Her ne kadar koronavirüsün gölgesinde kalsa da Türkiye iç siyasetinde bir süredir Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında bir değişiklik olup olmayacağı tartışılıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin her iki kanunda değişiklik yapılması gerektiği yönündeki sözleri üzerine başlayan tartışma somut verilerden ziyade genel tartışmalar üzerinden yürütülüyor.
Bu tartışmalarda ön plana çıkan birkaç husus bulunuyor. İlk husus Türkiye'de seçim sisteminin dar ya da daraltılmış bölge üzerinden dizayn edilmesine dayanıyor. 2014'te Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da gündeme getirdiği "dar bölge sistemi" milletvekili sayısı kadar seçim bölgesi oluşturulması ve her bölgeden bir milletvekili seçilmesi şeklinde tanımlanıyor. Daraltılmış bölge projeksiyonlarında ise seçim çevrelerinin 5 ya da 7 milletvekili temsil edecek şekilde oluşturulması anlamına geliyor.
Süregelen tartışmalara yönelik karar alıcılar tarafından henüz bir açıklama yapılmadığı için meseleye ilişkin birbiriyle çelişen çok sayıda senaryo dile getiriliyor. Halihazırda yüzde 10 ülke barajıyla birlikte D'Hont nispi temsil sisteminin uygulandığı Türkiye'de yüzde 10 barajının kaldırılacağı ya da düşürüleceği, yüzde 5 ya da yüzde 7 oranında ittifak içi taban barajı getirileceği gibi iddialar gündeme geliyor. Bu değişikliklerin yanı sıra seçim ittifakları ve artık oy meselelerine dair de pek çok değişiklik olacağı iddia ediliyor.
Süregelen tartışmaların spekülasyona dayalı olması ise öngörülen değişikliklerle ilgili birbiriyle çelişen iddiaların gündeme getirilmesine neden oluyor. Bu sebeple mevcut tartışmalar 1990'lardan itibaren süregelen ve 2014'te de yoğun bir şekilde tartışılan teknik meseleler etrafında yüzeysel bir biçimde yürütülüyor. Bu noktada taraflar meselenin teknik detaylarında boğulurken Türkiye'de Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında neden bir değişikliğe ihtiyaç duyulduğu sorusunu görmezden geliyor.
Bu soruyu cevaplayabilmek için Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş ve seçim ittifakları sisteminin hayata geçirilmesinin ardından başlayan tartışmalara bakmak gerekiyor. Siyasal Partiler ve Seçim kanunlarının Cumhurbaşkanlığı sistemi ile uyumlu olmadığı, seçim ittifakları sisteminin istikrarı sağlaması amacıyla çeşitli düzenlemelere ihtiyaç duyduğu hususları 2018'de sıkça tartışılmıştı. Özellikle ittifak sistemine geçilmesiyle birlikte Türkiye'nin Latin Amerika tipi "koalisyoncu başkanlık sistemi"ne geçebileceği endişeleri dile getirilmiş, bunun önlenmesi doğrultusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gündeme gelmişti. Bu tartışmalar sırasında karar alıcılar tarafından Türkiye'de Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında bir revizyona ihtiyaç duyulduğu ve bu revizyonun 2019 sonrasına bırakıldığı ifade edilmişti.
Dolayısıyla bugün Siyasi Partiler ve Seçim kanunları tartışmalarında dile getirilen tüm argümanlar birkaç yıl önceki tartışmalarda da dile getirilmişti. Bu sebeple mevcut durumdaki iddiaların büyük bir bölümü şimdilik spekülasyon olarak görülüyor. Bilinen tek şey 2023'e giden süreçte birkaç yıl önce de ifade edildiği gibi söz konusu kanunlarda bir değişiklik yapılabileceği fakat bunun diğer partilerle de müzakere edilerek gündeme getirileceğidir. Zira Adalet Bakanı Abdulhamit Gül "Zaruri yapılması gereken değişikliklerin masaya getirilmesini ve tüm partilerle müzakere edilmesini hedefliyoruz" sözleriyle bu duruma dikkat çekmişti. Bu sebepten ötürü ilgili tartışmanın önümüzdeki süreçte yoğunlaşması bekleniyor.