Pata-pata, pata-pata bir pancar motoru denizde.
Bir soru dört gündür beynimde. Boşuna zaman mı harcıyorum ne?
Pata pata!
Yetim bir balıkçı bir yerlerde. Siyasetten ve dünyadan uzak, ilerde. Denize bakıyor, sus pus.
Deniz de ona bakıyor ama.
Şefkatli bir anne gibi derinlerde...
***
Ortaköy'de bir yağmur düşlüyorum.
Bakımsız bir park, kitapçılar. Azeri şarkılar söyleyen o billur kız nerede?
Yevmiyesini paylaşan iştirakçi Şeref! Balıkçı, sandalda yatan. Sonra Zargana, bir çalı gibi bedeni ve gözlerinde insanlık dersi...
Hepsi gitti. Ağır postalların ezdiği kuşakların heder olmuş hayatları yakıyor içimi.
Zalimlere tapanların çoluğu çocuğu alkış yapıyor cenazelere. Bir daha bir daha bir daha halkın üstüne yürüyen tanklara çiçek atıyor dişleri parlatılmış birileri.
Bernard Lewis ölmüş diye yazılar yazıyor bu arada birileri.
Bir beyazdan ne kadar dost çıkarsa o kadar dost. Alamut Kalesi'ni yazmıştı Marco Polo'dan arak. Marco da büyük soytarıydı bilinir. Yalandan öldü.
Oryantalistlere bizi muhtaç eden odunlar düşünsün.
Bernard Lewis'ten bana ne Çekirge?
Benim içimde 80'lerde bir yağmur, bir hüzün, bir Kafirun Suresi.
'Tapmam, taptığınız şeylere!'
Ortaköy'de...
***
"Memleketin aydın geçinen zümresinin bir kısmı günahı çok büyük bir hata yaptı; memleketin cumhurbaşkanına, hükümetine, genelkurmay başkanına, eski kuvvet kumandanlarına, tanınmış generallerine, valilerine, yüksek memurlarına, aralarında büyük sanatkârlar, âlimler, hukukçular, milletvekillerinin hepsine, bir cümle ile millet ve devleti her köşeden temsil eden devlet kadrosunun hemen hemen bütününe:
'Dikta rejimi kurulmasına teşebbüs etmiş ve sefil menfaatler uğruna diktatöre boyun eğmiş vatan hainleri!'
Damgasını vurdular. Yine tanınmış hukukçulardan bir adalet divanı da bu damgayı mahkûmiyet kararları ile mühürledi...
Orada mahkûm olanlar, İmralı'da asılanlar insanlardı. Mezara gömülen ise 'milli hâkimiyet' prensibi, halk idaresi kavramı idi."
(Samet Ağaoğlu, 1960 darbesinde aydınların rolünü yazıyor. Marmara'da Bir Ada kitabının 1972'deki önsözü.)
***
Beni yetkili kişiye bağlayın. Anlatacaklarım var!
Yanlışlıklar tarihinin, kendini arayan bir ülkenin ışığa açılan pervazında oturuyorum.
Bacaklarımı sonsuzluğa sallıyorum, içime doğru cihattayım, acelem yok.
Geçmişin acılarını güneşli bir şenliğe tercüme etmek niyetindeyim, kolay değil.
Dilim birileri için biraz kekremsi, biraz divane ama ne var? Kelimeler kalbimin süzgecinden düşüyor aklıma. Bir çiğ ıslaklığı kafamda.
Üst katta biri çiçeklerini mi suluyor ne, bilmiyorum.
Beni yetkili birine bağlayın!
Beynimin tıpasından adı dilimin ucunda bir rüzgâr esiyor. Bir yaşam sevinci daima kahvemin telvesinde çıkıyor. Bütün falcılarla barış halindeyim.
Çiftçilerle, işçilerle, yalnızlarla, hakikat arayıcılarıyla ve ani mucizelerle aram iyi. Metafizik konuşmalar silsile, Bâtıni bir soruşturmanın acar dedektifiyim.
Bağlayın şu telefonu, neyi beklediğimi söyleyeceğim.
Size söz, iftarda kaymaklı mektuplar göndereceğim...