25 Ekim 2017'de kuruluşunun ardından geçen yaklaşık üç sene içerisinde pek çok siyasi kırılma yaşayan İYİ Parti'de 20 Eylül'de gerçekleşen İkinci Olağan Kurultay sonrasında yeni kırılmalar yaşanıyor. Parti yönetimde en etkili organ olan Genel İdare Kurulunda (GİK) merkez sağ kökenli isimlerin liste dışı bırakılması ve bunun akabinde yaşanan liste krizi yakın geçmişte milliyetçi çizgiden merkez sağa geçiş yapan partinin yeni yönünün ne olacağı sorusunu gündeme getirdi.
Kurultay sonrasında yaşanan krizin asıl sorumlusu teşkilatlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın olarak gösteriliyor. Koray Aydın'ın GİK seçimleri için delegelere "oy verilmeyecekler" listesi dağıttığı ve bu listede Aytun Çıray, Ümit Özdağ, Hayrettin Nuhoğlu, Ayhan Erel Feridun Bahşi, Aylin Cesur, Aydın Adnan Sezgin, İsmail Koncuk ve Yavuz Temizer isimlerinin olduğu iddia edilmişti. Her ne kadar Koray Aydın üstü kapalı olarak bu iddiaları reddetse de listede yer alan isimlerin bazıları Aydın'ı sert bir şekilde eleştirdi ve delegenin iradesine saygı duymamakla suçladı.
Genel Başkan Meral Akşener cephesinden şimdilik tartışmalara dair net bir yorum gelmese de son olayların İYİ Parti'nin kurulduğu günden beri yaşadığı kimlik krizlerine bir yenisini eklediği açık. Milliyetçi çizgide bir parti programı ve kadrosuyla siyasette yerini alan İYİ Parti iç siyasetin yoğun gündemi içerisinde kurulduğu itibaren bir kimlik krizi yaşadı. Bu krizin en büyük sebebi partinin siyasetteki rolünün ne olacağını bir türlü tayin edememesiydi. İYİ Parti'nin milliyetçi mi yoksa merkezi bir parti mi olacağı uzun bir süre belirsizliğini korudu. En nihayetinde 3 Ağustos 2019'da gerçekleşen Dördüncü Olağanüstü Kongresi'nde GİK'te merkez sağdan gelen isimlerden bir kadro kurulup milliyetçi çizgideki isimler partiden uzaklaştırıldı. Fakat 2019'da oluşturulan bu yönetim kompozisyonunun yeniden bozulmasıyla İYİ Parti şimdilik belirsiz bir noktaya yeniden savruluyor.
İYİ Parti'nin kimlik krizinin ikinci sebebi ise siyasette kendi çizgisini tayin etme iradesini gösterememesi. CHP'nin 24 Haziran 2018 seçimlerine gidilirken seçimlere katılabilmesi için 15 milletvekilini İYİ Parti'ye vermesiyle başlayan süreçten itibaren İYİ Parti CHP'nin çizdiği siyasi çerçeve içerisinde kendisine verilen role uygun siyaset yürüttü ve bu çerçevenin dışına neredeyse hiç çıkmadı. Bu durumun tek istisnası Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçimindeki çatı adaylığı meselesine gösterdiği itirazdı.
İYİ Parti'nin CHP'ye bağımlı olarak yürüttüğü siyaset partinin kurumsallaşma süresinin de sekteye uğramasıyla ve nihayetinde bir noktadan başka bir noktaya savrulan ama asla kendi yönünü bulamayan bir parti haline gelmesiyle sonuçlandı. Bu süreçte partinin kurucu isimlerinin bazıları partiyi yeterince milliyetçi olmamakla, bazıları vadedilen merkez siyasi çizgiden uzaklaşmakla ve bazıları ise yeterince Atatürkçü olmamakla suçlayarak terk etti.
Fakat Türkiye'de iç siyasetin gündeminin 2023'e doğru yoğunlaşması İYİ Parti'yi de –tıpkı diğer partiler gibi– yeni hesaplaşmalara zorlayacak. Bu hesaplaşmalardan biri parti içi dengeler ve diğeri de Türkiye siyasetinin dinamikleriyle ilgili. Parti içi dengeler açısından partinin içerideki tüm hizipleşmelere rağmen yönünü tayin etmesi ve bu doğrultuda kurumsallaşması 2023'e doğru en önemli sınavlarından birisi olacak.
Asıl hesaplaşma ise siyaset arenasında yaşanacak. İYİ Parti'nin CHP ile yürüttüğü Millet İttifakı'ndaki pozisyonu, HDP'nin ittifak içerisindeki ya da dışarısındaki konumuna yönelik tavrı ve Cumhur İttifakı ile ilişkilerin seyri İYİ Parti'nin kaderini tayin edecek asıl sınav olacak. Fakat İYİ Parti'nin ikinci hesaplaşma için yol haritasını oluşturabilmesi ancak parti içi hesaplaşmayı başarıyla gerçekleştirebilmesine bağlı görünüyor.