"İsmi, şimdilerde Rusya'yı Çar gibi yöneten Putin'le fonetik açıdan çok benzeşen Rasputin, Putinvari bir liderin atası mıydı, bilinmez. Ancak Putin'in, otoriter yanını, milletinin güç ve iktidar sembolü, mikro matruşka devletin lideri Rasputin'den miras aldığını varsayabiliriz."
1 Haziran 2014'te bu köşede yayınlanan 'Paralel vaizin matruşka devleti' başlıklı yazı bu cümlelerle son buluyordu. 'Çarlık Rusyası'nın mistik danışmanı Grigori Rasputin'in öyküsünü konu alan yazı, 'çağımızın Rasputin'i diyebileceğimiz Rus düşünür Aleksandr Dugin'in hikâyesini anlatmak için bize giriş kapısı aralıyor.
Üç Boyutlu Portre'de bu hafta, geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği'nin (AB) zayıf halkası Yunanistan'da sınırda kısa süre gözaltına alınıp bırakılan Dugin'in portresi üzerinden yumuşama sürecine girdiğini söyleyebileceğimiz Türkiye-Rusya ilişkilerinin güncel kodlarına dair ipuçları vermeye çalışacağız.
Bilindiği üzere Ankara-Moskova hattındaki kriz, 64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin kurulduğu tarihte, bir Öğretmenler Günü, 24 Kasım 2015'te Türk F-16'sının Hatay'da sınırımızı ihlal eden Rus SU-24 uçağını düşürmesi üzerine başlamıştı. O tarihten bu yana Türkiye, ilişkilerin normalleşmesinden yana olduğunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan başlayarak en yetkili ağızlardan deklare etti. Ne var ki Moskova, Soğuk Savaş'ın en netameli dönemlerinde bile görülmemiş bu olayı gerekçe göstererek ilişkileri 'buzdolabına koydu'.
65. Hükümet'in Başbakanı Binali Yıldırım'ın, "Dostlarımızın sayısını artıracağız, düşmanlarımızın sayısını azaltacağız" söyleminde ifadesini bulan yeni Ankara konsepti, Moskova ile ilişkilerin düzeltilmesini de içeriyor.
Rus cephesinin lideri, Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu beklentiye "İlişkilerimizi düzeltmek istiyoruz, ancak ilk adım Ankara'dan gelmeli" şeklinde cevap verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Afrika ülkelerine yapacağı ziyaret öncesinde bu çağrıyı şöyle yanıtladı:
"Beni meraklandıran konu bizden nasıl bir ilk adım bekleniyor. Onu merak ediyorum. Biz suçlu sandalyesinde oturan ülke değiliz. Biz Rusya ile ilişkileri geliştirmeyi arzu eden bir ülkeyiz. Sayın Putin ile bizim ilişkilerimiz gerçekten çok farklı bir noktadayken, iki iyi dost noktasındayken böyle bir konuma gelmiş olması veyahut da bir pilotun yapmış olduğu hata veya bir yanlış sebebiyle koskoca Türkiye'yi feda etmesi gerçekten düşündürücüdür. Burada Rusya ile münasebetlerimizi kesinlikle yeniden geliştirmenin, yeniden çok daha farklı bir konuma taşımanın gayreti içerisinde olmamız gerekir."
PUTİN'İN DERİN DEVLETİ
Tansiyonu bir nebze düşüren bu açıklamaların iki ülke arasında nihai bir uzlaşmayla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını anlamak için Rus devletinin üzerinde durduğu derin devlet konseptinin, 'çekirdek devlet aklı'nın kodlarını anlamak gerekiyor. Bu kodları anlamaya/anlatmaya çalışırken Vladimir Putin'in danışmanlığını yapmış Avrasyacı teorisyen Prof. Dr. Aleksandr Dugin'le Şubat 2009'da yaptığım bir röportajdan da yararlanacağım. Önce genel bir çerçeve çizelim: Rusya'da eski gizli servislerde, KGB ve GRU'da görev yapmış kişilerin etkin olduğu bir tür ihtiyarlar heyeti gibi çalışan gizli bir devlet yapılanması var. Bu yapılanma sadece Rusya Federasyonu'nda değil, ülkenin bir dönem hinterlandında bulunan Ukrayna gibi ülkelerde Viktor Yanukoviç gibi Rus yanlısı politikacıların yanına danışman yerleştirmek suretiyle ülke siyasetini şekillendiriyor.
