Dünyanın şahit olduğu en büyük soykırımlardan biri olarak tarihe geçen Holokost'tan yaklaşık yarım asır sonra, Avrupa'nın göbeğinde 1995 Temmuz ayında Boşnaklar, sadece Müslüman oldukları gerekçesiyle insanlıktan çıkmış bir grup cani tarafından Srebrenitsa'da göz göre göre katledildi. Tarihe "Srebrenitsa soykırımı" olarak geçen bu acı hadisenin üzerinden tam 26 yıl geçti. Bu soykırımı unutmamak ve unutturmamak adına her yıl tertip edilen Barış Yürüyüşünün (Marş Mira) ardından Srebrenitsa'daki Potoçari Anıt Mezarlığı'nda gerçekleştirilen bu yılki anma merasimlerine ben de katıldım. FACT Sarajevo ve EBSAD'ın davetlisi olarak anma programını, başından sonuna kadar yerinde takip ettim ve yerelde birçok kişiyle görüştüm. Buradaki gözlemlerimi ve görüşmelerimdeki notlarımı siz değerli okuyucularla paylaşmadan evvel, soykırıma giden süreci ve bu süreçte neler yaşandığını hatırlamakta yarar var.
DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE YAŞANAN SOYKIRIM
1991'de Yugoslavya'nın çözülmeye başlaması üzerine bu devletin hüküm sürdüğü topraklarda merkezi idare boşluğunu fırsat bilen Sırplar, tarihi kinlerini dışa vururcasına Müslüman Boşnaklara yönelik ağır saldırılara geçti. 1995'te savaşa son veren Dayton Anlaşmasına kadar devam eden ve sivilleri de hedef alan saldırılar neticesinde, binlerce masum Müslüman Boşnak dünyanın gözü önünde katledildi. Bu süreçte en acı olaylardan biri ise bir zamanlar Boşnakların, bugünse Sırpların çoğunlukta olduğu Srebrenitsa bölgesinde yaşandı.
Normal şartlar altında Srebrenitsa, savaş döneminde Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak kabul ediliyordu ve Hollandalı askerler tarafından koruma altında tutuluyordu. Buna rağmen artan saldırıların gölgesinde iyice köşeye sıkışan Boşnaklar, Srebrenitsa'nın hemen dışında Birleşmiş Milletler tarafından askeri üs olarak kullanılan eski akü fabrikasına sığınmak durumunda kaldı. Uluslararası hukuk ve daha da önemlisi insani hassasiyetler uyarınca, sığınmacıların en temel hakkı olan can güvenlikleri, Birleşmiş Milletler adına görev yapan askerlere aitti. Ancak Birleşmiş Milletler Barış Gücünün başındaki Hollandalı Thom Karremans, 11 Temmuz 1995 tarihinde kendisine sığınan sivilleri, tereddüt etmeden kana susamış Sırplara teslim etti. Kurda kuzuyu emanet etme misali yaşanan bu gelişme neticesinde, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'daki en büyük toplu insan kıyımı vuku buldu. "Bosna Kasabı" lakaplı Ratko Mladic komutasındaki Sırp Cumhuriyeti Ordusu'na (VRS) bağlı güçlerin bir hafta devam eden katliamları neticesinde, tespit edilebildiği kadarıyla 8 bin 372 Boşnak hayatını kaybetti.
Sürece dair genel bilgi olması bakımından önem arz eden bu bilgiler haricinde olayın arka planını anlamaya çalıştığımızda, öncelikle bu sürecin tam manasıyla İslam ve Türk karşıtlığı üzerine bina edildiğini belirtmemiz gerekiyor. Nitekim Sırplar için milli bayramın arifesinde gerçekleşen soykırımla ilgili Srebrenitsa'yı Sırp milletine armağan edeceklerini söyleyen Mladic'in, "Nihayet bu topraklarda Türklerden intikam alma zamanı geldi" açıklaması bunu doğrular nitelikte. Hakikaten eli kanlı Mladic'in söylediği gibi savunmasız Boşnak erkekleri, götürüldükleri ormanlık alanlarda ve kapatıldıkları fabrikalarda canice katledildiler. Sırp askerler öldürülenlerin tespit edilmemesi adına caniliklerine devam ederek, naaşları parçalayıp toplu mezarlara gömdüler. Bu da Boşnaklara uygulanan soykırımın, açıkça İslamofobik ve Türkofobik temeller üzerine inşa edildiğini gösteriyor.
