Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) son dönemlerde dış politika tercihlerinde ve özellikle askeri angajmanlarında yeni bir stratejiye yöneldiği gözlemlenmektedir. Bu doğrultuda BAE'nin askeri angajmanlarında daha az yoğun olan bir ilişki biçimini tercih ettiği görülmektedir. BAE bu anlamda, uzun dönem Yemen'deki askeri operasyonlarını desteklemek amacıyla kullandığı Eritre'deki Assab limanı yakınlarındaki askeri üssünü geçtiğimiz haftalarda boşaltmaya başlamıştı. Bunun yanında Yemen'de Güney Geçiş Konseyi (GGK) ile birlikte uzaktan varlığını sürdüren BAE, GGK'nın merkezi hükümette yer alması ile de Yemen'deki konumunu netleştirmişti. Nitekim GGK'nın Rusya ve İsrail ile de ortaklıklar kurma peşinde olması, BAE'nin Yemen'deki askeri politikasını doğrudan angajmandan dolaylı angajmana yönelik bir strateji çerçevesinde gerçekleştiğini göstermektedir.
BAE'nin dış politika tercihlerindeki değişimin gözlemlendiği bir diğer alan da Libya'dır. Libya'da gayrimeşru güçlerin lideri Halife Hafter'e olan silah ve lojistik desteğini azaltma kararı alan BAE'nin bu tutumu da Abu Dabi'nin bölgedeki askeri angajmanlarına yönelik yeni stratejiye dair ipuçları vermektedir.
BAE dış politikasındaki söz konusu gelişmelerin gerek içeriden ve gerekse dışarıdan kaynaklı nedenleri bulunmaktadır. Bu noktada önemli belirleyicilerden birisi COVID-19 salgını ile birlikte küresel düzeyde yaşanan ekonomik belirsizliklerin BAE'ye olan etkisidir. Savaşları sürdürebilmenin maliyetine ilaveten pandemi döneminde ülke bütçesine yük getiren yeni durumlar BAE'yi savaşları sürdürme konusunda ekonomik açıdan daha kısıtlı bir duruma itmektedir. Bununla birlikte, BAE son dönemlerde ülkesini petrol sonrası ekonomi dönemlerine hazırlama minvalinde çalışmalar yürütmekte ve bununla ilgili olarak, sosyal ve ticari kanun ve düzenlemelerde yabancı-dostu uygulamalara gitmektedir. Bu anlamda kısmen gevşemeye giden BAE, yabancıların ülke içerisinde yatırım yapmasını ve bunun da uzun vadede ekonomiyi olumlu etkilemesini beklemektedir. Ayrıca hükümette üst düzey görevlerde de değişikliğe giden BAE yönetimi, uzun dönemdir Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yürüten Enver Gargaş'ı görevden alarak yerine Abu Dabi'nin kraliyet ailesinden Şeyh Şahbut bin Nahyan'ı görevlendirmiştir. Gargaş'a dış politikada daha az görünürlüğü ve etkisi olan BAE Devlet Başkanı'nın diplomatik danışmanlığı görevi verilmiştir. Bir diğer devlet bakanı ataması da bir dönem Ankara Büyükelçiliği de yapmış olan Halife Şahin el-Marar'ın atamasıydı.
