Suudi Arabistan-Filistin ilişkileri son yıllarda bir hayli bozuk. Tarihsel açıdan bakıldığında Riyad yönetimleri Filistin davasına olan desteği sembolik seviyede kalmıştır. Bununla birlikte Suudi Arabistan'daki kralların "İslamcı kimliği" krallığın Filistin davasındaki siyasetini şekillendirmiştir. Bu anlamda Filistin davasına destek veren istisna, Kral Faysal'dır. İşgalci İsrail kuvvetlerine destek veren ülkelere petrol ambargosu uygulayan Faysal, İsrail karşıtı siyasetinden ötürü sarayında yeğeni tarafından öldürülmüştür. Bu suikast Suudi Arabistan'ın Filistin siyasetinin iki unsur tarafından şekillenmesini ortaya çıkarmıştır. İlki kral, ikincisi ABD. Bu anlamda 2015'ten beri kademeli şekilde gücünü maksimize eden veliaht prens Muhammed bin Selman fiili (de facto) kralı olduğu ülkesinin "sırtına yük olarak gördüğü" Filistin davasına sırtını dönmüştür. Diğer taraftan ABD'nin sponsorluğunda ortaya atılan "Yüzyılın Anlaşması"nın kabulü için Washington'ın Riyad'a yaptığı baskı da Gazze'nin yalnızlığını derinleştirmiştir.
Tutuklamalar
Bin Selman kontrolündeki Suudi Arabistan'ın Filistin ihaneti Mayıs 2018'de krallıkta yaşayan ve Hamas ile bağlantılı olan Filistinlilerin (bazıları Ürdün vatandaşı) tutuklanmasıyla farklı bir boyut almıştır. İsmi belirtilmeyen "terörist oluşumları" destekledikleri iddiasıyla Filistinliler 2 yıl boyunca yargılanmadan hapsedilmiştir. 8 Mart 2020 tarihinde ise Riyad'daki Özel Suç Mahkemelerinde uluslararası kamuoyundan gizli şekilde yargılanmaları başlatılmıştır. Uluslararası insan hakları örgütleri tutukluların ailelerinin verdiği bilgiler ışığında mahkumların kötü muameleye maruz kaldığını belirtmektedir. Örneğin İnsan Hakları İzleme Örgütü Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Micheal Page sanıklara yönelik yöneltilen iddiaların yapaylığı ve cezaların ağır olmasının Suudi Arabistan'daki yargı süreçlerine yönelik kuşkuların arttığını dile getirmiştir. Dahası Kovid-19 salgınının birçok mahkumun sağlığını ciddi boyutta tehdit ettiği bir dönemde, Filistinli tutuklular ciddi şiddete maruz kalmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü tutukluklardan 6 kişinin ailesiyle görüşmüş, aileler Suudi rejimin misilleme yapmasından korktukları için isimlerini vermekten çekinmişlerdir. Tutukluların yakınlarından bazıları 2019 Şubat ve Nisan aylarında ev baskınlarına şahitlik ettiklerini ve Suudi güvenlik güçlerinin adeta savaşa gider gibi hazırlandıklarını belirtmişlerdir. Tutuklulardan birisinin 14 yaşındaki çocuğunu elinde tabanca ile sorgulayan, 9 yaşında çocuğu korkutarak ağlatan, kaçmalarını engellemek için arabalarını parçalayan Suudi güvenlik güçlerinin hapishanelerde işkence, hücre hapsi gibi hukuksuz uygulamalara başvurduğu iddia edilmektedir.
Akademisyen, öğrenci, işadamını içeren Hamas yanlısı 70'e yakın Filistinlinin tutuklanması birçok uluslararası hukuk uzmanına göre herhangi bir meşru zemini sahip değildir. Nitekim birçok isim zorla ortadan kaybolmuş ve mahkumların nerede olduğunu belirtilmemiştir. Suudi Arabistan'da uzun yıllar rejimin onayıyla hareket eden Filistinlilere yönelik tutuklamalar, bazı davalarda keyfiliğe bağlı olarak idama kadar gidebilen cezalar içeren Suudi Arabistan'ın terörle mücadele yasası kapsamında değerlendirilmektedir. Dolayısıyla Suudi Arabistan bir dönem desteklediği Hamas'ı üstü kapalı terörist olarak görmektedir. Bu anlamda mezkur tutuklamalar, Suudi Arabistan'ın Filistin politikasının tedrici olarak dönüştüğünün kanıtı olarak görülebilir. Hamas-Suudi Arabistan ilişkilerini koordine eden emekli doktor Muhammed el-Hudari'nin herhangi bir suçlama olmaksızın tutuklanması bu dönüşümün en somut örneğidir. Dolayısıyla 40 yıla yakın süreden beri Suudi Arabistan'da faaliyet yürüten el-Hudari başta olmak üzere birçok ismin tutuklanması siyasidir.
Her ne kadar Suudi Arabistan resmi söylemde Filistin'i desteklese de İsrail ile sürdürdüğü istihbari, güvenlik ve siyasi ilişkiler bu iddiayı çürütmektedir. Nitekim Suudi Arabistan başta Müslüman Kardeşler, Türkiye, İran ve Katar ile yürüttüğü "savaşta" İsrail ile örtülü bir ittifak içerisindedir. Ayrıca başta siber güvenlik olmak üzere iki ülke arasında çok boyutlu bir işbirliğinin sürdürüldüğü aşikardır. Bu anlamda İsrail ile resmi düzeyde ilişkiler henüz tesis edilmese de yakın politikalar izleyen Suudi Arabistan'ın Filistin karşıtı İsrail yanlısı politikası medya alanına da yansımıştır.
