Küresel ekonomiyi derinden etkileyen krizler sonrasında Batılı gelişmiş ülkeler ekonomi politikalarında ciddi değişikliklere yönelirler ve dünyanın geri kalanına da bu politikaları çeşitli yollarla empoze etmeye çalışırlar. Bu değişiklikler çoğu durumda küresel ekonomi ve siyasette ciddi dalgalanmalara neden olur. Örneğin 1929'daki Büyük Buhran'dan sonra başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler korumacı politikalar uygulamaya başlayarak gittikçe kendi içlerine kapanmışlardır.
"Komşunu fakirleştir, kendini zengin et" anlayışının eseri olan korumacı politikalar İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesine yol açan temel faktörlerdendir.
1970'lerdeki petrol krizlerinden sonra ise dünya hızlı bir liberalleşme ve küreselleşme sürecine girmiştir. Genel olarak Batılı gelişmiş ülkeler ve uluslararası kuruluşların zorlamasıyla sürece dahil olan gelişmekte olan ülkeler bu ani değişimin içine kurumsal açıdan hazırlıksız girmeleri sebebiyle 1982-2001 arasında bir dizi yıkıcı krizle boğuşmak durumunda kalmışlardır.
2008'deki küresel finans krizi sonrasında küreselleşme ve liberal ekonomi anlayışından kontrollü küreselleşme ve yeni korumacı önlemlere doğru bir geçiş yaşanmaktadır. Batılı gelişmiş ülkeler küresel finans krizinden sonra uygulamaya koydukları sanayi politikaları ve korumacı önlemler vasıtasıyla Doğu'ya kaptırdıkları rekabet üstünlüğünü tekrardan geri kazanmaya çalışmaktadır.
Donald Trump'ın ithal çelik ve alüminyuma sırasıyla yüzde 25 ve yüzde 10 oranlarında gümrük tarifesi uygulanmasına yönelik başlattığı girişimi de bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir.
Trump'ın adaylık süreci boyunca Amerikan üreticilerini koruyacak kararlar alacağını sıkça dillendirmesinden dolayı bu gümrük tarifesi uygulaması kararı şaşırtıcı değildir. Son aylarda uygulamaya soktuğu politikalarla seçmenlere verdiği sözünü tutmaya çalışmaktadır.
Trump geçtiğimiz ocak ayında da Amerikalı üreticilere zarar verdiği gerekçesiyle Çin ve Güney Kore şirketlerinin domine ettiği güneş panelleri ve çamaşır makineleri ithalatına ek gümrük tarifesi getirmiştir.
Türkiye nasıl etkilenecek?
ABD toplam çelik ithalatının yaklaşık yüzde 7'sini Türkiye'den satın almaktadır.
Bir başka ifadeyle Türkiye ABD'ye yaklaşık 1,1 milyar dolar değerinde çelik ihraç etmektedir. Gümrük tarifesi artışları her ülkeye eşit bir şekilde uygulansaydı Türk çelik üreticileri bu artıştan kısa vadede çok fazla etkilenmeyebilirdi.
Çünkü Amerikan üreticilerinin ithalatın yerine geçebilecek yerli üretim kapasitesini hızlı bir şekilde artırabilmesi zordur.
Amerikan üreticilerinin orta vadede kapasitelerini artırması sonrasında Türkiye'nin ABD'ye çelik ihracatının zorlaşmaya başlaması beklenmekteydi.
Ancak Trump geçen perşembe günü yaptığı açıklamada çoğu kişinin beklediğinin aksine gümrük tarifesinde istisnaların olacağını duyurdu.
Buna göre NAFTA'nın revize edilmesini kolaylaştırmalarını sağlamak için Kanada ve Meksika gümrük tarifelerinde belirli bir süre istisnaya tabi olacak.
Gümrük tarifesi artışının kapsamının bu şekilde düzenlenmesi haliyle beklenen etkilerin de değişmesine yol açtı.
Bu koşullarda Kanadalı ve Meksikalı üreticiler diğerlerine göre rekabet avantajı elde edeceklerinden dolayı Türkiye'nin ABD'ye çelik ihracatı kısa vadeli olarak da sekteye uğrayabilir.
Trump'ın ticaret savaşlarını başlatmaya yönelik girişimleri sadece Çin gibi kendine rakip gördüğü ülkeleri değil Türkiye, Almanya, Güney Kore, Kanada, Meksika ve Brezilya gibi ABD'nin önemli müttefiklerini de zor durumda bırakarak hem küresel ekonomik istikrarı sarsıyor hem de uluslararası siyasetin tansiyonunu yükseltiyor.
Bu tip korumacı önlemlerin ABD'nin ekonomik çıkarlarına tam olarak hizmet ettiğini söylemek de mümkün değil.
Zira son gümrük tarifesi uygulaması hem ABD'nin yüksek cari açığını düşürmeye merhem olabilecek nitelikte değil hem de birçok ürünün fiyatının artmasına yol açacağı için Amerikan vatandaşlarının satın alma güçlerini negatif etkileme potansiyeline sahip.
Bütün bu gelişmeleri ele aldığımızda Trump'ın tam kapsamlı bir ticaret savaşı başlatmak yerine bazı ülkeleri ekonomik anlamda zor duruma düşürmek yoluyla bu ülkelerin ABD'nin küresel çıkarlarını gözeterek hareket etmeleri için gümrük tarifesi gibi korumacı önlemleri bir pazarlık kozu olarak kullanmak istediği sonucu ortaya çıkıyor. Türkiye'nin bu aşamada istisnaya tabi olmayan ülkelerle ortak hareket ederek ABD'yi bu sorumsuz kararından döndürmeye yönelik çalışmalar yapması ve Beyaz Saray'da tarife artışı kararından hoşnutsuz kesimler aracılığıyla kamuoyu nezdinde baskı oluşturması en makul strateji gibi gözüküyor.
Küresel ölçekte iktisadi anlayış ve ekonomi politikalarının ciddi değişim geçirdiği bir dönemin içindeyiz. Bu dönemde Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için tehditler kadar fırsatlar da mevcuttur. Türkiye böyle bir dönemde akıllı sanayi politikaları aracılığıyla yüksek katma değerli yerli üretime daha fazla destek sağlayarak kalkınma merdiveninin basamaklarını daha hızlı çıkabilir.
Bu konulara merak duyan okuyucuların Sanayiyi Yeniden Düşünmek adlı kitap ile birlikte Sadık Ünay ve Şerif Dilek tarafından kaleme alınan "Yeni Korumacılık ve Ticaret Savaşları" başlıklı SETA analizine göz atmalarını tavsiye ederim.