Mizah bir saldırganlık biçimi! Savaşın sinik yılansı biçimi. Onun için her şakada gerçek payı vardır denmiştir. Gerçekten de öyledir.
Türk mizahı ittihat kökenlidir, Kemalist bir mizahtır. Din düşmanı değil ama yekten Müslüman düşmanı. İslam karşıtı bir kökten-fobik!
Ordu müdahalelerinde en boş kafalı militarist kadar kılıç Atatürkçüsü davranmışlar, yakın vakitte 28 Şubat'ta darbe imajlarını sempatik, Müslümanları çirkin, sapık çizmişlerdir. Türkiye en karanlık dönemini askeriyle, polisiyle, yargısı ve medyasıyla suç ortağı olarak yaşarken birer psikolojik harp dairesi gibi davranmışlar, darbenin şakşakçısı olmuşlar ve beyin tümörünü tetikleyen sahte bir solculukla küplerini doldurmuşlardır.
Bugünün gezi-zekâlıları, Keskin Keserleri filan onların yetiştirmesidir.
KÜSTAH BİR DOKUNULMAZLIK
Müslüman liderleri tek bir kere bile sempatik çizememişler, bel altı atışları mizah diye yutturmuşlardır. En ufak bir cezada yeri göğü yıkmaları, hep vesayetin güvenli kucağında oturmaya alışık olmalarındandır.
Küstah bir dokunulmazlıkla öyle bir yerden ötmeye alışmış bir karakterdir ki bu, cinsel bir haz nesnesine dönüştürdükleri kadınları, köylüleri, varoş insanlarını, örtülüleri küçümseyici bir zihniyetle resmederek, Batılı pornografik eserleri taklit etmekten utanmayarak yeni kuşakların ellerinden düşünme yetilerini almışlardır.
O dergilerden yetişen yazarların Hrant'ın katledilmesinden hemen önce yazdıkları kanlı yazıları, "hüoooğ" şeklinde ceberut bir dar kafalılığı "sol" diye orta sınıf ergenlere nasıl geçirdiklerini biliyoruz. Olaya şöyle bir geri çekilerek bakarsak:
Nerede bir bilge, bilgi kaynağı varsa o bilgenin daima bir yanında soytarı, bir yanında sanatçı var. Hayat böyle!
Soytarı bizi güldürür. Diğeri hayranlık dolu bir şaşkınlığa düşürür. Bilge ise hayatın sırrını anlamamızı sağlar.
Bilge bizi büyütür, soytarı küçültür.
Mizah gülünç benzetmeler yapar ki bu daima algılara oynayan sinsi bir haldir.
Sanat ise olumlu bir duygudan, hayatı estetize etmekten, güzelleştirme isteğinden esinlendiği için şefkat ve ilham doludur.
Hepimiz yüce olanın gülünç olandan bir adımlık mesafede olduğunu biliriz.
Bedensel gıdıklanmalardan zihinsel gıdıklanmalara dek bin bir farklı süreçtir bu.
Gülme basili mikroskop altına konulduğunda maya gibi evrensel bir şey olduğu, ihtiyaç neyse ona göre şarap, sirke ya da ekmek yapmak için kullanılabileceği görülür.
Buzlu kaldırımda kayıp düşen bir adama, altından iskemlesi çekilen havalı bir kadına gülmek kötü niyetin ve acımasızlığın timsalidir.
Akıl yaşı burada önemlidir. Kaba mizah eşek şakasıdır, yerçekimine güler!
Beyaz Türklerin genetik şifreleriyle hakaret seviyesine inen mizah, alt sınıfların kalantorlarla dalga geçtiği yerden beslenmez. Bizzat seçkinci, aristokrat ve üst orta sınıftan beslenir...
Nasreddin Hoca'da veya Feriduddin Attar'ın hikâyelerindeki mizah bilgelerin mizahına bir örnek. Bugün kendine muhafazakâr diyen insanların mizahtaki başarısızlığı ise yeterince cesur olamamalarından.
Çünkü totaliter geçmişin baskısıyla sinmiş kafadan sadece sığ, soğuk bir espri çıkmakta ve eninde sonunda yetersiz bir müdafi, gol atılmaya müsait acıklı bir defans halinde kalınmakta.
ALAY ETME İŞİNDE ZEHİR VARDIR
Oysa gülmek organik bir antibiyotik...
Gülmek sinirsel bir arınma durumu. Katharsis kavramı zihnin ya da bağırsakların temizlenmesi arasında gider gelir. Zihin müshiline, öfke hapına müptelalık ile kendinle yüzleşme, egonla dalga geçme arasında bir metronom.
Gülme tutkusu, başkalarının zayıflığıyla mı yoksa kendi zayıflığımızla mı tatmin olacak sorusu bir yol ayrımı daima. Mesele kendimizdeki üstünlük duygusunu tatmak ise en kolayı trafik kazalarıyla dalga geçmektir!
Yani başkalarıyla alay etme işinde bir zehir hep var...
Dün bir ağaç gölgesinde Cemil Meriç talebesi arkadaşım Hayalet İrfan'la oturuyor, bu yazıyı yazmaya çalışıyordum. Ekrana kilitlenmişken "gına geldi abi yaa!" dedi bir ses. Diğeri yanıtladı: "Abicim musallat olmuş sana!"
Döndüm baktım. Uzun giysili, örtülü, cici üç genç kız. Ayfonlar ellerde, çay içip sohbet ediyorlar. Üniversiteliler büyük ihtimal.
Duydu mu diye Hayalet'e göz attım! O okuduğu kitaptan başını kaldırdı, gözlüklerinin içinden güldü. "Ee baba" dedi. "Her yer Cihangir Modernleşme böyle bi'şey! Ne yapılacaksa geriye dönülerek değil bugünü aşarak yapılacak..."
Bugünkü mizah bir beyin yıkama aracıydı.
Yerli aydınlar bu mevzu üstüne daha çok kafa yormalı, kale boş kalmamalıydı...