Son günlerin popüler tartışma konusu Milli Damar, bundan bir yıl önce -haber kaynağımızı ele verebileceği için burada ayrıntılarını açıklayamayacağım bir tesadüfler zinciri sonucu- ben ve çalışma arkadaşım Abdurrahman Şimşek'in konudan haberdar olmasıyla medyaya yansıdı. Konuyu 26 Temmuz 2015'te bu köşede yazdım. Neo-Paralel Devlet: Milli Damar başlığıyla yayınlanan yazı, tıpkı 12 Şubat 2012'de yine bu köşede yayınlanan Devlet, Paralel Devlet'e karşı başlıklı yazı gibi bürokrasinin derinliklerinde tartışma yarattı. Bu tür durumları genelde ilk haber alan ve daha da ötesi CNN'in o meşhur sloganındaki gibi 'Be the first to know' (İlk bilen siz olun) düsturuyla kamuoyunu haberdar etme gereği de duyan saygın eski polis şefi Hanefi Avcı'nın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na, 18 Nisan'da bir şikâyet dilekçesi verdiğinin ve bu konuda bir soruşturma başlatıldığının geçtiğimiz hafta ortaya çıkması üzerine bir yıldır süren bu derin tartışma, kamuoyuna da aksetti. Avcı, basından öğrendiğimiz üzere (Avcı'nın böyle bir şikâyet dilekçesi verdiğini kendisinden değil, medyadan öğrendim) dilekçesinde benim ve Şimşek'in de aralarında bulunduğu kişilerin tanık olarak dinlenmesini istemişti. Avcı, tanıkların işaret edeceği yeni tanıkların soruşturmada dinlenmesi talebinde de bulunmuştu.
GAZETECİ TANIK GÖSTEREMEZ
Bir haberci için 'tanık', konuyu öğrenmesini sağlayan haber kaynağı veya kaynaklarıdır. Basın Kanunu'nun 12. Maddesi, biz gazetecilerin mesleklerini sürdürebilmelerine olanak sağlayan "Haber kaynağının gizliliği" prensibini hukuki güvence altına alır. Madde, yoruma yer bırakmayacak ölçüde açıktır: "Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz." Geçen seneki 'Neo-Paralel Devlet' yazım, bürokrasideki tüm grupların devletin üst aklı tarafından bilindiği gerçeğini dile getirmek için kaleme alınmıştı. Yazıda bunların henüz devleti tehdit eder nitelikte yapılar olmadığını, Gülen Örgütü gibi birer suç örgütüne dönüşmediklerini ve ayrıca FETÖ, PKK, IŞİD gibi büyük örgütlerle mücadele edilirken devletin bu yapılara top yekûn savaş açma niyetinde olmadığını da yazdım. Gazeteci/yorumcu, aldığı bilgiyi teyit ettikten sonra abartıya mahal vermeden yazar ve bunun üzerinden analitik bir çerçeve çizmeye çalışır. Ben de geçen seneki yazımda bunu yapmaya çalıştım. Bundan sonra da yapmaya çalışacağım şey odur. Gazeteci ve yazarların tek gerçek eleştirmeni olan zaman tarafından tekzip edilmedikçe de yazılarımın arkasındayım. Geçtiğimiz çarşamba günü Abdurrahman Şimşek'le birlikte Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturmada tanık olarak ifade verdik. Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmemek için ifademin içeriğini açıklayamıyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Gazeteci olarak bildiklerimi zaten yazdım, fazlasını bilsem fazlasını yazardım. Oda TV'de, savcılığa köşemde anlattıklarımdan başka bir ekleme yapmayacağım yönünde ifade verdiğimin belirtildiği bir haber yer aldı. Savcılığa bilgi vermek benim işim değil, görevim hiç değil. Gazetecinin, Paralel Yapı'ya mensup kimi kalemlerin yakın geçmişte ziyadesiyle yaptığı üzere devletin yürüttüğü soruşturmaları yönlendirmeye ve böylelikle 'devletçilik' oynamaya çalışması çok yanlış ve tehlikelidir.
FETÖ, YARGIYI KIŞKIRTIYOR
Öte yandan Türkiye kamuoyunun, soruşturmayı FETÖ'cü sitelerden ve gazetecilerden öğrenmesi, FETÖ medyasının, konunun üzerine ısrarla gitmesi de şüphe uyandırıcıdır ve sorgulanmalıdır. Bir yıl önce konuyu yazdığımda üç maymunu oynayanların şimdi koro halinde konuşmaları da... Hâlihazırda devlet, işlediği onca cürme rağmen Paralel'i bile ayıklamakta zorlanıyorken büyük balığı bırakıp küçük balıkların peşine düşerse 'istihbarat argosu'ndaki tabirle 'gezdirilmiş' olur. Şu anda emniyet içindeki bütün grupçuklar, yakın geçmişte FETÖ tarafından kontrol ediliyordu. FETÖ'nün, geçmişte yol verdiği yapı ya da yapılara karşı yargıyı şimdi neden kışkırttığı da sorgulanmalıdır. Bu hafta köşemi 'kişisel' bir konuya ayırdığım için özür dilerim ama konunun benimle ilgili bir başka boyutuna dair de birkaç cümle sarf etmem gerek. Paralel Devlet meselesini işlemeye başladığım ilk günden beri hakkımda pek çok tezvirat yapıldı. En sık duyduklarım 'kripto FETÖ'cü, 'KÖZ'cü gibi iler tutar yanı olmayan yakıştırmalar. Belki 'Damarcı' da diyorlardır. Bütün bunlara cevabım şu: Hayatımın hiçbir evresinde herhangi bir ideolojik gruba mensubiyetim olmadı, olmaz. Hiçbir tarikat, cemaat veya yapıyla gizli ya da açık bir ilişkim de olmadı, olmaz. Ben 'gazeteci'yim. 21 yıllık mesleğimin sınırlarını iyi biliyorum. 'Manipülatif yükleme' çabaları ve kışkırtma girişimlerine rağmen bu sınırları asla aşmamak gerektiğini de...