Tayyip Erdoğan, bir kere daha idrak edildi ki bu ülkede iltifata tabidir. Bundan da geriye dönüş yoktur.
Kendisi 'Bizim Adam', 'Uzun Adam' mertebesinden herkesin sevgilisi mertebesine çıkmış; özellikle kadınların gözyaşlarında, halkın heyecanlarında yükselen 'Millet Devrimi'nin' başkanı olmuştur.
AK Parti'nin ters intibalara inat muazzam örgütlülüğünün semeresi sokaktaki isimsiz kahramanlara doğru yayılmış, zor şartlarda bir büyük dönüşüm nasıl yapılır, görülmüştür...
Bu arada köşe yazarlarının ve televizyon fenomenlerinin 'iki seksen olma' vaziyetleri de gözlemlendi.
Açık seçik görüldü ki, sosyolojiyi okudukları vehmedilen şahsiyetler sadece kendi psikolojilerini faş etmekten başka bir şey yapmamakta. Gerçi böylesi normal ve yerindedir. Çünkü insanın kendi kabının, haddinin farkına varması sağlıklı!
Diğer yandan seçimi kaybedenlerde türlü şizofrenik halet-i ruhiyeye de tanık olundu. Başından beri işaret ettiğimiz ruhsal çöküntü seküler kesimlerde had safhadaydı.
Bu halin tedavisi önümüzdeki asli görev. Çünkü bilindiği gibi ister öyle, ister böyle birlikte yaşayacağız. Asidik düşmanlık, ortak atmosferi zehirlemekte...
***
Biz dönelim büyük başarıya. Ki bu başarı bazılarının önyargılarının aksine, Erdoğan'ı gerçek bir vesayet kırıcı olarak gören farklı fikirlerdekilerin de başarısıydı...
Öte yandan, Anadolu irfanının arayıcıları tarafından, AK Partiye yönelen eleştirilerin yerinde olduğu da anlaşıldı. Bürokratlaşma, donukluk, seviye çıtası, çevre ve şehircilik anlamında sürüklenme bir zayiattı. Görüldü.
Kültürel meseleler başta olmak kaydıyla, geniş ölçeklerde 'sen, ben, bizim oğlan' yaklaşımının zararları, liyakatin, layık olanın desteklenmesinin gerektiği netleşti.
16 yıldır hükümet çevresinde yer alan medyalarda kullanılan bıktırıcı dil ve ikbal endişesiyle kurulmuş, ikbal ortadan kalkınca çirkinleşen otağlar da açığa çıktı. İktidarın eteğine yapışan ayrıştırıcı kibirle yüzleşmeden; Yeni
Türkiye idealinin bağışıklık sisteminin çökeceği bahsinde, inşallah uzlaşıldı.
Erdoğan'ın ferasetle, şehirlerde Millet Bahçeleri ve evet, kütüphane-kıraathanelerle ortaya çıkışı olmasaydı -ki bu bir pasif özeleştiriydi- işler zorlaşabilirdi.
Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti Başkanı'nın, 'Türkiye'nin Demokratik Devrimi' sözüne gelince, o söz gönüllerdeki yerini buldu.
Seçimin sonunda, İnce'nin aklıselime yakın -çaldılar falan gibi genetik şeyler bir kenara- açıklamaları ise
CHP konusunda bilgi sahibi insanları şaşırttı. Lâkin dikkati elden bırakmamak, Jakoben kafanın orada gömülü olduğunu unutmamak kaydı, not edildi!
Umut edilir ki CHP seçmeni artık anlamıştır, eski Türkiye aşağılamaları ve intikamcılıkla bu iş olmuyor. Sen 'patates soğan' diye bağırıp hakaret edersen, halk da seni sokakların arifane diliyle 'patates' yapıyor, diye düşünüldü.
Meclise gelince, tarihin en demokratik fotoğrafıdır bence. Daha geçen gün bir Kürt kardeşimizi sırf AK Parti'ye oy verdi diye infaz eden seri katiller örgütüyle ilişkilerini kesmedikleri sürece 'itibarsızlar' da oradadır! Bunu da açıkça söylemeli...
***
Seçim öncesinde
İstanbul'da sessiz sedasız dolaştım. Seçim çalışmalarını izledim. Gözlemim şudur ki, bu seçimin kahramanları kadınlardır!
AK Partili kadınlar ölümüne çalıştı, sevdayla yürüdüler. Her yerde onlar vardı. Büyük bir zaferi tığ işi, ilmek ilmek ördüler.
Bir dakika oturmadılar. Stantlar açtılar, dolmalar, kahveler ikram ettiler, evleri ziyaret ettiler. Müslim, gayrimüslim, bizden, sizden ayırt etmediler, herkese güler yüz gösterdiler. Tabanları yarıldı koşuşturmaktan.
Ramazan günü onlara "Hadi gelin rakı içmeye gidelim" diye laf atan hadsizlere...
Gülümseyerek "Hadi siz gelin namaza gidelim" diye cevap verdiler.
Bayrak salladılar diye üstlerine gelip bağırıp çağıranlara, tek bir hakaret kelimesi etmeden demokrasi ve edep dersi verdiler.
Böyle güzel, siyasete neşe ve inanç katan böyle bir 'devrim' görülmüş müdür, diye düşündüm.
Ve bir kere daha anladım ki hasretini çektiğimiz mûnis bilgi orada.
Elleri tarçın kokan kadınlardadır...