BAE dış politikasında askeri faaliyetlerin gözle görülür oranda azalması ve yeni geri çekilmelerin planlandığının medyada görülmesi, bölgesel ve uluslararası bazı gelişmeler ve BAE'nin bu aktörlerle olan ilişkileriyle de alakalıdır. Bu anlamda, ABD'de Biden yönetiminin göreve başlaması ile birlikte gerek Suudi Arabistan'a yönelik gerekse de BAE'ye yönelik alınan kararlar, BAE'nin 2010'lu yıllardan bu yana devam eden ve önceki ABD Başkanı Donald Trump döneminde zirveye ulaşan askeri müdahaleciliğinin önümüzdeki yıllarda devam ettirilmesinin zorlaşacağını göstermiştir. Biden yönetimi, Trump döneminde BAE ile gerçekleştirilen birtakım silah anlaşmalarını askıya almış, İran ile ilişkilerini siyasi düzeye çekebilme adına yeni bir İran Özel Temsilcisi atamış ve yine Yemen'deki savaşı bitirebilmek adına bir Yemen Özel Temsilcisi de atamıştır. Silah anlaşmalarının askıya alınması, BAE'ye verilmiş bir mesaj olarak değerlendirildiği takdirde BAE'nin de buna yönelik adımlar attığı görülebilir. Nitekim BAE, Biden yönetiminin Ortadoğu'ya yönelik kararları doğrultusunda Washington ile birlikte çalışmanın arzulandığını, iki ülkenin tarihsel iş birliğini ve gelecekteki iş birliği olanaklarını vurgulayan klişe açıklamalar yapmayı ihmal etmemiştir. Buna rağmen, Kaşıkçı cinayetini değerlendiren istihbarat raporunun da ulusal istihbarat direktörlüğü tarafından açıklanması ile Biden yönetiminin Suudi Arabistan ve BAE'ye yönelik sert politikaları günden güne etkisini artıracağı söylenebilir.
Bu çerçevede BAE'nin bu politikalarıyla özellikle ABD nezdinde barışçıl ve uzlaşmacı bir dış politika izleyeceği algısı yaratmaya çalıştığı söylenebilir. Bu durum bölgesel siyasette BAE'nin en önemli rakip olarak gördüğü Türkiye'ye karşı politikalarda dahi hissedilmektedir. Abu Dabi son dönemde Ankara'ya karşı bazı yapıcı adımlar atma girişiminde bulunurken, Katar krizinin de son bulmasıyla bölgede bir yalnızlaşma sürecine girebileceğinden endişe etmektedir. İsrail ile olan kırılgan ittifakına tam anlamıyla güvenemeyen BAE'nin gelecek dönemde daha uzlaşmacı ve bölge ülkeleriyle gerginlikleri azaltmayı önceleyen bir politika izleyebileceği de söylenebilir.
Bu anlamda, BAE dış politikasında Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid ile birlikte en önemli figürlerden olan Enver Gargaş'a dış politika ile ilgili bir görevin yerine sadece bir danışmanlık görevi verilmiş olması, BAE'nin yeni ortaya atacağı söylemlerini, eski yetkilileri ile gerçekleştirmek istemediğini göstermektedir. Yeni atanan Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Şeyh Şahbut bin Nahyan'ın da Abu Dabi kraliyet ailesinin bir üyesi olması, yeni söylemlerin doğrudan dış politika söylemlerine kanalize edilmesini kolaylaştıracak bir gelişme olarak okunabilecektir.
Son olarak, BAE'nin son yıllarda ortak politikalar yürüttüğü Suudi Arabistan'la bazı konularda ayrışmaya gitmesi Abu Dabi'yi önümüzdeki dönemde dış politika anlamında kısıtlayan gelişmelerden birisi olarak görülebilir. Suudi Arabistan yönetiminin yakın dönemde açıkladığı uluslararası yatırımcıların merkezlerini Riyad'a taşımaları ile ilgili kararın özellikle BAE'yi hedef aldığına yönelik iddialar iki ülke arasında bazı gerilimlerin gün yüzüne çıkabileceğini göstermektedir.
Tüm bu gelişmeler BAE'nin Biden ve salgın sonrası dönemde dış politikada yeni öncelikler belirleyeceğini ortaya koyarken, bu yeni stratejinin çerçevesini bölgesel aktörlerle ilişkiler ve kriz alanlarındaki gelişmeler belirleyecektir. Abu Dabi'nin şahin politikalara devam ederek yalnızlaşma riskini alması mevcut konjonktürde zor gözükmektedir. Ayrıca dış politikada müdahaleciliğin doğrudan kapasite ile ilgili olduğunun farkına varan BAE'nin diplomasiyi işlevsel hale getirmeye çalışması da kuvvetle muhtemeldir.