"Eski adı Saddam Uluslararası Havalimanı olan Bağdat Uluslararası Havalimanı'ndan kent merkezine, 16 km ötedeki yeşil bölgeye doğru zırhlı araçlarla korumalar eşliğinde ilerliyoruz, yol boyunca binlerce beton blok var, etrafı görmek mümkün değil ve elbette kontrol noktaları. Her birinde tankların ve onlarca askerin konuşlandığı, Hz.Ali, Hasan, Hüseyin posterleri ve 'Ya Zeynep!' sloganları ile donatılmış kontrol noktalarını bir bir geçmek gerekiyor.Kısa mesafeye rağmen meşakkatinden dolayı uzun süren bir yolculuktan sonra nihayet Bağdat'tayız. Her taraf Şii merci Ayetullah Sistani'nin çağrısıyla oluşturulan Haşti Şaabi (Şii milis) güçlerinin ölülerinin fotoğrafları ile donatılmış.Bayraklar, renkler, sloganlar...Ortadoğu'ya biraz aşina birinin kendisini Güney Lübnan'da zannetmesi mümkün. Herkesin dilinde Tikrit'te yaşanan savaş. İranlı komutan Kasım Süleymani'den övgü ile bahsediyorlar. DAİŞ'i önce Tikrit'te ardından da Musul'da yeneceklerine eminler. DAİŞ ve ona yardım eden herkesin sonunun hüsran olacağını dile getirmekten de çekinmiyorlar. Etrafta görünür durumdaki tek tük Sünni ise mahcup bir eda ile DAİŞ'in Sünnileri temsil etmediğini anlatmaya çalışıyor."
Yukarıdaki satırlar birkaç gün önce Bağdat'a gerçekleştirdiğim ziyaretin notlarından. Evet, Bağdat artık tamamen bir Şii kenti görünümünde.
Sünniler zorunlu göçe tabi tutularak kentin demografisi ile oynanmış. İdari mekanizmalar Maliki'yi ikame eden İbadi döneminde yapılan birkaç makyaj dışında tamamen Şii dominasyonundaki yapısını muhafaza ediyor. Merkezi Irak ordusundan bahsetmek hala mümkün değil.
DAİŞ ile mücadelede ana omurgayı Şii milisler oluşturuyor. Milisler hükümetten değil Ayetullah Sistani'den, eski Başbakan Maliki'den ve İran'ın Kudüs gücü komutanı Kasım Süleymani'den emir alıyorlar. Arap aşiretlerinin DAİŞ'e karşı (yeni bir Sahva stratejisiyle) silahlandırılmalarına karşı çıkılırken, Irak Anayasasında bir karşılığı olmayan ve merkezi idarenin denetiminden ve kontrolünden bağımsız milis güçleri sıklıkla adam kaçırma, infaz, işkence, tecavüz suçlamalarıyla anılıyor. Sünniler Şii milislerin girdiği yerlerde intikam saldırıları yapmalarından endişe ediyorlar. Nihayetinde bir yandan DAİŞ'e karşı mücadele ederken bir yandan da onu var eden toplumsal dinamiklere birinci derecede hizmet etmeye devam eden bir milis gerçeği var Irak'ta.
Olası Şii-Sünni Çatışması
Böyle bir konjonktürde ülke sathında aylardır yaşanan çatışmalar, Tikrit savaşının başlaması ile yeni bir aşamaya girmiş durumda. Mart başından itibaren Bağdat'a 140 km uzaklıktaki Tikrit'te yoğun çatışmalar yaşanıyor. Uzunca bir süredir DAİŞ'in kontrolünde olan bu kentin düşürülmesi çok önemli. Saddam Hüseyin'in memleketi ve ABD işgaline karşı direnişin önemli üstlerinden olan Tikrit'in alınmasının hem sembolik hem de stratejik bir önemi olacak. Bu anlamda DAİŞ'in Irak'taki ana komuta kontrol merkezi olan Musul'a yönelik nihai operasyonun başlatılması için Tikrit'in alınması olmazsa olmaz bir askeri gereklilik arz ediyor.
Ancak kenti DAİŞ'ten almak için oluşturulan 30 bin kişilik gücün kahir ekseriyeti Şii milislerden oluşuyor ve sokak savaşına hazırlık yapan DAİŞ ile mücadele için Tikrit'in içine girecek olan Şii milislerle Sünni halkın karşı karşıya kalması çok olası. Böyle bir durum mezhebi fay hatlarını yeniden tetikleyerek açık bir Sünni-Şii iç savaşı görüntüsünü tahkim edecekken, varlığını ABD işgaliyle mezhep savaşlarına borçlu olan DAİŞ'in toplumsal desteğini artıracak ve Musul'daki pozisyonunu güçlendirecek bir etki yaratacaktır.
Irak'ta, yaşanan her şeyi DAİŞ parantezine alarak 2003'ten beri Sünnilerin içinde bulunduğu durumu görmezden gelen bir çözüm üretmek mümkün değildir. DAİŞ bir sebep değil sonuçtur ve DAİŞ'i yenecek olan şey Irak'taki tüm mezhebi ve etnik dengeleri barındıracak kuşatıcı bir siyasi-toplumsal-ekonomik zemini oluşturmaktır. Onun yerini alacak Şii milisler çözüme değil ancak kaosa katkı yapmaktadır.