren sorunlara çözüm olabilecek yatırım ve reform kararlarının daha hızlı bir şekilde hayata geçmesi için siyasetçiler ve bürokratların hem kendi aralarında hem de birbirleriyle koordineli çalışması gerekmektedir. Ancak eski sistemin yaratmış olduğu zafiyetlerden dolayı bir koordinasyon sıkıntısı yaşandığı görülmektedir.
Türkiye son on beş yıllık süreçte önemli atılımlar gerçekleştirmiş olsa da kurumsallaşmayı sağlayarak bürokrasinin etkinliğini ve kalitesini tam anlamıyla artıramadı. Bürokrasi idealler ve icraat bakımından siyasetin arkasında kalmaya devam ediyor. Bürokrasi yeni sisteme geçişin uzun ve yavaş olmasını bahane ederek maalesef en küçük riski bile almak istemiyor. Birçok proje ve reform sırf bu yüzden istenilen ölçüde hayata geçemiyor; sistem yavaşlıyor. Bu, büyük hedeflere ulaşmak için zaman kaybına tahammülü olmayan Türkiye için acı ama gerçek bir durumdur. Cumhurbaşkanlığı sistemi etkin bir bürokrasiye geçiş için fırsat sunmaktadır.
Devlet yerli otomobilden son teknolojiye sahip askeri araçlara, KOBİ'lerden Türkiye'nin cari açık problemini çözmeye aday kritik sektörlere/şirketlere kadar ekonominin önünü açacak birçok kritik alanı desteklerken bu yatırımlardan verimli geri dönüşler almak için özel sektörün önünü görmesi gerekiyor. Bu yatırımların birçoğu esas olarak en az iki yıl sonra şekillenmeye başlayacağı için sürekliliği sağlamak adına düğmeye henüz yeni basılmışken bayrağı yeni yönetim sistemine devretmek daha doğru bir karardır. Seçimlerden sonra önünde daha uzun bir icraat dönemi olacak cumhurbaşkanı, bakanlar ve bürokratlar projelerin düzgün bir şekilde hayata geçirilmesine yönelik olarak daha güçlü tedbir ve teşvikleri hayata geçirebilirler. İstikrarın perçinleşmesi sonrasında önlerini daha rahat görecek olan şirketler de tüm enerjilerini yapacakları yatırımlara ve geliştirecekleri teknolojilere verebilirler. İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç'in de belirttiği üzere: "Seçimlerin erken yapılması en çok reel sektöre yarar. İş dünyası yatırım kararlarını öne alır. Çok daha güçlenecek yönetim sistemiyle üretim yarışı 1,5 yıl erken başlar."
Piyasaların en sevmediği şeylerin başında belirsizlik gelir. Normal şartlarda erken seçim belirsizlik demektir. Ama şu an içinde bulunduğumuz şartlarda değil. Ekonomi çevrelerinde yaklaşık altı aydır erken seçim ihtimalleri konuşuluyordu. Daha seçimlere yaklaşık 1.5 sene varken erken seçim tartışmalarının yüksek sesle tartışıldığı bir ortamda haliyle belirsizlikler ortaya çıkmaya başlamıştı. Belirsizliklerin arttığı ortamda ne vatandaşlar tüketim yapmaya ne de şirketler yatırıma yönelirler. Ekonomideki her kesim rölanti modunda ilerlemeyi tercih eder. Böyle bir süreç ekonominin aleyhine işlerdi.
Bu gibi ortamlar en çok riskten beslenen spekülatörlerin işine gelir. Bir süredir OHAL ve jeopolitik riskleri bahane göstererek kur üzerine spekülatif hareketler gerçekleştirenler kendi çıkarlarına doğrultusunda ekonomi üzerine yoğun baskılar gerçekleştiriyorlardı. Erken seçim kararı almak bu tip spekülatörlerin ve ekonomiyi kıskaca alarak iç ve dış politikanın rotasını değiştirmeye çalışanların önünü ciddi oranda kesmiş oldu.
Seçimlere yaklaşık iki ay kalması demek hükümetin mali disiplini sarsıcı popülist politikalara başvuramayacağı anlamına geliyor. AK Parti hükümetleri girdiği hiçbir seçimde kendi siyasi çıkarlarına aykırı olsa da ülkenin uzun vadeli geleceğini düşünerek popülist politikalar uygulamadı. Hükümet seçimler zamanında yapılsaydı da çok yüksek ihtimalle bu siyasi kartı kullanmayacaktı. Seçimlerin öne alınması finans piyasalarında dönen saçma seçim ekonomisi tartışmalarına son vererek hükümetin küçük hesaplar peşinde olmadığını ve mali disipline önem verdiğini bir kez daha piyasalara göstermesini sağladı.
Erken seçimin 26 Ağustos tarihi yerine 24 Haziran'a çekilmesi de son derece isabetli bir karar. Zira konut, ikinci el otomobil ve turizm gibi piyasalar için yaz dönemi çok önemlidir. Erken seçimlerin ağustos sonunda yapılması bu gibi sektörler için en canlı olması beklenen dönemin boşa geçmesine neden olacaktı.
Erken seçim çoğu zaman ikinci en iyi tercihtir ancak yukarıda belirttiğim koşullar altında birinci tercih olabiliyor. Erken seçim kararı alındıktan sonra borsanın yükselmesi ve döviz kurlarının gerilemesinden de bu anlaşılıyor.