Türkiye ile Mısır arasında 2013'ten bu yana devam eden diplomatik krizin aşılması yönünde girişimler son dönemde hızlandı. Bu çerçevede geçtiğimiz hafta içerisinde yaptığı açıklamada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Mayıs başında Türkiye'den Mısır'a bir heyetin gideceğini belirtti. Bu ziyaretin iki ülke ilişkilerinin geleceği açısından kilit öneme sahip olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim büyükelçilerin karşılıklı olarak "istenmeyen adam" ilan edildiği 2013'ten bu yana iki ülke yönetimlerinin iradesi ile gerçekleşecek bu ilk ziyarette ilişkilerin geleceğine dair yol haritası belirlenecek.
Aslında ilişkilerde normalleşme adına ilk sinyaller geçtiğimiz sene verilmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki ülke istihbarat birimleri tarafından görüşmeler yapıldığına dair açıklaması o dönem yaşanan görüş ayrılıklarına rağmen ilişkilerin normalleşmesi konusunda karşılık bir iradenin olduğuna işaret etmekteydi. Libya'da Türkiye'nin uluslararası meşruiyete sahip Ulusal Mutabakat Hükümetini güçlü bir şekilde desteklemeye devam etmesi ve Doğu Akdeniz'de gerekirse askeri enstrümanları da devreye sokabileceğini göstermesi Mısır'ın bu iki konuda geri adım atmasına neden olmuştu.
Mısır'ın özellikle Libya politikasında önemli değişikliklere gitmesi ve Trablus ile yakın temas kurma çabası içerisinde olması bu durumun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Benzer şekilde Doğu Akdeniz'de de Mısır'ın Türkiye'nin tezlerini dikkate almaya başlaması iki ülke arasında –Türkiye ile Libya arasında gerçekleştirildiği gibi– bir deniz yetki alanlarının sınırlandırılması antlaşması imzalanabileceği ihtimalini güçlendirdi.
İzleyen süreçte de Türkiye'nin Mısır'ın ilişkilerin normalleşmesi öncesinde bazı taleplerini olumlu karşılaması ve hatta bu konularda sembolik denebilecek adımlar atması üzerine diplomatik temaslar için zemin oluşturulmuştu. 2020'nin yaz aylarında iki ülke arasında doğrudan askeri çatışma ihtimalini gündeme getiren uluslararası kaynakların öngörülerinin aksine özellikle Türkiye'nin yapıcı ve olgun dış politika tercihleri diplomatik krizin daha da derinleşmesini engelledi.
Bununla birlikte ilişkilerde tam anlamıyla bir normalleşmenin sağlanabilmesinin tarafların yapıcı tutum izlemedeki istekliliklerine bağlı olacağını vurgulamak gerekir. Nitekim 2013'te başlayan krizin sebepleri ve sonrasındaki süreçte yaşanan ayrışmaların arka planındaki anlaşmazlıklar halen kalıcı olarak çözülebilmiş değil. Bu konular arasında Müslüman Kardeşler hareketine yönelik yaklaşımlar, askeri darbe sonrası süreçte Kahire'nin hak ve özgürlükler karşısındaki tutumu, Katar'a yönelik politikalar ve Suriye'de Esed rejiminin geleceğine yönelik tutumlar gibi bölgesel meseleler yer almaktadır. İki ülkenin bu konulardaki farklı yaklaşımları devam ederken olası bir normalleşmenin bu konularda görüş alışverişinin artırılmasına ve belirli bölgesel konularda ortak hareket edilebilmesine öncülük edebileceği söylenebilir.
Öte yandan ilişkilerde normalleşme ihtimalinin gündeme gelmesi sürecinde vurgulanması gereken dinamiklerin başında Kahire ve Ankara yönetimlerinin İslam dünyasının en önemli ülkelerinden ikisi olarak siyasi açıdan "küs" kalmalarının sürdürülebilir bir durum olmadığına ikna olmaları gelmektedir. Her ne kadar gerek demokratik ilkeler ve uygulamalar gerekse dış politika yaklaşımlarında birçok farklılığa sahip olsalar da Türkiye ve Mısır arasındaki etkileşim bölgesel siyaset açısından kritik öneme sahiptir.