Medya Ayağı
Arap halkları arasında Osmanlı özleminin yeniden canlanmasını sağlayan Türk dizilerini 2018'de yasaklayan ve 2019'da Osmanlı düşmanlığı üzerine inşa edilmiş amatör bir dizi olan Ateş Krallıklarını yayınlayan MBC kanalı, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Filistin karşıtı İsrail yanlısı siyasetinin bir parçası olarak hizmet vermektedir. Suud sermayeli BAE merkezli kanal, Çıkış 7 (Mahraj7) isimli bir dizi yayınlamaya başlamıştır. Dizi İsveç'te yaşayan Filistinli karikatürist Mahmud Abbas'ın petrol fiyatlarındaki düşüşe dair yaptığı çalışma sonrası yayınlanmıştır. Geleneksel Körfez kıyafeti giyen bir Arap adamın peşinden yuvarlanan petrol varili, Suudi trollerin harekete geçmesine neden olmuştur. Suudi petrol endüstrisinin temsil edildiği dolayısıyla Suudi rejiminin ve bin Selman'ın aşağılandığını iddia edilmiştir. Al-Quds Al-Arabi gazetesine göre de bin Selman'ın emirleri doğrultusunda Suudi Arabistan siber ordusu karikatürü çizen Abbas'a karşı saldırıya geçmiştir. Saldırı sonrası yayınlanan ve Filistinlileri hedef alan bu dizinin yayınlanması, sosyal medyada tartışmaları beraberinde getirmiştir. Birtakım siyonist Suudi aktivistlerin İsrail'in değil Filistinlilerin düşman olduğunu söylemesi büyük tepki uyandırmıştır.
Dizinin bir sahnesinde Suudi bir doktor, İsrail ile normalleşmeyi savunurken Filistinlileri kastederek "Asıl düşman desteğimizi takdir etmeyen, bizi her gün İsraillilerden daha fazla aşağılayandır." İfadelerini kullanmıştır. Benzer şekilde sosyal medyada da İsrail yanlısı Suudi troller Filistinliler onlarca yıl boyunca yaptıkları her şeye rağmen Suudi Arabistan'a sözlü olarak saldırdıklarını iddia etmiştir. Benzer şekilde aynı gurüh tarafından Arapça hesaplarda "Filistin benim davam değil" başlıklı sosyal medya kampanyası başlatılmıştır.
İsrail'i Tatmin Etmek
Bin Selman'ın tutuklamalar ve medya aracılığıyla sürdürdüğü Filistin ihaneti üzerine inşa edilmiş siyaseti İsrail çevrelerinde olumlu karşılanmaktadır. Dahası dizideki İsrail'in söylemini destekleyen sahneler İbraniceye çevrilmiş ve İsrail'in ana akım medyasında servis edilmiştir. Çıkış 7 dizisine benzer şekilde Harun'un Annesi isimli dizi de İsrail'in işgal projesini meşrulaştırma amacındadır. Nitekim dizide işgalci İsrail'in 1948'deki kuruluşundan önce Yahudilerin bölgedeki varlığından bahsedilerek Yahudilerin Filistin'de tarihsel olarak var oldukları ve bölgeye göçlerinin meşru olduğu mesajı verilmektedir. Bu anlamda İsrail ordusu sözcüsü dizideki Harun'un annesinin Yahudilerin buralarda önceden beri mevcut olduğunu ve bunun da Allah'ın kitabında yazdığını dile getirmesini memnuniyetle karşıladıklarını belirtmiştir. Bu anlamda geçtiğimiz yıllarda bir TV programında siyonist bir Kuveytlinin de Kur'an-ı Kerim'deki Maide Suresi'nin 21. ayetini alet ederek işgalci siyonistlerin Filistin'deki varlığını meşrulaştırma çabasının bir benzerinin Harun'un Annesi isimli dizide olduğu görülmektedir. Bu anlamda dizinin dini siyasete alet ettiği rahatlıkla söylenebilir. Dolayısıyla bin Selman, Filistin karşıtı-İsrail yanlısı siyasetinde dini araçsallaştırarak İsrail'i tatmin etmektedir. Bu anlamda Harun'un Annesi isimli dizi İsrail ile normalleşme açısından önemli görülmektedir.
Sonuç olarak Suudi Arabistan'ın Filistin davası tedrici olarak ihanete doğru evirilmektedir. Bin Selman'ın Filistin ve Hamas düşmanlığı üzerine inşa edilen bu yeni politikası ABD ve İsrail'i hoşnut etmektedir. Türkiye gibi birkaç ülke dışında İslam dünyasının Filistin davasındaki sessizliği İsrail-Suudi Arabistan diplomatik ilişkilerinin orta vadede kurulmasını sağlayacak konjonktüre katkı sağlayabilir. Bu durum aynı zamanda İsrail'in de diktatörler tarafından yönetilen bir Arap dünyası hayaliyle Filistin işgalini derinleştirecektir.