PYD'nin (Demokratik Birlik Partisi) askeri kanadı olan YPG'nin ABD'nin yoğun hava desteğiyle Irak ve Şam İslam Devleti'nden (IŞİD/İD) Rakka'nın Tel Abyad ilçesini alması ve ardından bölgenin demografisini değiştirebilmek adına Araplara ve Türkmenlere yönelik tehcir politikası izlediğine dair emarelerin ortaya çıkması, büyük soru işaretlerini de beraberinde getirdi. 20 binden fazla Arap ve Türkmen çok kısa sürede Akçakale sınır kapısından Türkiye'ye sığınırken, PYD daha önce ilan ettiği kantonlarından Cezire ve Kobani'nin toprak bütünlüğünü de sağlamış oldu. Örgütün bir ileriki aşamada Fırat'ın batı yakasına geçerek Afrin'e uzanan hattı da ele geçirme planları yapması Türkiye'de sert karşılık bulurken, IŞİD'in bu bölgede muhaliflere saldırıyor olması endişeleri artırmış durumda.
IŞİD, Tel Ebyad sınır kapısını kaybetmesinin akabinde hem lojistik olarak çok kritik öneme haiz olan Bab el-Selame sınır kapısının kontrolünü ele geçirmek hem de muhalifleri Halep'te zayıflatabilmek adına kuzey batı Suriye hattında Azez bölgesine saldırılarını yoğunlaştırdı. Esed rejiminin de havadan bölgeyi bombalayarak verdiği destek sonrası muhalifler savunma pozisyonunda kalırken, daha önce ilan ettikleri Halep'in özgürleştirilmesi operasyonlarına da ara vermek durumunda kaldılar. ABD'nin bu bölgelerde muhalefet unsurlarıyla çatışan IŞİD güçlerini bombalamasıyla birleşen gelişmeler Tel Abyad'da yaşananların tekrarlanacağına yönelik kuşkuları da artırdı.
Hedefteki kent
Eylül 2012'de Özgür Suriye Ordusu ve devrimci güçlerin kontrolü altına giren Tel Abyad, Rakka'da güçlenen IŞİD'in stratejik öncelikleri arasında yer almış ve muhaliflerle yoğun çatışmalar sonucu Ocak 2014'te IŞİD'in kontrolü altına girmişti. Haziran 2014'te şehirdeki kontrolünü konsolide eden IŞİD, çoğunluğunu Arapların ve Türkmenlerin oluşturduğu Tel Abyad'ı ve sınır kapısını bir süre elinde tutmayı başarmıştı; ancak şimdi PYD'ye bağlı YPG güçleri bölgede yoğun bir Kürt nüfus olmamasına rağmen ABD'nin hava desteği sayesinde kenti işgal edip, demografi mühendisliğine soyundu.
Adeta şöyle bir döngü kurulmuş durumda: IŞİD muhaliflerin kontrolünde olan bir bölgeye saldırıp ele geçirmekte, sonrasında ABD meşru bir hedef olarak IŞİD'i bombalamakta, yumuşatılan bölgeye ise YPG güçleri girerek burada kontrolü sağlamaktadır. Şimdi de Afrin-Kobani arasındaki hat PYD adına jeo-politik bir hedef haline geldi. Böyle bir konjonktürde PYD durumdan istifade ederek Afrin ile muhalifler ve IŞİD'in kontrolü altında olan Fırat Nehri'ne kadar olan Bab, Menbic, Rai ve Cerablus'un içinde olduğu bölgeyi ele geçirmek ve Türkiye sınırı boyunca coğrafi olarak bütünlük arz eden bir kuşağı idareleri altına almayı amaçlamakta. Azez'in IŞİD'e kaybedilmesi Afrin'den Fırat'a kadar bir IŞİD bölgesi oluşturacak ve IŞİD'in Afrin'e daha rahat saldırmasına fırsat verecektir. Diğer taraftan ise bu bölgenin IŞİD'in eline geçmesi, PYD'nin ABD desteğiyle birlikte Azez'e yüklenmesine ve hem Afrin'i hem de Suriye'nin kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı kuşağı tahkim etmesine sebep olacaktır.
PYD'nin zayıflıkları
PYD'nin tüm bu kuşak oluşturma hedefine ve ihtiraslarına rağmen, Esed rejimi ve ABD ile girdiği angajmanla elde ettiği "Rojava Devrimi"nin ciddi kırılganlıkları olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. PYD merkez üssü olan Cezire Kantonunu ve Haseki'nin bir kısmını Esed güçleriyle paylaşmaya devam etmektedir. Burada Şammar aşireti başta olmak üzere yoğun bir Arap nüfus da vardır. Yine Afrin, Kobani ve Cezire'de muhalif Kürtlerin oluşturduğu ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) oluşumuyla temsil edilen ciddi bir hareket de mevcuttur. PYD, Arap ve Türkmenlerden önce muhalif yüz binlerce Kürdü de Irak'a ve Türkiye'ye sürgün etmiştir. Bu Kürtler IKYB'de KDP'nin desteğiyle örgütlenmekte ve PYD'ye karşı mücadele etmekte.
PYD açısından diğer bir zayıflık ise askeri durumu. PYD'nin oluşturduğu YPG güçlerinin kahır ekseriyeti savaş tecrübesi olmayan az eğitimli 16-20 yaş arası gençlerden oluşmakta. PYD'nin Suriye'nin kuzeyinde kontrol ettiği alan genişlerken YPG bu bölgelerde konuşlandıracak asker sıkıntısı çekmekte ve zorunlu silah altına alma uygulaması yapmaya çalışmaktadır. Kobani kuşatması örneğinde olduğu gibi ABD hava desteğinden mahrum bir YPG'nin askeri açıdan ciddi bir etkinliği olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca IŞİD'in düzenlediği son saldırılarda çok kolay bir şekilde Kobani merkezine girerek YPG'ye ağır kayıplar verdirmiş olması da YPG'nin askeri yeterliliğinin ne kadar zayıf olduğunu bir kez daha teyit etmiştir.
Ancak PKK-PYD'nin ABD ve Esed rejimiyle kurdukları angajmandan aldıkları özgüvenle kabaran bölgesel ihtirasları onları ne pahasına olursa olsun Kuzey Suriye'de bir kuşak oluşturma çabasına sürüklemektedir. Örgüt jeo-politik amaçları uğruna bölgede gerçekleştirdiği tehcir ve demografik mühendislik girişimlerini IŞİD ile mücadele parantezine alabileceğini düşünmektedir. Türkiye'nin hem kendi ulusal güvenliği hem de Suriye devriminin geleceği adına böyle bir adıma izin vermemesi gerektiği açıktır.