Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Sadece sade kahve mi?...

10 Eylül 2016
Bir aralar midemde oluşan sorun nedeniyle bırakmıştım, hatta o sorunun nedeni kabul edilmişti ama, sabahleyin uyanır uyanmaz içtiğim bir fincan sade kahvenin, hele biraz koyu ve hafif yanıksa, tadını hiçbir şeyde bulamam.
Zaten ben pek öyle Türk/ Anadolu kahvaltısı sevenlerden değilim. Müthiş bir şeydir, kabul ediyorum, kuş sütünün eksik olmadığı o sofralar ama yataktan masaya oturanlardan olduğumdan daha 'Fransız' tarzını severim; yani bir küçük, tercihen tatlı çörek, yanında o kahve. Sonra bir fincan kahve daha, belki bir daha. İçeceksem çayı onların üstüne içmek isterim.
Küçük bir bardakta. Böyle gitmişse 'program', onların üstüne de bir sade Türk kahvesi.
Bunların hepsini 'sade' yani şekersiz içerim. Bütün mesele de orada.
Mesele dediğim şu: kahve, bir marifetmiş gibi sadece sade mi içilir, içilmeli? Bu, 17. Yüzyılda İstanbul'a gelen seyyahların 'yemeğin üstüne kahverengi bir acı su içiyorlar' dediği ve sonradan Avrupa'yı kasıp kavuran 'ateşli' suyu şekerle karıştırıp içmek günah mıdır?
Hayır, değildir. Dünyanın her yerinde kahvenin şekerle içildiğini gördüm. Hatta Fransız filmlerini izlerken de, ömrümü verdiğim Paris kahvelerinde 'yaşarken' de, içenlerin, o küçücük fincanlara koskocaman şekerleri atıp karıştırdığını, ne yalan söyleyeyim, biraz hayretle görmüşümdür.
Güney Amerika'da, mesela Brezilya'da, kahvenin sade içilmesinin adeta ayıp sayıldığını biliyorum.

MESELEM TÜRK KAHVESİ
Ama bunlar beni fazla ilgilendirmiyorum.
Onlar bayıldığım filtre kahveler, espressolar falandır. Benim meselem Türk kahvesiyle. Evet, bu nefis, dünyanın en önemli kahvelerinden biri olan kahveyi illa sade mi içelim?
Bu öyle basit bir soru değildir.
Bir kültürel problemdir.
Hayatın karmaşıklığı veya sıradanlığıyla ilgili bir meseledir.
Bunu büyükler büyüğü Ahmet Rasim üstadımızın birkaç yazısını okuyunca anladım.
Ahmet Rasim Bey, bu büyük İstanbul 'kronikçisi' kahve ile alakalı bir yazısında teker teker İstanbul'daki kahvehanelerden ve kahvecilerden söz ederken, bahsettiği bir şahsın yaptığı sade kahvenin zehir kadar acı, bir başkasının pişirdiği şekerli kahvenin bal kadar tatlı olduğundan yakınıp, onları sıralar, kimin kahvesinin daha iyi olduğunu belirtir.
Bu ansızın bende kahvenin o devirlerde hem sade hem şekerli içileceği fikrini uyandırdı ve iz süremeye başladım. O zaman başka yazılardan, beklediğim şekilde, farklı kahvelerin nasıl içileceğine dair bilgiler edindim. Sigara ve tütün tiryakilerinin ilk kahvelerini o 'mükeyyifatla' birlikte sade içtiklerini, öğlene doğu kahvenin az şekerli içildiğini, yemekten sonra tekrar sadeye dönüldüğünü ama bazılarının eğer tatlı yemişlerse ağızlarındaki tadı uzatmak için az şekerli de içtiklerini, akşam üstü gene az şekerli veya şekerli kahve içildiğini tespit ettim.
Dahasını söyleyeyim. Pişirilen kahve türüne göre kahvenin farklı yerlerden alındığını, farklı kavurma derecesine sahip olduğunu da saptadım.
Bilmem kimin kahvesi fazla yanık kavrulduğundan şekerliye gelmez, ondan yapılan kahve beğenilmez türünden şikayetler gördüm.
İşte vurgulamak istediğim budur. Yani, Ahmet Rasim Beyin olsun, başka yazarların olsun dile getirdiği, anlattığı kahve, hayatın, hayatın asıl manası olan onu yaşama kültürünün, karmaşıklığıyla ilgilidir.

BİR YAŞAM KÜLTÜRÜ
Osmanlı dedelerimiz hayatı yavaş yaşıyorlardı ve onu akıl almaz bir inceltmeyle ele alıyorlardı.
Öyle sıradan, üstünkörü, kaba saba, ala ala hey bir tavırları tutumları yoktu. Her şeyi inceden inceye ayrıntılandırıyorlardı.
İşte, kahve kültüründen belli ne yapıp ettikleri.
Zaman geçti. Bu büyük, derin ve çok ince kültürü kaybettik.
Kahvelerin yanında ikram edilen sakız reçellerini, murabbaları, lokumları, suları saymıyorum. Varsa yoksa şimdi sade kahve veya benim de bayılarak içtiğim espressolar, filtre kahveler.
Neyse ki, İstanbul'un sağında solun hızla açılan 'barrister'lar var artık. Daha iyi kahve nasıl yapılır diye düşünen, çalışan genç, aydın, duyarlı, düşünceli insanlar. Büyük bir ilgi ve teşekkürle izliyorum.
Hatta mangal kahvesi bekleyecek halimiz olmadığına göre kahve makinelerinin çıkardığı kahveye de müteşekkirim.
(Sadece kahvesini bu kadar çok ve sıkı koymayın beyler, hanımlar, espresso içmiyoruz, dengenin, zarafetin misali, kahvesi kıvamında olması gereken Türk kahvesidir yudumladığımız.) Neticede karar verdim: sadece sade kahve içmek hayatı basitleştirmenin, onu geçiştirmenin, atlatmanın bir yoludur.
İtiraf ediyorum, hayatımda hiç şekerli kahve içmedim, içemiyorum da, ama, komplekslerimden arındım, sadenin yanında, arada bir yeri geldikçe, az şekerli kahveyi içmenin yöntemini bulup, alışkanlığını edineceğim. Hayat ayrıntıda gizli, gerçek bu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA