Son yıllarda dillerde bir nağme var, "Özgür Basın susturulamaz!" diyerekten.
Eski Türkiye'nin basını özgürmüş! Körlerle sağırlar birbirini ağırlar tabirinin 3. Sınıf bir versiyonunu izliyoruz sanki.
Demek bir özgür basın varmış ve biz görmemişiz?
Nereye bakıyorsak artık!
Bu anlamda 90'larda, "Özgür Basına," profesyonel gazeteciliğe başladığım günleri hatırladım.
O zamanki Sabah Gazetesi bünyesinde çıkacak olan Aktüel dergisi ile.
120 bin-35 bin bandında satan bir dergiden söz ediyorum. Gülay Göktürk, Alper görmüş, Alev Er'in yönetimine geçtiğinde asıl karakterini bulan bir yayın. Olabildiğince, o yıllarda asla rastlanamayacak ölçüde eh demokrat bir mevkute.
Çok özgürdük doğrusu! Durup dururken Genel Kurmay arar fırça çekerdi. Koç başta olmak üzere bin tane yayın yasağı vardı gazete bünyesinde. İlk sayı sopalarla adam döverek Beyoğlu'nu temizleyen Beyoğlu'nda Dayak Mangaları haberi ile çıktı da, Mehmet Ağar'ın telefonlarından kalpler çok dingirdedi!
Doğu kan deniziydi, batı faili meçhuller tarlası. Nereyi kazsan altından isimsiz ceset çıkıyordu. Hele rahmetli Özal'ın gidişinden sonra baskı öyle arttı ki, çoğu gazeteci gazeteciliğe ara verdi.
Emniyet müdürleri telefon eder, muhabirlere bağırır çağırır, fırça çekerlerdi. Fazla dik cevap verirsen aniden evine hırsız filan girerdi! Doğuya haber yapmaya gitmek için izin vermezler, can güvenliğiniz tehlikede şeklinde "Özgür Basın" ederlerdi adamı!
Patronun atadığı TİP-CHP karması bir müdür "Tazminat istersen alamazsın, gidiş geliş saatlerini sunarız mahkemeye" diye tehdit etmişti.
Bugün işi bitmiş Kemalist kaşalotlar başa geçirilmiş, bezdirme taktikleri, açılan ağır ceza davaları karşısında, kapak haberlerinin çoğunu yaptığım, 6 sayfa köşe yazdığım, 1. sayıdan itibaren beş yıl boyunca çalıştığım dergiden tazminatımı alamadan istifa etmek zorunda kalmıştım. Tabii "özgür" olaraktan!
Aman demişlerdi, sakın tazminat davası açma, Hürriyet ile SABAH'ın ortak kara listesi var, oraya alırlar seni, bitersin! Gerçekten de vardı...
Uzun süre serbest tarzda evde pinekledikten, ceza davalarına yetişme sporuyla iştigal ettikten sonra, "özgürlükçü" bir gazete yapmak için Hürriyet'e proje editörü, 2. adam olarak çağrıldım.
Yeni Yüzyıl'dan boşalan pastayı kapacaklardı. "Komünizm gerekirse onu da biz getiririz!" kafasıyla, liberalimsi bir gazete yapacaklardı. Yalanın büyüğünü yediriyorlardı anlayacağınız. Maksat demokrasi isteklisi kadroları -ki yetişmiş kadro medyada daima sınırlıydı- devşirmekti!
Tabii o günlerin karanlığında çaresizlik esas duyguydu. Azınlıktaki boyalı kuşlar ümitsizdi. Bu ülkede faşizmin türlüsü, bu oligarşi asla gitmez diyorduk. Özal bile götüremedikten sonra diye düşünüyor, nihilizmin en dibine vuruyorduk.
Yeni çıkacak gazetenin köşe yazarlarının, muhabirlerinin bir kısmını işe alırken yaptığım işlerden biri de o zamanki dindar bir dergiden gazeteci transfer etmekti. O da başka mevzu.
Hadise şuydu: İslam yükseliyor, tarikatları, mezhepleri bilen bir arkadaş lazım, bu sosyolojiye artık kör kalamayız!
Yani?
Yanisi olay sanki Amerika'da geçmekteydi. Özgür Basın Müslüman diye bir sosyoloji keşfetmişti! Halka ecnebi bir soytarılık prim yapıyordu...
Neyse aldanmaya devam ettik. Yapacağımız gazete için iki grup yarışıyordu. Bugünün sıkı ulusalcı köşe yazarının önderliğindeki 2. projeyi Aydın Doğan onayladı! Radikal böyle çıktı. "Özgür basın" âbad oldu.
Ben ayrılmaya karar vermiştim. Tahammül kalmamış, ruh iyice zıvanadan çıkmış, "oynatmaya az kaldı" vaziyetleri bünyeye hâkim olmuştu...
Özkök çok enteresandı. Bize geliyor, derin devletin onu takip ettiğini söylüyor, başka yere gidiyor başka şey söylüyor, bambaşka şeyler yazıyordu. Hayatın sırrını öğrenmişti: Kemiksiz olmak!
Neyse sonunda Sunday Times gibi kalın bir Pazar Gazetesi yapmakta karar kılındı. Yazarlarımızı, kadromuzu oraya taşıyacaktık. Şirket bizi devşirmeye kararlıydı.
Daha ilk prova baskıda oyun ortaya çıktı. Takır takır insanların öldürüldüğü çürümüş bir ülkede barışı savunmak yerine, barışla dalga geçen bir manşet üzerinde anlaşıldı! O yıllarda -"biraz" diyeyim- fevriydim, masaya tekmeyi savurdum ve elbette söz konusu kara listeye ön sıradan dâhil oldum.
Uzun yıllar cep delik gezdim ama zatımın sahiden özgürleşmesi de işte böyle cereyan etti. Özgür Basının ömrümü yemesi oh böylece nihayete erdi...
Bugün ise tam mesai -belediye başkanlığından beri fasılasız- halkın seçtiği cumhurbaşkanına hakaret eden, ayaklanma çağrısı yapan, darbe histerisi geçiren "özgür basın" şarlatanlıklarına devam etmekte.
Rabbim bu "basın" şeysinden korusun bizi, onu diyorum..