En başta söylenmesi gereken şeyi, en sona saklamayıp okuru peşin peşin uyararak girizgâh yapayım: Başlıktaki Doğu Akdeniz, şimdilerde dünyaya kafa tutarak hidrokarbon kaynakları aradığımız (bulacağız, eli kulağındadır) 'mavi vatan' sathını değil de bölgenin en önemli kentini, Adana'yı simgeliyor.
Sosyal medyada her sene 'Türkiye'nin en fantastik ili' olan nitelendirilen Adana, 2018'den itibaren yeni seneleri bir yıl önceden kutluyor! Dünya 2018'e girerken, belediyelerin de aralarında bulunduğu kuruluşların sosyal medya hesaplarından 'Hoş geldin 2019' paylaşımları yapılmıştı. Kimin başlattığını bilmediğimiz bu 'tuhaf adet', 2019 ve 2020'de de devam etti. Kaburgacı Yaşar, 2018'in son günü yaklaşık 1,5 ton ağırlığındaki et ve yağlarla yazdığı 'Hoş geldin 2020' yazısını Karşıyaka'daki kebapçı dükkânının girişine koymuştu. 2019'un son günlerinde de kimi esnaf, 2021'e 'Merhaba' dedi!
2019'un son günlerini, kendisine 'en fazla bir yıl ötesine giden bir zaman makinesine binmiş' kent görüntüsü vermeye çalışan Adana'da geçirdim. Geçtiğimiz yılın ekonomik ve sosyolojik durumuna ilişkin veriler, bilgiler aldım. 2020'nin, Türkiye'nin bu önemli kenti (öyle ya, altıncı büyük il ve bugün düşman işgalinden kurtuluşunun 98. yılını kutluyor) için nasıl geçeceğine ilişkin izlenimler, öngörüler edindim. Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de bunları paylaşacağım.
Çukurova'da senenin son günleri, kimi bölgeleri ciddi biçimde etkileyen yoğun yağışla ve sel ile geçti. 25 Aralık'ta yoğunlaşan yağışların ardından Yüreğir'de sulama kanalı taştı. Kozan Caddesi'nin kimi kısımları su altında kaldı, özellikle güney mahallelerinde bir metre yüksekliğinde su birikintileri oluştu.
Meteorolojiden alınan verilere göre, 1963 yılından bu yana Adana'ya en yüksek yağış 2019'un son günlerinde düştü. Son olarak en yüksek yağış, 22 Eylül 2015'te 129 kilogram olarak ölçülmüştü. 25 Aralık 2019'da ise metrekareye düşen 147 kilogramlık yağışla 56 yılın en yüksek miktarına ulaşılmış oldu.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 25 Aralık'taki selin ardından seçim bölgesi olan Adana'ya geldi ve bölgedeki hasar tespit çalışmalarını yerinde inceledi.
Çelik; Adana Valisi Mahmut Demirtaş, Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve ilçe belediye başkanlarıyla yaptığı toplantının ardından şunları söyledi:
"Adanamız 1960 yılından beri görülmemiş sel ve afetle karşı karşıya kaldı. Burada ciddi miktarda hasar ve zarar söz konusu. En büyük tesellimiz hiçbir vatandaşımızın hayatını kaybetmemiş olmasıdır."
Ömer Çelik, selden zarar gören 3 bin 668 kişinin hesabına biner TL yatırıldığını ve okullarda oluşan zararın giderilmesi için de 500 bin lira ödenek sağlandığını söyledi.
Kentteki selin ardından Valiliğin kararı üzerine eğitim öğretime bir gün ara verildi. Çukurova, Seyhan, Yüreğir, Tufanbeyli ve Sarıçam ilçelerinde tüm okullar tatil edildi. Adana Valisi Mahmut Demirtaş, kriz yönetim merkezi oluşturulmasını ve afete müdahale ile hasar tespit çalışmaları başlatılmasını koordine etti.
'DUPONT'TAN YERLİ SERMAYEYE KİMYA…
Adana'da bu tür bir seli 1980 yılında görmüştüm. Arşivden gazetelere baktım: 29 Mart 1980'de meydana gelmiş. Yedi kişinin yaşamını yitirdiği bir afetmiş.
Seyhan Nehri'nin taştığı bir başka sel daha var. Bizim yaşımız yetmediği için büyükler anlatıyor, ama sene bilgisi dahi edinemedim. Şu kadarı söylenebilir: Baraj yapılmadan önce Adana'da çok fazla sel olurmuş. Seyhan Barajı'nın selleri önlemekten daha önemli bir fonksiyonu olmuş elbette. Adana, Türkiye Cumhuriyeti'nin idam edilen ilk ve tek başbakanı Adnan Menderes'in Seyhan Barajı'nı yaptırdığı 1956'dan itibaren sürekli istihdam sağlayan bir kent oldu.
