24 Haziran seçimleri AK Parti'nin birinci çıktığı on üçüncü seçim olmuştur. Hatta 24 Haziran günü biri cumhurbaşkanlığı biri parlamento seçimi olmak üzere iki ayrı seçim yapıldığını düşünürsek on dördüncü sandık zaferi olduğu da söylenebilir. AK Parti daha önce beş genel seçim (2002, 2007, 2011, 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015), üç yerel seçim (2004, 2009, 2014), bir cumhurbaşkanlığı seçimi (2014) kazanmış ve üç kez de referandum yarışından (2007, 2010, 2017) galip çıkmıştır. Her ne kadar Erdoğan 2002 seçimlerinde siyasi yasaklı olduğu için, 2015 seçimlerinde ise dönemin Anayasa maddesi gereği partinin başında bulunamamış olsa da 2002'den bugüne toplum tarafından partinin kurucu ve doğal lideri olarak görülmüştür.
Bu durum Türkiye'de daha önce yaşanmadı. Daha önce üst üste on dört kez sandıktan birinci çıkan bir parti olmadığı gibi bu kadar uzun bir süre yönetimde kalan bir parti de olmamıştır. Geçtiğimiz Pazar günkü seçim sonuçlarına göre AK Parti tarafından kurulacak hükümet 2023'e kadar Türkiye'yi yönetme hakkı elde etti. Bu durum 2002'den 2023'e kadar 21 yıllık bir AK Parti dönemi anlamına gelecektir. Bu kadar süre bir parti tarafından yönetilmek 68 yıllık demokrasi tarihimizde başka bir parti veya siyasi lider için mümkün olmamıştır.
Temel faktörler
Peki AK Parti'ye ve partiye kuruluşundan bugüne damga vuran Erdoğan'a bu imkanı veren faktörler nelerdir?
Bu soruya verilen bir cevap Erdoğan'ın sağ, muhafazakar bir politikacı olarak seçimlerin doğal galibi olması. Doğrudur, Türkiye toplumu Demokrat Parti'den Adalet Partisi ve Anavatan Partisi'ne kadar toplumdan kopuk, bürokratik seçkinci görmediği merkez sağ siyasete teveccüh göstermiştir. Bu tespit doğru olmakla beraber yine de neden AK Parti, neden Erdoğan sorularının cevabını vermekte yeterli değildir. Zira Erdoğan sadece toplumla bir türlü barışamayan CHP ile değil oldukça kalabalık olan merkez sağ menüsündeki alternatif tercihlerle de rekabet etti ve kazanmasını bildi. Bu sebeple pek çokları bu başarının kaynağını ararken cevabı Erdoğan'ın liderlik özelliklerinde aradılar.
Bu soruya Erdoğan'ın şahsi ve liderlik özellikleri üzerinden verilen çok sayıda cevap tartışılabilir. Örneğin bir mitingden diğerine, bir canlı yayından diğerine, bir açılıştan diğerine koşturan (ve tabi bunların yanında devlet yöneten) Erdoğan'ın çalışkanlığı başarısının önemli bir sebebi olarak dillendirilmektedir.
Bir diğer sebep olarak Erdoğan'ın toplum tarafından samimi bulunması dile getirilir. Erdoğan'ın namaz çıkışı bir cami önündeki görüntüsünü doğal bulan toplum Erdoğan'ın rakibi bir siyasetçi camide görüntülenince bu görüntüyü samimi bulmayabiliyor. Yahut Erdoğan'ın bir vatandaşın evinde çay içerken görüntülenmesi toplum tarafından şaşkınlık oluşturmak bir yana olağan görülürken Erdoğan'ın siyasi rakipleri bir vatandaşın oturma odasında poz verirken yapmacık bulunabiliyor. Özetle toplumun kahir ekseriyeti Erdoğan'ı samimi buluyor, ona güveniyor ve inanıyor.
Erdoğan hakkında çokça söylenen bir diğer özellik ise mücadeleci kişiliği. Öyle ya, inat ediyor, mücadele ediyor ve geri adım atmıyor. Türkiye'de askeri vesayetin kırılmasına giden süreci, partisine yönelik kapatma davası ve e-muhtırayı hatırlayalım: Herkesin ihtiyat tavsiye ettiği, aman Türkiye'nin fabrika ayarlarıyla oynamayalım telkininde bulunduğu, şimdi sırası değil fevri davranmayalım dediği pek çok durumda Erdoğan geri adım atmamayı, mücadele etmeyi tercih etti. Bu kararlılıkla sadece seçimlerden değil sivil ve askeri bürokratik seçkinci mekanizmalarla girdiği siyasi mücadelelerden de galip çıkmayı bildi. Bir mücadeleyi kazanan Erdoğan ara vermeden bir diğer mücadele başlattı. Darbeler Türkiyesi'nin müesses nizamından miras kalan bir vesayet kırıldıktan sonra "şimdi ortalık yatışsın" diyenlere inat o hiç ara vermedi. Yeri geldi "eski Türkiye" diye adlandırdığı düzeni temsil eden medya ile yeri geldi kimi iş çevreleri ile mücadele etti. Hatta bu mücadeleci tavır "one minute," "Dünya beşten büyüktür" gibi çıkışlarla iç siyaseti de aşan kulvarlarda tecrübe edildi.
