Hayata siyah-beyaz bakmak zor. Oradan bakmak bir tür farkındalık yaratır mı, yaratır. Beyazın da, siyahın da yeri mevcuttur insan fıtratında.
Seslerin, duyguların, ruhi hallerin renkleri vardır. Tarihin, ülkenin, inanışın, hakikatin de...
Mesela Hızır Aleyhisselâm yeşildir! Yürürken arkasında yeşil bir iz bırakır, oradan tanınır.
Öfkenin rengi cart kırmızı, aşkın rengi siklamen. Mesafenin ve yüz çevirmenin rengi limon sarısı.
Hafıza oraya odaklanır. Tabiat renk demektir. Faraza, hardal rengi ahşap kapılar, bana çocukluğumu hatırlatır.
Karmen kırmızısı, aşı boyası, gelin alı, firuze mavisi, camgöbeği, laci. Çimen yeşili, safran sarısı, Çin beyazı. Portakal, çingene pembesi ve bulut grisi. Emrimizde bir cümbüş sanki.
Haa kaktüsler de bıkmaz, maviliklerini bağırır...
Kimi, soslardan 'mavi' bir tat alırmış. Kimi, renklerin 'kokusundan' dem vurmuş.
Seslerin rengini görenler tevatür edilmiş! Musiki tonlarıyla, renk tonlarını karşılaştıran bir tablo düzenlenmiş. Neyse uzun hikâye...
Denir ki; Sufi tarikatlarda nefsin yedi mertebesi, her mertebenin de bir hâli, bir rengi vardır. Buna göre nefs-i emmare (keçi bacaklı nefs) mavi, nefs-i levvame (kendini kınayan) sarı, nefs-i mülhime (ilham alan) kırmızı, nefs-i mutmain beyaz, nefs-i râziyye (razı olmuş, müsterih) yeşil, nefs-i marziye (sevilen nefs) siyah, insan-ı kâmil ise renksizdir.
Kitapta, "Yeryüzünde sizin için rengârenk yarattıklarında da nasihat alan bir toplum için gerçek bir işaret vardır" denmiştir.
Güneş batarken kızıla büründüğü ve Hazreti Mevlânâ da güneşin gurup saatinde sır olduğu, Hakk'a yürüdüğü için bu renk; "vuslat rengi" olarak benimsenmiştir...
Ördekbaşı, kumru göğsü, sincabi, fecr, patlıcan moru, samanî, fındıkî, kanarya, şekerrengi, zeytuni, şarabi, karadut!
Şiir renktir. Seste renk. Şair, sözcüklerin sesini renkli olarak duyandır...
***
Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Erenler Kıraathanesi diyorum, 80'li yılların istibdadında bir sığınaktı. Ülkücüsü, İslamcısı, solcusu orada! Liberali de. Cunta dışında bütün düşünen camia. Herkes birbiriyle temasta, tanışma ameliyesi revaçta. Hüsam da tam göbeğinde o avlunun! Biz daha çok bahçede, o daha çok içerde. Masasında kâğıtlar, özetler, notlar. Bizim de çantamızda hicranlı kitaplar.
Cepler delik, kalpler ve kafalar da! "Hüsamettin Arslan" bizim abimiz, biraz büyük.
Sisli, lacivert bir rengi vardı. Anadolu'dan ve yoksunluktan geç kalmış, akademiye girmek kararında. Biz ise sistemi de, akademiyi de reddetmişiz, isyanlardayız. 'Anarko' hallerimiz var! Arayışımızın henüz başı.
Fırtınalar çıkacak sonradan, savrulacağız. Kimimiz hayatı tanımanın yolculuklarında, kimimiz akademinin cesaret kokan odalarında kırlaşacağız...
Çok renkli bir ilim-irfan insanı ansızın çekti gitti. Buluşacaktık yeniden, hatta bir "Erenler" buluşması yapalım demiştik, olmadı.
Mekânı cennet olsun. Lafımız yarım kaldı...
***
Bazı demokrat yazarların -ki bana göre 15 Temmuz'a, Türkiye Devrimine saygı duymaları yeter- farklı fikri renklerinden dolayı mecralardan ayrılmaya itilmesi kalbimizi çok kırmakta. Onu diyoruz, ahiret var. Bunu söylemeden de olmaz 'Çekirge'...
***
Ben fakirin rengine gelince:
Sesimi sesler arasından seçtim. Ruhumu kızgın kazanların içinden geçirdim. Bedenim, düşmelerin kalkmaların ülkesinde fena yaralandı. Yaralarım için sızlanmayı değil, onların siperine yatıp akletmeyi bildim. Sonra hayatın ve rüyanın yelkenlerini açarak ummanda kayığımın kaptanı oldum. Boynum dik, kalbim bir ölümlü kadar eğik.
Bir ömrün söküklerini dikiyorum...
***
Ne demiş Şeyh Galip:
"Her renge boyan da renk verme
Mirat-ı safaya jeng verme..."
Renkleri yok sayma, "gönül aynanı paslandırma" demiş...
(Meraklısına: Sâlah Birsel, güzel edip)