1960 darbesinin belgeleri açıklanıyor. Celal Bayar'ın okuduğu için dayak yediği Kur'an. Menderes'in arkasında bıraktığı kol düğmeleri...
Eşlerin idamlık kocalarına 100 kelimeyle sınırlanmış veda notları. Ünlü yazar çizerlerin "İyi ki astınız, elleriniz dert görmesin" diyen mektupları. Bir de uzun yıllar ilerici anayasa diye yutturulan 60 anayasası. Altında imzalar: Mümtaz Soysal, Hıfzı Velidedeoğlu vs. Daha sonraki yıllarda demokrat aydın kisvesiyle kitaplar yayınlayan yüz karaları.
12 Mart Denizlerin asılması. Sonra 12 Eylül. Dönemin özel harp polislerinin itirafı. Ne kadar solcu genç varsa hepsinin yargısız infazı! Sonra Uğur Mumcular, Bahriye Üçoklar, topraktan fışkıran faili meçhuller ve örtbas edilmiş Susurluk salyaları.
Onu diyorum, ejderhanın tüm başlarını tek vuruşla kesemezsen, yeniden ortaya çıkıyor kafaları...
***
Bir haşere bulutu kalkıyor CIA'in paltosundan. Cebinde MOSSAD. Darbeler de biliyorsunuz, patladı ellerinde. Zehirli, histerik bir sırıtış mafya kırığının psikopat suratında. Batının ajanları, işleri bu, her fırsata sarılmakta...
Niceliklere, sayılara, faize, sömürüye müptela bir kültür kendi içine kapanarak çürüyor çünkü. Yalan, entrika, göz boyacılığın foyası ortada. Dev bir soytarılık olarak Hollywood, ideolojinin son günleri!
Oyalanmanın örtüsü yırtılıyor, yırtılan yerden kapitalizm pörtlek yüzünü gösteriyor: Böğğ!
Bir pişmiş kelle sırıtışı. Batı bir geleceğinin olmadığını görerek, Doğunun her zaafını vur patlasın çal oynasın kullanmakta. Yeter ki cinsiyetler birbirine karışsın, yeter ki gelmekte olan 'son' gizlensin. Yeter ki esmekte olan harbi Muhammedî fırtına atlatılsın...
***
"Acı duyabiliyorsan canlısın, başkasının acısını da duyabiliyorsan insansın" demiş Tolstoy. Acımasız bir göstere medeniyeti kendi kâbus gecesinde ter içinde zıplıyor. Bırak zıplasın!
Sıra hep yeniden ve yine Doğu'da! Güneşin doğduğu yerde. Işıkta, başkasının acısına duyulan empatide, paylaşmada. Sıra insanda. Güzel ahlâkın elçisi olan insanda...
Fırsattır fakat bu. Hür insanlar, istihbarat şirketlerinin kumpasları karşısında gürleştirdikleri seslerini dünya diline uyduracak, kabalıklarını tıraşlayıp çerçevelerini cilalayacak.
Hür insanlar, despotik eski cumhuriyetin beyinlerine zerk ettiği "arka odalarda her yol mubah" kurnazlığından kurtulacak.
Darbeci ittihatçılığın sağı, solu, İslamcısı, devrimcisi, prangalarını çözüp hafifleyecek...
Barış ve demokrasi, yoksulu koruyan bir ekonomi-politik ile yükselecek. "Efelâ ta'kilûn" nasihatine uyan beyinler, aklını kullanan demokratik bir lisan inşa edecekler. İnsan olabilmenin erdemine sahip, herkesle el sıkışan bir 'İnsaf Medeniyetidir' bu. Bir merhamet kalkışması...
***
Esmer nesiller, kim bilir kaç yüzyıl mağarasına çekilmiş olanlar uyanıyor. Teknolojinin değil ahlâkın; siyasi ahlâkın, iş ahlâkının, birlikte yaşama ahlâkının inancı uyanıyor. Gelen yeni medeniyetin nüvesi olduğu belli olan Türkiye bu uyanışı gerçekleştirecek. Cömertlikle, tevekkülle, sabır ve şükürle...
Yumuşak kalplilik, ortak rıza, sadık birliktelik, güler yüzlülükle...
Huzur, hürmet, coşku, en mühimi tatlı dil, kusurları örtme ve hataları bağışlama ile yürüyecek...
Doğu, içindeki ejderhalarla yüzleşecek, onları yenecek. Canavarın bütün kafalarını kesip onu gömecek. Bir daha geri gelmesin diye üstüne beton dökecek. İrtibatı kesecek.
Doğu diyorum, ışığın yükseldiği yer. Işığını kesen beyin çapaklarını -biraz acıtsa da- eninde sonunda yolup atacak.
Menderes'in kol düğmeleri öksüz kalmayacak...