Nitekim iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların çözülebilmesi, farklı yaklaşımların aşılabilmesi ve çıkarlara hizmet etmesi durumunda bazı bölgesel meselelerde ortak politikalar yürütülebilmesi için diyalog mekanizmalarının açık tutulması oldukça önemli olarak görülebilir. Bu nedenle başta Libya ve Doğu Akdeniz olmak üzere birçok konuda Türkiye ve Mısır'ın örtüşen dış politika amaçlarına sahip olabilecekken aralarındaki siyasi krizden dolayı bu meselelerin ayrışmaların derinleşmesine katkıda bulunması iki ülke açısından da olumsuz sonuçlar doğurma potansiyeline sahip.
Öte yandan özellikle Mısır'ın gerek ekonomik açıdan gerekse dış politika meselelerinde Türkiye gibi güçlü bir ülkenin desteğine ihtiyacı olduğu açıktır. Öyle ki siyasi krize rağmen Türkiye ile Mısır arasındaki ekonomik ilişkiler artarak devam etmiştir. Bu durum iki ülkenin normal siyasi ilişkilere sahip olması durumunda ekonomik iş birliği potansiyelinin çok daha yüksek noktalara çıkabileceği anlamına gelmektedir. Karşılıklı güçlü ekonomik ilişkilerin siyasi anlaşmazlıklardan bağımsız olarak devam edebilmesi nihayetinde iki ülke toplumlarına doğrudan faydalı olacak bir durumdur. Türkiye merkezli birçok şirketin Mısır'daki yatırımları sayesinde binlerce Mısırlı iş gücü piyasasında kendisine yer bulabilirken Mısırlılar yüksek kaliteli ürünleri tedarik edebilmektedir.
Dış politika açısından değerlendirildiğinde Mısır'ın Doğu Akdeniz'deki gelişmelerde ve Libya ile iş birliğinin geliştirilmesinde Türkiye ile birlikte hareket etmesi hem Ankara hem de Kahire açısından kazan-kazan durumunu ortaya çıkaracaktır. Nitekim Libya'da BAE ile birlikte politikalar yürüten Mısır bir süre sonra belirli oranda Abu Dabi'nin bir enstrümanı haline geldiğini fark etmiş ve Libya'da izlenen politikaların uzun vadede Mısır'ın çıkarlarına olmayacağını anlamıştır. Bu noktadan sonra tutumunu değiştiren Kahire, Libya'da Trablus yönetimiyle iş birliğinin yollarını aramaya başlamıştır. Benzer şekilde Doğu Akdeniz'de Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail ile hareket eden Mısır bu ülkelerle ittifakın kazanımları ve sürdürülebilirliği konusunda da soru işaretlerine sahiptir. Öte yandan Etiyopya ile yaşadığı Rönesans Barajı krizinin çözümü konusunda müttefik olarak kabul ettiği ülkelerin gözle görülür adımlar atmaması Mısır'ı bu konuda da endişelendirmektedir. Bu noktada Etiyopya ile iyi ilişkilere sahip Türkiye'nin ara buluculuğu gündeme gelebilir ve krizin sıcak çatışmaya dönmeden engellenmesi sağlanabilir.
Türkiye açısından değerlendirildiğinde ise Mısır ile iyi ilişkiler siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan büyük önem taşımaktadır. Bölgenin en önemli ülkelerinden Mısır'la ilişkilerin normal seyrinde devam ettirilmesi Doğu Akdeniz'den Libya'ya, Kızıldeniz'den Afrika Boynuzu'na birçok kazanımı beraberinde getirebilecek, Türkiye'nin bölgesel ve küresel vizyonuna hizmet edebilecektir. Bunun yanında Türkiye'nin demokratik tecrübesini Mısır'a aktarabilmesi de karşılıklı iyi ilişkilerin tesis edilebilmesine bağlıdır. Daha önce birçok darbe yaşamış ve sonrasında güçlü bir demokratik yapıyı hayata geçiren Türkiye yakın dönemde askeri darbeyi tecrübe eden Mısır'a bu noktada da katkıda bulunabilecektir.
Son olarak Türkiye'nin Mısır'la ilişkileri normalleştirmesi sadece dış politika kazanımları, ekonomik çıkarlar ya da siyasi mülahazalardan bağlamında değerlendirilmemelidir. Türkiye açısından Mısır halkının mevcut sorunlarından kurtulabilmesi, müreffeh bir ülke haline gelebilmesi ve demokratik ilkeler çerçevesinde bir yönetime sahip olabilmesi hayati önemdedir. Türkiye'nin Mısır'la ilişkilerini normalleştirme isteğinin arkasındaki temel motivasyon bu amaçlara hizmet edebilecek bir ilişki biçiminin tesis edilmesidir.