Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Kendini de yakar insan

Ormanı yakmak nedir diye soracak olursanız, kendini yakmaktır derim size. Kuşları, tavşanları, sincapları ve yakından baktığınızda bir tasarım harikası börtü böceği.
Ormanı yakmak canlılığın kutsal kitabını yakmaktır. Çünkü yaratıcı yarattıklarının diliyle konuşur.
Mesela yasemini öldürmektir bu.
O kokuyu! Mesela sümbüle suikasttır.
Eflâtuna katliam.
Çünkü tevhid düşüncesi, yani bir olmak, bütündür. Tabiata saldırı; madenin, bitkinin, hayvancıkların ve insanın arasındaki gözle görünmez milyonlarca bağı koparır.
Ormanlar yandıkça ondandır bağrımız yanar. Bir ağaç kesilince kolumuz acır. Bir insan ölünce insanlık ölür diyen hikmet, bu din... Yaralanır.
İnsan yangınları kanıksadıkça bir vampire özenir. Kanı ve vahşeti çağırır.
Madem ki düzen böyle der, ben de önüme geleni yakarım! Böyle der.
Tabiatı esir alacağız diye bağıran aydınlanmacı hırsın dünyayı getirdiği toksik boyutla, çiçeğe hayvana eşrefi mahlukata zulüm eden arasındaki irtibat, her dinde lanetlenmiştir. Her din mi dedim, tek din diyecektim. Çünkü bilinir, mesaj hep aynı adresten gelir.
Hu da çekilir onun için, zikir de.
Tek tanrı, mutlak gerçek de denmiştir yüksek entelektüel çevrelerde. Meditasyon küçümsenmez. Semah bir yaratılışın gizleriyle döner durur. Sanki gezegenlere istihza.
Mamafih Allah'ını kaybetmiş her konuşma, her ritüel jimnastiğe dönüşür.
Ondandır yogacılarda sıkıntı büyüktür.

***
Ormanı yakmak diyorduk...
12 Eylül 1980 de bir orman yangınıydı fikrimce.
En başında milletine güvensizlikten, ecnebi bir açıdan beslenen düşünce, ülkeyi 'eli sopalılara' emanet etmişse eğer böyle olur bu işler.
İkide bir emaneti korumak bahanesiyle havaya kalkar sopalar. Onları yerine oturtmak zaman alır. Kaybedilen vakitler de ülkelerin, toplumların kayıp hanesine yazılır.
Çünkü bu âlem sopayla değil; akılla, izanla, ilhamla, ilimle, felsefeyle anlaşılır. Merhameti gazabını geçen bir yaratıcı ondandır, çokça anlatılır...
12 Eylül 1980'de çivili sopa, bakmış hepsi bir başka ağızdan öten kuşlarla baş edemeyecek, gidip ormanı yakmıştır... Hem yakmış hem de ateşi harlamıştır. Kuşlar ölmüş, bazıları başka diyarlara göçmüş, sakalar, isketeler susmuş, kanaryalar pusmuştur.
Kumrularla güvercinler, serçelerle martılar dilini yutmuştur.
Arslanlar, kaplanlar, fikrimizin leoparları kaçmış, çakallarla tilkiler kurnazlığın tarikatını kurmuş, sopa hukuk olmuş, gönüller tarumar...
Yanan kuşların kokusu, ağacın çığlığı toprağa sinmiş, insanın ayaklarına zincir vurulmuş, zincirleri kesmek için 40 yıl uğraşılmış, yine de ayak bileklerinde izi kalmıştır.
Yakma iptilası sürmüş, ama bu kez orman canlısı birleşmiş, kalkan sopalar kafalarda kırılmış, geç de olsa herkes haddini öğrenmiştir.
Fakat o yangın, o afet insana ve kuşlara işlemiş, o travma yaşayan herkesi yedi göbek etkilemiştir.
Kuş cıvıltısına, çiçek kokusuna, yeşilin Hızır Aleyhisselâmı çağıran 'Hayy' sesine sağırlaşma hâli böyle böyle hâsıl olmuştur.
Ondandır merhametin fotoğrafları sosyal medyalarda çiçek-böcek diye aşağılanır. Ondandır en küçük tartışmada bıçakların çekilişi. Ondandır kalbimizde oturan halifenin kanayışı...
***
Orman yakmak, işte bize oradan kalmıştır. Şiddetin revaçta olduğu evlerde büyüyenlerdeki amansız şiddet, taciz edilenlerde büyüyen tacizci böyle anlaşılır. Sopayla doğan, sopayla yürür.
Ağacın dinini getirin bana, diye emretmiş sopa kültürü, rivayet öyle...
Ağacın dinini istemiş. Neyi yakacağını bilmek için belki de.
Duvarlara asılıp unutulmuş Mushaf'ın lisanıyla şöyle yazabilirim size:
'Cümle âlem birdir bize' sözü, hayatı korumak için bir uzlaşmadır gözümüzde...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA