Başka âlemlerde kayboluyorum bazen. Bazıları buna rüya diyor. Oradan bizim gezegen bir başka görünüyor.
Mesela kendimi yemyeşil çayırların ortasında tepeleme domates, peynir ve ekmekle dolu bir nimetler masasında, 12 yaşında buluyorum.
Ama aksilik bu ya, bir türlü tam göremiyorum! Gözümü açmaya çalışıyorum, olmuyor. Sadece bölük pörçük görüntüler. Etrafta benim yaşımda çocuklar var, seziyorum. Kâğıt toplayıcısıyız herhalde bilmiyorum, ellerimiz kirli. Emeğimizle geçiniyoruz.
Neden sonra biri benim göremediğimi anlıyor. Elini önümdeki peynire uzatıyor! Çok az bir açıyla elini yakalıyorum. "Ayıp ediyorsun birader önündekinden bir sandviç yapsana kendine" diyorum. Utanıyor, peki diyor.
Aciz olmak, gariban olmak, zayıf olmak ne zor iş! İyi sandığın insanlarda bile kötülük damarlarını kışkırtıyor...
Kötülüğü kışkırtan kalpsiz bir cumhuriyetti bu eski cumhuriyet, diye düşünüyorum. İnsafsız bir grup insan, ecnebi karikatürü bir acente burjuvazisi hayatımızı tam 100 yıl nasıl da cehenneme çevirdi?
Kör etmişler bizi, körlemesine yaşamışız.
Kör olunca fakat yan etki olarak insanın zihni daha bir açılıyor. Bir
üçüncü göz alında şakıyor:
Sol düşüyor aklıma. İşin en başında bir umut, kalbi kırıkların, incinmiş varoş çocuklarının cehennemden kaçış biletiydi. Böylece sürekli baharın olduğu bir dünyaya geçilecek, kuvvetlinin zayıfı ezdiği orman kanununu bitirilecek, yeni bir kardeşlik kurulacaktı. Böyle olmadığını silahlar patladığında anladılar ve sordular: Buradan çıkış yok mudur usta?
Yoktu! Türk Solu hiçbir zaman gariplerin yanında olmamıştı çünkü. Seçkindi,
Kemalist'ti. Kemalist rejimde sınıflar olmadığından
1 Mayıs zaten yasaktı! Adnan Menderes, ancak darbeden hemen önce 1 Mayıs 1960'da radyoda yaptığı konuşmada 1 Mayıs'ı işçi bayramı olarak ilân edebilmişti.
Kurucu cumhuriyet 1 Mayıs'a "irtica" diyordu!
Keskin Keserin Askerlerini kalpten götürecek en büyük gerçek ise şuydu: Osmanlı'da 1 Mayıs serbestti.
1947'de CHP'nin Çalışma Bakanı Reşat Şemsettin Sirer "Devletçiliği, ana şiar olarak kabul ettik.
Eğer irtica yapacaksak, devletin vazifeleri hususunda haiz olduğumuz telâkkilerden vazgeçersek veya bunlardan kırk, elli, hatta otuz sene evvelin modası olan liberal nizama dönecek olursak" olmaz diyordu. Liberal dediği
Osmanlı zamanlarıydı...
1923 yılında cumhuriyetin ilânından aylar önce
İzmir İktisat Kongresi'nde işçi temsilcileri, sendika ve grev hakkının tanınmasının yanında, 1 Mayıs'ın işçi bayramı olarak benimsenmesi kurucu liderlerin diğer yalandan sözleri gibi çabucak unutuldu.
1934 yılında da bahar bayramı oldu, geçti gitti. Eski sosyalistler anılarında, her 1 Mayıs öncesi evlerinden toplanıp "bahar" bayramı geçinceye kadar karakollarda misafir edildiklerini anlatırlar.
Esas şaka gibi gerçek ise şuydu: Almanya'da 1 Mayıs'ı ulusal bayram ve resmî tatil günü ilân eden bizzat Hitler oldu.
1 Mayıs, Nazi partisinin "ezginleri" uyutmak için kullandığı en mühim kutlama günlerinden biriydi...
Bunları düşünürken yine
o çayırın ortasında bir ergen olduğumu hatırlıyorum.
Evet, bir türlü gözlerimi açamıyor, göremiyorum. Sağ kolumun sakat olduğu eski yılları düşünüyorum. Kolum göğsüme bağlı gezdiğim yılları.
Çolaklığı! Nasıl itilip kakıldığımı, nasıl aşağılandığımı...
Ama bu öyle değil. Kör olmak pek bir fena!
Allah'ım gözlerimi açmaya çalışıyor ama yandan, kulağımın içinden yüzümü ve yanağımın bir kısmını ancak görebiliyordum.
Demek ki şaşıyım! Kör olanın gözü, kulağında oluyor demek ki. Garip, ezik olanın kulağı açılıyor önce.
O can kuşumun, o ikindi peygamberinin sözüyle "
İslam garip başladı, başladığı hale dönecektir" ne mutlu gariplere diyen, insanlar tarağın dişleri gibi eşittirler, diye fısıldayan bir şeydi belki asıl hakikat.
Hayalin bu esnasında çayıra saman kahvesi renginde uzun saçlarıyla bir kız giriyor!
Sadece siluetini seçiyordum. Süpürgeye benziyor saçları, ta topuklarına kadar uzanıyor. Ne kız ama!
Çayırdakiler kıza doğru hareketleniyorlar. Çekim gücü var, belli. Bir iyileştirici ışık, adı "
Adalet" mi yoksa?
Acaba bu "
süpürge saçlı güzellik" bir yarı-köre bakar mı diye heyecanlanıyorum. İhtimal, ayağımıza gelmiş bir mucizedir diyerekten son gayret peynir aranıyorum! Ona çok şahane bir sandviç yapacağım.
Belki bana da dokunur, benim de gözümü açar diye umutlanıyorum...