İçimiz yana yana İsrail'in Filistin vahşetini izliyoruz. Evet bu zulmü lanetlemek doğru! Evet sosyal medya mecralarında da sürüyor savaş. Oraya zekayla akılla girip dünyaya gerçekleri haykırmak doğru. Konsolosluğun önüne gidip sesimizi yükseltmek de doğru...
Ama provokatif bir soru atıyor şakaklarımda: İsrail bunu hep yapıyor ve biz hep haykırıyoruz.
Bu mudur Filistin'in kurtuluşu?
Yoksa savaş ilan etmek midir, Müslüman dünyanın liderleri diz çökmüşken Amerika'nın, İsrail'in önünde?
Bu genel geçer, statükocu İslam anlayışında, hadi serbest konuşalım, bu reel-Müslüman ideolojide bir sakat yok mu sizce? DEAŞ kafasını eleştirirsek bitiyor mu sorun? Kurtuluyor mu Filistin?
Onu diyorum, oto sansürsüz bir eleştiriyi konuşmaktan korkumuz niye? Ne sanıyoruz yani, kaybolan hikmeti, dünyanın gördüğü en büyük devrimciyi, peygamberimizi, onun insanı büyüten hitabını, hakikati mi kaybedeceğiz beynimizi zorlarsak?
Yoksa ne?
Bilgi güçtür. Türkiye son kaledir...
Erdoğan çıkıp bir güncelleme lazım dediğinde ayağa kalkan takım, neyi güncellememiz gerektiğini biliyor mu allasen?
***
Fikri hür, ilahi bir aşk üstüne konuşulduğunda uğuldayan homurtu. Kadınların fıtraten değil sosyal hayattaki eşitliği söylendiği zaman 'aile yıkılıyor' diye feryat eden galeyan. Farklı edep ve mizaçlardaki insancıkları iteklemeye hazır suizan...
Din elden gidiyor diye huruç edenler, ne yalan söyleyeyim şimdi, bir büstün yeri değişince 'Atatürk elden gidiyor' diye ayağa kalkan sofu Kemalistleri hatırlatıyor bana.
Tek bir din var adı İslam. Vahyin geldiği adres bir. Tevhid bu. Çeşitlilik onun toprağı. Tanrı seviyor çoğulluğu.
Mânâ şekilde, kılık kıyafette değil içerde, ruhta...
Bize sabah akşam parmak sallayan ve suratından hiddet akan adamların sözüne uyan Müslüman coğrafyaya bakın. Arabistan'a, İran'a, kutsal topraklara. Bir tane ışık parlıyor mu oralarda?
Ve açık kapalı, sakallı sakalsız, küpeli küpesiz, dövmeli dövmesiz, kendini bulma yolunda zikirde, Hakkı aramada Allah'ı bilmede çaba gösteren onca insanı rencide eden şu tek kanallı bakış...
Soruyorum işte, bu bakışla nereye?
***
Filistin'e çöken kara bulutlar kadar, geçmişte kendi varlığımın üstünü kaplayan karanlık ne kadar da benziyor birbirine.
Üstüme ani bir güneş gibi vuran o nur olmasaydı karanlıkta çar çapul, oraya buraya toslaya toslaya kaybolup gidecektim. Bana 'Hayatı oku' diyen, kendini oku diyen o sesi duymasaydım...
Düşünmek bile istemem o yılları. 'Gizli bir hazineydim bilinmek istedim' diyen aksisedaya sağır olduğum anları. İnsana Allah'ın halifesi dendiğini ve üstelik bunun hak edilmesi gerektiğini bilmeden geçen o gafil zamanları...
Şunu diyorum: Kimsenin ırkıyla itikadıyla uğraşmadan, dünyaya şifalı kelimeler ederek yürümek gerek. Filistin nasıl kurtulur demeden önce: Biz nasıl kurtuluruz, nasıl oluruz da bu dünyanın sözü dinlenen âlimleri, ârifleri, felsefecileri oluruz diye... Nasıl yaparız da icatlarıyla meşhur, masaya yumruğunu vuran itibarlı bilim insanları oluruz diye düşünmek istiyorum artık...
Sözümüz nasıl geçer, asıl soru bu! Filistin, bu sorunun yüzleşme noktası...
Bilgi, güç demek. İbn Sina'nın tıp kitabı İbraniceye 100 kere çevrilmiş. Tel Aviv Üniversitesi'nde onlarca İbn Sina uzmanı varmış. Peki Türkçeye kaç kere çevrilmiş? Türkçe dediysem gömdüğümüz Osmanlı Türkçesi demiyorum, şu yeni Türkçeye diyorum, kaç defa?..
Evet baldan tatlı bir ibadetin, Ramazan Bayramının serin sularında elimi kalbime koyuyorum.
Bu dibine kadar Siyonist faşizm yıkılacak biliyorum. Biliyorum zulüm âbâd olmaz...
Filistin'i merdivensiz kör kuyulara düşüren, bedenimize işkenceci bir korse gibi geçirilen şu atâlet, şu cehalet bitsin yeter ki...