İsrail'in genellikle Ramazan ayına denk gelen Mescid-i Aksa provokasyonu ve Gazze'ye yönelik saldırıları bu yıl da gerçekleşti. Doğu Kudüs'te bulunan Şeyh Cerrah mahallesindeki bazı Filistinlilerin evlerine el konulması girişimiyle başlayan olaylar kısa sürede şiddete dönüşürken, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırısıyla birlikte Filistinliler Tel-Aviv yönetimine karşı ciddi bir tepki gösterdi. İsrail'in bu politikalarına hem İsrail'de yaşayan Arapların hem de Batı Şeria'daki Filistinlilerin tepki göstermesi Tel-Aviv yönetimini daha da agresifleştirdi.
İsrail polisinin Mescid-i Aksa'da ibadet eden Müslümanlara saldırısına Gazze'deki grupların da tepki göstermesi ve İsrail'in saldırılarına cevap vermesi bölgede tansiyonu artırdı. İsrail ordusu özellikle hava kuvvetleri ve belirli adreslere yönelik füze saldırıları ile Gazze'de 200'ün üzerinde sivilin ölümüne neden olurken, binlerce insanın da yaralanmasına yol açtı. Bu süreçte İsrail ordusunun yerel ve uluslararası medya kuruluşları, okullar, hastaneler ve dini kurumları da hedef alarak savaş suçu işlediği uluslararası gözlemciler tarafından belirlendi.
Yaşanan olaylar karşısında bölgesel ve küresel düzeyde tepkiler gelirken, bu noktada en ciddi tepkiyi Türkiye, Bosna-Hersek, Endonezya, Kuveyt ve Katar verdi. Öyle ki İsrail'in saldırılarını durdurmasında özellikle Türkiye ve diğer bazı bölge ülkelerinin tepkilerinin etkili olduğu söylenebilir. Öte yandan çatışmaların sonlandırılması adına bazı ülkelerin de fiili girişimlerde bulunduğu görülmüştür. Bu noktada öne çıkan bölge ülkesi İsrail ile iyi ilişkilere sahip olan ve Filistinlilerle de iletişim kanalları açık olan Mısır olmuştur.
11 günlük çatışmalar sırasında Mısır gerek bölge ülkeleri nezdinde gerekse de uluslararası aktörler bağlamında birtakım görüşmeler gerçekleştirerek ateşkesin sağlanması yönünde girişimlerde bulunmuştur. Bu çerçevede Mısırlı yetkililer ABD, Fransa ve Ürdün ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Mısır, 2020'deki Münih Güvenlik Konferansı'nda İsrail-Filistin barış görüşmeleri bağlamında Fransa, Almanya ve Ürdün'den oluşan Münih grubunu da harekete geçirirken, bir taraftan da ABD ve İsrail ile de temaslarda bulunmuştur.
Öte yandan Mısır'ın saldırılar sırasında Gazze'ye ambülans göndermesi, 1 milyon dolar değerinde tıbbi yardım tedarik etmesi ve Gazze sınırından geçişleri esneterek bazı hastaların Mısır'a geçişini sağlaması Kahire'nin bu süreçteki pozisyonunu güçlendirmiştir. Mısır ayrıca Gazze Şeridi'nin yeniden imarı için de 500 milyon dolarlık yardım yapacağını duyurmuştur. Saldırıları izleyen günlerde Gazze'ye insani yardım tırları gönderen Mısır bu süreçte önemli bir kamu diplomasisi sürecini de yürütmüştür.
Mısır bu süreçte arabulucu rolüyle ön plana çıkarılırken, Kahire yönetiminin yakın geçmişte özellikle Gazze politikasındaki katı tutumu dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Öyle ki Mısır'ın 2013'teki askeri darbe sonrasındaki süreçte Filistin-İsrail sorununa yaklaşımı, daha ziyade Tel-Aviv yönetiminin politikalarıyla uyumlu olmuştur. Nitekim Kahire yönetimi darbenin hemen ardından Gazze'ye olan giriş ve çıkışları kapatırken Filistin'in can damarları olarak kabul edilen tünellerin işlevsiz hale getirilmesi için de önlemler almıştır. Bu önlemler arasında Gazze ile Mısır sınırı boyunca bir tampon bölge oluşturarak tüneller ya da diğer yöntemlerle geçişleri kesmek hedeflenmiştir. Daha sonraki süreçte ise kalan tüneller deniz suyu doldurularak yıkılmış ve Gazze'nin dış dünyayla olan bağlantısı ciddi anlamda zayıflatılmıştır.
Dolayısıyla Sisi yönetiminin bu süreçte aktif rol almasının arkasındaki motivasyonlardan birisi Mısır kamuoyunda hükümetin Gazze politikalarına yönelik var olan olumsuz algıyı yıkmak olduğu söylenebilir. Nitekim Kahire'nin, İsrail'in saldırıları sırasında Gazze'den geçişleri kısıtlı biçimde açarak özellikle iç kamuoyundan yükselebilecek eleştirileri hafifletmeyi amaçlamıştır. Nitekim saldırılar nedeniyle binlerce yaralı olmasına rağmen sadece 18 yaralının Mısır tarafına geçebildiği açıklanmıştır. Yine Mısır saldırıların devam ettiği Ramazan bayramı sırasında da Gazze sınırını geçişlere kapamış ancak Ramazan ayı sonrasında geçişleri başlatmıştır. Öte yandan ateşkes sonrasında Mısır'dan Gazze'ye geçiş yapan yardım konvoyları da tartışma konusu olmuştur. Konvoyların üzerinde yer alan "Sisi'nin Gazze'ye Hediyesidir" gibi bazı ifadeler, özellikle Mısır ve Filistin kamuoylarında tepki çekmiştir.
Bu durum bir yönüyle ateşkes sürecinin Mısır yönetimi tarafından bir propaganda aracı olarak kullanılmış olabileceği sorusunu da akıllara getirmiştir. Nitekim İsrail'in saldırılarını sonlandırmasındaki asıl gerekçenin ateşkes görüşmeleri değil, Filistin direnişinin Gazze ve Batı Şeria'yı da kapsayan bir şekilde gerçekleşmesi ve Tel-Aviv yönetiminin bu durumun daha da kötüleşebileceğinden endişe etmesi olduğu belirtilebilir. Bir taraftan Gazze'den İsrail'e yönelik füzelerin yarattığı korku, diğer taraftan da İsrail sınırları içerisinde yaşayan Filistinlilerin İsrail'in politikaları karşısında tepki göstermeleri, Tel-Aviv açısından savaşın sürdürülemezliğini ortaya koymuştur.
Bunun yanında daha önceki saldırı süreçlerinin aksine İsrail'e karşı küresel kamuoyunda oluşan tepki de caydırıcı bir unsur olmuştur. Gigi Hadid ve Dua Lipa gibi küresel sanat ikonları, Erik Cantona ve Paul Pogba gibi sporcular ve Mark Ruffalo ve Susan Sarandon gibi Hollywood'un önde gelen isimlerinin İsrail'e tepki göstermesi Filistinlilerin direnişi bağlamında küresel bir kamuoyu oluşmasının sağlamıştır. Bu durum İsrail'in saldırılarının önlenmesinde büyük rol oynarken, ateşkes kararını da bir anlamda hızlandıran faktörlerden birisi olmuştur.