1966 yılında kurulan Sabancı Grubu'na ait SASA da istihdam sağlayan büyük işletmelerin başında geliyordu. İşletme, zamanla muhtelif sebeplerden ötürü mali darboğaza girince yabancı sermaye ortaklığı aramaya başladı. Ve milenyuma girerken DuPont Ailesi ile bir ortaklığa gitti. DuPontlar, seçkin çakmakları ile hatırlanan markaya ismini veren bir aile. Ancak daha önemli özellikleri, ABD'de ilk barut fabrikasını kurmuş olmaları ve hali hazırda da dünyanın en büyük kimya şirketine sahiplik yapmaları. Biraz 'komplocu' bakarsak daha önemli özellikleri dünyayı yöneten 13 aileye mensup olmaları! Harf sırasına göre bu 13 aile şöyle sıralanıyor: Astor ailesi, Bundy ailesi, Collins ailesi, DuPont ailesi, Freeman ailesi, Habsburg ailesi, Morgan ailesi, Onassis ailesi, Reynolds ailesi, Rockefeller ailesi, Rothschild ailesi, Russell ailesi ve Warburg ailesi.
Sabancı Holding'in -Özdemir Sabancı ile birlikte- belkemiği olduğu ölümünden sonra anlaşılan rahmetli Sakıp Sabancı, DuPont ortaklığı için 1999'da şöyle demiş:
"Bu ortaklıkla ilk defa bir Türk şirketi bu kadar önemli bir konuda teknoloji geliştirecek. Dünyaya satacak. Bu fotoğraf başka. Dünya devleriyle onların ülkelerinde ortak oluyoruz. Sabancı artık yoluna böyle devam edecek."
DHKP-C adlı taşeron terör örgütüne ihale edilmiş karanlık bir suikast sonucu öldürülen Özdemir Sabancı, otomotivin yanı sıra polyester sektörünü de önemseyen bir işadamıydı. Özdemir Sabancı'nın, "SASA ile polyester işinde 1 milyar dolar cirolara ulaşabiliriz" dediği vaki. 15 Mayıs 1941 Adana doğumlu Özdemir Sabancı, bundan tam 24 yıl önce, 9 Ocak 1996'da öldürülmüştü.
SASA'nın, 1799'dan beri var olan DuPont'larla ortaklığının vadesi uzun olmadı. (Sabancılar DuPont'larla büyük işler yapmaya devam etti/ediyor, o ayrı mesele) 2005'te DuPont hisseleri satıldı ve şirket AdvanSA oldu. 2006'da bazı tesisler bir İspanyol firmasına satıldı. Nihayetinde yabancı sermaye projelerinde istenen randıman alınamadı ve şirket 2015 yılında yerli sermaye gruplarından birine, Erdemoğlu Holding'e geçti. Bu holding, ilkin SASA'nın yüzde 51'lik hissesini 102 milyon dolara satın aldı. Ardından 98 milyon dolarlık bir hisse devri ile bu yüzde, 84,80'e çıktı.
ATV'nin reytingi yüksek Bir Zamanlar Çukurova adlı dizisinde Yaman Holding sahnelerinin çekildiği SASA'nın yönetim merkezini ve fabrikayı, Adana ziyaretim sırasında gezdim. Çok büyük bir tesis ve tesisin yeni yatırımlarla genişletilmesi için şantiyelerde yoğun çalışmalar sürüyor.
POLYESTERLE BÜYÜYEN EJDERHA: ÇİN
Türkiye'de en fazla SASA'da üretimi yapılan polyester, pek çok alanda kullanılan bir ara hammadde. Jet motorlarında aşınma contası olarak kullanılacak ölçüde dayanıklı olan 'sütür'ün bile hammaddesi, hesap edin. Kullanıldığı alanları sıralarsam ne kadar önemli bir mamul olduğunu daha net anlarsınız:
"Ambalaj, pet şişe, pet film, ıslak mendil, bebek bezi, mühendislik plastikleri, ev testili, halı, mobilya, giyim (giyimde ne kadar sağlıklı olduğu tartışma konusu gerçi), gıda ambalaj, kâğıt kaplama, elektrik izolasyon malzemeleri, termal izolasyon malzemeleri (yangın ve bomba imha kıyafetlerinde işlevsel), röntgen filmi, güneş enerjisi malzemeleri, notebook klavye, suya dayanıklı bant, medikal uygulamalar için özel polimerler ve kord bezi (araç lastiği için takviye malzemesi) başta olmak üzere otomotiv dış aksamları ile yine otomotiv iç aksamlarında kullanılan alcantara kumaş.
Polyesterden imal edilen son iki üründen ötürü, prototipini gururla tanıttığımız TOGG projesi yerli otomobilimizin de bu 'ara hammadde'ye ihtiyacı olacak. Bu arada aklıma gelmişken… Polyester, heykel yapımında da işlevsel. Otomobil yerine heykel üretiminde ısrar edenlere de duyurulur! Bilhassa darbe dönemlerinde Atatürk heykellerinde âdeta seri üretime geçildiği için polyester (ve ondan mamul fiberglass) bu sektöre de ara hammaddelik yapmıştı. O dönemde yapılan -çoğu estetikten yoksun- heykeller sayesinde zengin olanlar dahi olmuştu. (Meraklısı için: Bu konuyu önümüzdeki aylarda Turkuvaz Kitap'ın Kabil'in Torunu adıyla yayınlayacağı kitabımda ayrıntılı biçimde işledim.)