Çalışkan olmak elbet önemli. Hani derler ya, aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır. İşte böyle, sadece çalışmakla kazanılmaz ama kazananlar da çalışanlardır. Samimiyet de önemli tabi. O yoksa kendinizi vatandaşın oturma odasında ayakkabınızı çıkarmadan poz verirken bulursunuz. Mücadeleci olmak da önemli muhakkak. Bu haslet yoksa harekete geçmek için en doğru zamanı beklerken miadınızın dolduğunu fark etmezsiniz.
Ama sanırım tüm bu cevapların yanında üzerinde en az durulan nokta Erdoğan'ın stratejik zekasıdır. Bunun sayısız örneği var. 7 Haziran seçimleri sonrasını düşünelim mesela. Pek çoğumuz Türkiye'nin koalisyonlar çağına geri döndüğünü düşünürken Erdoğan'ın sezgileri -ki ben bunun sezgiden öte bir muhakeme olduğu kanaatindeyim- haklı çıkmıştı. 15 Temmuz darbe girişimini ele alalım: Diğer tüm darbelerde usul usul görevini bırakmak zorunda kalan siyasilerle karşılaştırıldığında Erdoğan'ı farklı kılan sadece inatçı ve mücadeleci kişiliği değil stratejik yönetimi de oldu. 2002'den 2016'ya birçok kez darbe tehdidi ile yüzleşen Erdoğan toplumu olası bir darbe girişimine hazırladı. "Astınız, zehirlediniz, yedirmeyiz" sloganları, kefenlerle yapılan karşılamalar spontane verilen hamasi tepkiler değil olası bir darbe girişimine toplumun hazırlandığının göstergeleriydi. Darbe kalkışmasına kadarki 14 yılda hukuki düzenlemeler ile bu yolu tıkamaya çalışan Erdoğan toplumu da bu en karanlık senaryoya hazırlamıştı. Bu hazırlığa binaen başkomutan olarak darbe gecesini yönetti.
Seçim stratejisi
24 Haziran seçim sürecini düşünelim: Adaylar arasından Muharrem İnce'yi muhatap olarak seçmesi diğer dört adayı adeta görünmez kıldı. Seçimin ikinci tura kalması durumunda zaten Muharrem İnce ile yarışacak olan Erdoğan ilk turda diğer tüm adaylar arasında İnce'yi karşısına alarak adeta ikinci turu bize ilk turda yaşattı.
Örnekler çoğaltılabilir ancak vurgulanması gereken nokta şu ki Erdoğan sadece iyi bir hatip değil sadece çalışkanlık, inandırıcılık, mücadelecilik gibi doğuştan hasletlere sahip değil. Erdoğan bu kadar seçimi sadece bu kişisel özelliklerle kazanmadı, kazanamazdı da. Bunların yanında Erdoğan'ın en az vurgulanan özelliği bir stratejist olması. Toplumdaki beklentileri, şikayetleri tahlil eden, önlemler alan, ülkedeki siyasi dili gerekli araçlarla yeniden kurabilen, oyun bozan oyun kuran bir lider Erdoğan. 2002'de de böyleydi, bugün de böyle. Aradaki fark ise doğrulardan ve hatalardan ders çıkaran 15 yıllık devlet adamlığı tecrübesi. Evet, inatçı, mücadeleci dediğimiz Erdoğan hatalardan ders çıkaran bir lider. Pragmatik, hatalarda ısrar etmeyen, temel ilkelerden taviz vermemek kaydıyla beklenen neticeyi doğurmayan politikaları terk edip radikal değişiklikler planlayabilen bir siyasetçi. Muhalefet partileri de on beşinci kez kaybetmek istemiyorsa AK Parti'nin seçim zaferlerinin cevabını sonucu inkar etmek gibi savunma mekanizmalarında, oy pusulasından uçan mürekkep gibi hezeyanlarda, "Seçimin tek kaybedeni kazanan partidir" ifadesi gibi paradokslarda aramak yerine bu liderlik özeliklerinde ve stratejik düşüncede aramalı.