Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük elektronik istihbarat kuruluşu NSA ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA'de çalışmış uzmanlar, 2009 yılında Birleşik Arap Emirlikleri'nin istihbarat teşkilatı ile birlikte bir gizli proje başlattılar. Projenin adı 'Raven', yani 'Kuzgun' Projesi'ydi. (Fazla Poe okumuşlar galiba!)
Bu projede 2013'e kadar 20 ABD'li uzman çalıştı. 2014 yılında BAE İleri Teknoloji Araştırma Konseyi Genel Sekreteri olan Faysal Al Bannai, ABD yasalarına göre Amerikalı uzmanların bir başka ülke istihbaratı adına doğrudan çalışması suç olduğu için 'Dark Matter' adında bir şirket kurdu.
Ne var ki, astrofizikte, varlığı yalnızca diğer maddeler üzerindeki kütleçekimsel etkisi ile belirlenebilen, elektromanyetik dalgalarla etkileşime girmeyen 'Karanlık Maddeler'e verilen isimden ilham alan bu şirket, ABD'nin kovboy eskisi başkanlarından Ronald Reagan ve oğul Bush döneminin danışmanı 'Karanlıklar Prensi' lakaplı Richard Perl'in izinden gidenleri hayal kırıklığına uğrattı.
Yine de Abu Dabu Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan, istihbarat ajandasından kolay kolay vazgeçmeye niyetli değildi. 2015 yılının sonlarında Emirlikler, ABD'li uzmanların çalıştığı Abu Dabi'de, stajyer casusların eğitim gördüğü villadan esinlenerek 'Villa' adında bir elektronik istihbarat programı başlattı.
Aynı yıl, CIA'in eski Kontr-Terör Merkezi Başkanı olan Erik Prince, eski CIA yöneticisi Cofer Black'le bu işler için 529 milyon dolara anlaştı. 2016 yılının ortalarında Emirlik'in hedefindeki yazılımları hackleme amacını taşıyan 'Emirate-eyes only' projesi başlatıldı. 2017'de BAE, özel istihbarat şirketi Circinus Worldwide ile 600 milyon dolarlık bir sözleşme yaptı.
Emirlikler 2019'da ise Libya'da terörist Hafter'i desteklemesi için Opus Capital Asset adlı özel istihbarat ve güvenlik şirketi ile anlaştı. 2020'de de Yemen'in güneyindeki Sokotra Adası'nda İsrail ile stratejik istihbarat üssü kurulması konusunda anlaşma sağlandı.
'İBRAHİM ANLAŞMASI'NIN KASAP VE KURBANLARI
Ve Ağustos 2021'de BAE, Türkiye karşıtı saha ve elektronik istihbarat operasyonlarından İsrail desteğine rağmen umduğu sonucu alamayınca Suudi Arabistan'ı da yanına alarak Türkiye ile istihbarat diplomasisi yürütmeye karar verdi.
Aslında bu görüşmelerin hazırlıkları, istihbarat düzeyinde birkaç aydır devam eden temaslarla tamamlanmıştı. BAE'in Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun bin Zayed Al Nahyan'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 19 Ağustos'ta kabulü de bu temasların bir sonucu olarak gerçekleşti. Ve bu kabulün ardından geçtiğimiz perşembe Erdoğan, Abu Dabi Veliaht Prensi Nahyan ile de telefonda görüştü.
Körfez'deki istihbarat dengelerinin değiştiğini gözler önüne seren söz konusu gelişmeler bu köşeyi yakın takip edenler açısından önemli. Zira bu köşede BAE'nin Türkiye'ye yönelik istihbarat faaliyetleri konusunda kapsamlı iki yazı yazmıştım.
28 Nisan 2019'da yayınlanan Körfez'in stajyer casusları ve 25 Ekim 2020'de yayınlanan Siber Vatan'ın karınca hasımları başlıklı yazılarda Emirliklerin giriştiği Türkiye karşıtı istihbarat faaliyetlerini yazmıştım. BAE'in Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed Al Nahyan'ın adı da bu ikinci yazıda geçiyordu.
Nahyan, geçtiğimiz yılın ağustos ayında, yani Türkiye ile istihbarat diplomasisi yürütmeye başlamadan tam bir yıl önce de Mossad Şefi Yossi Cohen ile görüşmüştü.
Görüşme, İsrail ile BAE arasındaki istihbari işbirliğinin 'İbrahim Anlaşması' adı verilen anlaşmayla güçlendirildiği bir dönemde gerçekleşmişti.
Bu gelişme üzerine de "İbrahim Anlaşması'yla bir anlamda mazlum Arapları, 'Hazreti İbrahim'in bıçağı altında kurban edilmeyi bekleyen Hazreti İsmail olarak konumlandırıyorlar. Teşbihte hata olmaz, Arapları 'kurban', kendilerini ise 'kasap' olarak görüyorlar" yorumunu yapmıştım.
Sonuç olarak Türkiye ile BAE arasındaki görüşmeler Emirlikler'in İsrail'le yakınlaşma stratejisinden tamamen vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Abu Dabu Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan'ın kardeşi olduğu için karar verici konumda biri olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed Al Nahyan, paranın gücüyle Türkiye ile bir istihbari bilek güreşine girişti. Ancak arada belirgin bir sıklet farkı vardı. Emirlikler, bu yüzden daha önce ayrıntılı biçimde yazdığım Türkiye karşıtı istihbarat operasyonlarından umduğu sonucu alamadı. Ve ABD'nin de yönlendirmesiyle Türkiye ile masaya oturdu.
Elbette dengelerin sürekli değiştiği, ittifakların da, hasımlıkların da 'asimetrik' olduğu bir süreçte BAE ile yürütülen istihbarat diplomasisini ilanihaye değil, konjonktürel olarak nitelendirmek gerekiyor.
Ancak her halükârda bu diplomasinin iki önemli sonucu olacak: İlki, Türkiye'nin BAE'ye yönelik 'istihbari kuşatma'yı hafifletmesi. İkincisi ise BAE'in Suudi Arabistan'la birlikte Türkiye'de yatırımlarını artırması. Ve ilkinin bekası, ikincinin istikrarına bağlı.
Bu yazının diliyle bağlarsak… Veliaht Prens Nahyan, Türkiye için bir 'karanlıklar prensi' olmaktan çıkabilir. Elbette eğer verdiği sözleri tutarsa…