ABD, LİDERLİĞİ NASIL KAPTIRDI
Polyester üretiminde Amerika Birleşik Devletleri, 1950-2000 yılları arasında yüzde 60 ile dünya lideriydi. Elbette DuPont'lar kimya devi olarak buna öncülük etmişti. Ne var ki ABD'nin etkisi 2000'lerin başından itibaren gözle görülür biçimde azalmaya ve polyester üretimi Çin'e kaymaya başladı. 2018 verilerine göre Uzak Doğu, polyester üretiminin yüzde 86'ını üstlenmiş vaziyette. Bir başka deyişle yavaş yavaş büyüyen ejderha -Çin- polyesterde de piyasayı domine ediyor.
Tabii 20. yüzyıldan bu yana polyester üretiminde hatırı sayılır bir artış da var. 1980'den günümüze polyester üretimi 16 milyon ton iken 2020'ye girdiğimiz şu günlerde bu oran 90 milyon tona erişmiş. 2030'da bunun 120 milyon tona çıkması öngörülüyor. SASA da bu devasa sektörde dünya devleri arasına girmeyi planlıyor. Şu anda dünyanın en büyük altıncı polyester elyaf üreticisi konumdalar. 2020'de istihdamı 2 bin 750'ye, cirolarını ise 1,5 milyar dolara çıkarmayı hedefliyorlar. Bunun için öngördükleri yatırım bedeli de 410 milyon dolar. Bu rakamlarla Çin dışı pazarın dünya devi olmayı istiyorlar. Bu iddialı ideali de Yumurtalık'ta yapılması planlanan petrokimya yatırımları alanına endekslemişler. Bu bölgede -6,8 milyon metrekarelik bir alanda- 2031'e kadar 11,8 milyar dolarlık yatırımla 8 bin 195 kişiye istihdam sağlayacak bir münferit sanayi bölgesinin kurulacağı daha önce yazılmıştı.
ALTIN ÇAĞA DÖNÜŞ ÜTOPYASI
Yazının son bölümüne malumun altını çizerek başlayalım: Son yıllarda Adana'daki işsizlik oranları hiç açıcı değil. Yani istihdama ihtiyaç var. Bu konuda en vahim zamanlar 2009 ve 2010 seneleriydi. 2009'da Adana; Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre açık ara bir farkla (yüzde 26,5) en çok işsizin olduğu kent idi. Adana'yı 20,6 ile Diyarbakır ve yüzde 19,7 ile Hakkâri izliyordu. 2010'da ise Adana, yüzde 19,1 ile en çok işsizin bulunduğu kent olarak bir önceki yıldaki yerini maalesef korumuştu. Tek fark şuydu: Bir önceki yıl, dört kişiden biri işsiz iken, 2010'da beş kişiden biri işsizdi Adana'da.
Şimdi son verilere bir göz atalım: Adana; geçen yıl işsizlikte beşinci sıradaydı. Adana Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü'nün hazırladığı İşgücü Piyasası Araştırma Raporu'na göre Adana'da yirmi yaş üstü kişi istihdam eden işyerlerinde toplam çalışan sayısı 111 bin 766. Bunun 87 bin 701'i erkek, 24 bin 65'i ise kadın. Türkiye genelinde her 10 işyerinden ikisinde istihdamın artacağı öngörülürken, Adana'da da istihdamın bu oranda artacağı öngörülüyor.
Ancak son rakamlar da Adana'nın kronik işsizlik problemini çözmeye yeterli değil elbette. Kentteki işsizliği minimuma indirmek gerekiyor. İşsizliğin en büyük sebebi Adana'nın eski ekonomik cazibesini yitirmesine rağmen halen yoğun biçimde göç alıyor olması. Göçenler geri gönderilemeyeceğine göre (Suriyeliler dahi henüz gönderilmiyor) tek çare var: Kentin ekonomik kudretini artırmak.
Acilen üretime dayalı ekonomiye geçmesi gereken Adana'da istihdam alanlarını genişletmek gerekiyor. Bunun için de tüm Türkiye'de olması gerektiği gibi Adana'da da rahmetli Turgut Özal dönemiyle başlayan ve 1980'ler Türkiye'sinde büyük yararlar sağlayan tüketime dayalı ithalat ekonomisinden, üretime dayalı ihracat ekonomisine geçiş elzem.
2020'nin en önemli jeo-stratejik konu başlığı olan Doğu Akdeniz'in (memleketim diye ben söylemiyorum, harita söylüyor) en önemli kenti Adana, geçmiş ekonomik birikimi ve -biraz tribün desteğine muhtaç- zengin potansiyeli ile o eski günlerine dönmeyi hak ediyor. Çukurova, 1960 ve 70'lerde 'beyaz altın' denilen pamukla altın çağını yaşamıştı. Öylesi bir altın çağa, 2020 ve ötesinde polyester veya bir başka yerli, milli ürünle erişmek işten bile değil.