Öte yandan bütün bu süreç yaşanırken, uluslararası toplumun tam manasıyla üç maymunu oynadığını söylemek gerekiyor. Zira ne barışı korumak için bölgede bulunan Birleşmiş Milletler ne de Avrupa'da kalıcı barışın tesisi için kurulan Avrupa Birliği, kurumsal olarak bu süreci engellemek için en ufak girişimde bulunmadı. Nitekim Avrupa Birliği tarafından soykırımın 26'ncı yıl dönümünde yapılan açıklamada, Avrupa'nın soykırımı önlemedeki sorumsuzluğu açıkça kabul edildi. Aynı şekilde demokrasinin beşiği kabul edilen ve insan haklarının sözde bayraktarlığını yapan ülkeler, bu süre zarfında Sırpları cesaretlerinden tavırlar sergileyerek, dolaylı da olsa bu soykırıma ortak oldular. Avrupa'nın merkezinde yaşanan bu dram, uluslararası toplumun ve uluslararası örgütlerin kritik zamanlarda ne kadar işe yaramaz olduklarını göstermesi bakımından oldukça önem taşıyor.
SOYKIRIMIN HESABI SORULABİLMİŞ DEĞİL
Srebrenitsa'daki soykırımın üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen yaşanan olayların hesabı daha sorulabilmiş değil. Öyle ki savaştan uzun zaman sonra yargılanan ve suçlu bulunarak hapse mahkûm edilen Ratko Mladic ve Radovan Karadzic gibi bazı bilinen katiller dışında az sayıda kişi ceza aldı. Bunların dışında savaş boyunca Boşnakların hayatlarını kaybetmesinde rol oynayan keskin nişancıların ve sivil Sırpların tamamına yakını, hesap vermek şöyle dursun, bugün dahi serbestçe günlük hayatlarına devam ediyorlar. Aynı şekilde bölgede gerçekleştirdiğim görüşmelerde, Srebrenitsa civarındaki okullarda hâlihazırda görev yapan bazı Sırp öğretmenlerin ve polislerin, bir zamanlar bu kanlı soykırımda aktif rol oynadıklarını öğrendim. Daha da kötüsü bu seneki anma merasimlerinden hemen sonra "Büyük Sırbistan" ideolojisini savunucuları olarak bilinen bazı kişilerin, Srebrenitsa yakınlarındaki bir kilisede kutlama ayini yaptıkları haberini aldık. Dolayısıyla soykırımı yapan kişilerden gerçekten hesap sorulmadıkça, bölgedeki Müslüman Boşnakların can ve mal güvenliğinin her daim tehlike altında olacağını söyleyebiliriz.
UNUTULAN SOYKIRIM TEKRARLANIR
Srebrenitsa soykırımı, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından resmi olarak soykırım kabul edilmesine rağmen hala bazı aktörler tarafından görmezden geliniyor. Örneğin; Srebrenitsa Anma Merkezi tarafından yayınlanan Soykırımı İnkâr Raporuna göre Srebrenitsa Belediye Başkanlığı görevini yürüten Mladen Grujicic gibi kişiler, tüm tarihi gerçekliklere rağmen bu soykırımı açıkça inkâr ediyor. Yani dünyanın gözü önünde yaşanan ve objektif gerçekliklere dayanan bu acı hadisenin bir soykırım olmadığı yalanını savunuyorlar. Daha da kötüsü bölgede gerçekleştirdiğim görüşmelerde, Bosna Hersek ve Sırbistan'daki Sırp nüfusun büyük çoğunluğunun, Srebrenitsa'da yaşananları soykırım olarak nitelendirmekten kaçındıklarını öğrendim. Haliyle Müslümanlara ve Türklere yönelik karşıtlığın bölgede daha ziyadesiyle mevcut olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Buradan hareketle rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in "Unutulan soykırım tekrarlanır" sözünü her daim akılda tutmak gerekiyor. Aksi takdirde burada olmasa bile yakınlardaki bir başka coğrafyada benzer olayların yaşanma riski bulunuyor.
Son olarak bu yazı vesilesiyle Srebrenitsa'da acımasızca katledilen Müslüman Boşnak kardeşlerimizi rahmetle yâd ediyor; böylesi bir olayın tekrar yaşanmamasını Cenâb-ı Hak'tan niyaz ediyorum.