Putin işte bu derin devlet yapılanmasının üzerinde siyasal iktidarını sürdüren bir figür ve bu yüzden her daim o derin yapılanmayı hoşnut etmek zorunda. Türkiye'de ise durum farklı. Erdoğan bir millet projesi. Böylelikle devlet ve millet çıkarlarının nerede buluştuğunu görebiliyor ve kriz hallerinde bu doğrultuda hamleler yapıyor.
Putin'in Batılıların 'Deli Petro' dediği, 'Büyük Petro'nun emperyal politikalarını uygulamaya çalışıyor olması Rus halkının geniş bir kesiminde sempati yaratmıyor değil. Ne var ki bunun limiti, Rus kamuoyu nezdinde Suriye müdahalesinden sonra -özellikle ekonomik gerekçelerle- dolmuş durumda.
Rus derin devlet yapılanması, Kafkaslar ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile olan ihtilaflarında payını almak için devreye giriyor ve gerektiğinde Ukrayna'da olduğu gibi Proxy War ile (Vekâlet Savaşı) ve Ekim 2015'ten sonra Suriye'de olduğu gibi doğrudan müdahalede bulunmaktan da çekinmiyor. Bunu kimi zaman -Suriye'de olduğu gibi- ABD ile örtülü biçimde anlaşarak da yapıyor.
ERDOĞAN İÇİN 'AVRASYACI' DEMİŞTİ
Rusya'nın yeni siyaset felsefesini yakından tanımak için Aleksandr Dugin'le yaptığım röportajdan alıntılarla devam edelim. 1962 Moskova doğumlu olan Dugin, ABD yeni-muhafazakârlığı gibi etkili bir politik akımın, yeni-Avrasyacılığın lideri. Geçmişte Ergenekon davası sürecinde hakkında Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) bilgi istenmiş esrarengiz bir politik figür. Vaktiyle Doğu Perinçek başta olmak üzere Türk Avrasyacılarıyla da yakın irtibatı vardı. Ne var ki Dugin, 2009'da Erdoğan'ın, ABD ve İsrail'den bağımsız politikalarını 'Avrasyacı' buluyor ve destekliyordu:
"Erdoğan hükümeti içinde Avrasyacı seçenekleri düşünenler var. Başbakanınızın Davos'taki tavrı şunu gösterdi ki, Türk hükümeti ABD'nin ve İsrail'in yörüngesinde değil. Erdoğan'ın adımlarını doğru buluyorum. Erdoğan hükümetinin pek çok Avrasyacı politikasını mütalaa ettim."
Dugin, Rus Ortodoksçuluğu'ndan İslam Şeriatı'na pek çok düşüncenin ABD'nin küresel hegemonyasının kırılabilmesi için kullanılması gerektiğini söyleyecek kadar da pragmatist bir teorisyen:
"Ben muhafazakârım; solcu değilim, Ortodoks ve gelenekçiyim. Ben ideolojik değil, jeopolitik prensiplere bağlıyım. Mesela bana göre Bizans ve Cengiz Han kanunları da, İslam Şeriatı da birlikte kullanılabilir. İslam bence Türk kültürünün parçası, İslam'ı savunmak bana göre suç değildir. Ama Türkiye'de laik gruplar İslam kimliğine karşı çıkıyorlar. Ne tür bir sistemde yaşayacağınıza siz karar vereceksiniz ama ben gelenekçi sistemi, seküler olana tercih ederim."
Babası bir KGB mensubu olan Aleksandr Dugin, Rus istihbaratının Türkiye'deki muhalif Çeçenleri öldürttüğü yönünde kuşkular olduğunu kendisine hatırlattığımda da şöyle demişti:
"Bildiğim kadarıyla Türk gizli servisi bölgesinde etkili bir servis. Rus istihbarat servisi Türk bölgesinde bunu yapamaz. Cinayetler Çeçenler arasındaki meselelerden kaynaklanıyor olabilir. Ya da -sadece bir hipotez olarak söylüyorum- Türk servisinin işi de olabilir. Bölgesinin, anti-Rusyacılığın kaynağı olmasını önlemek ve Türk-Rus ilişkilerini bozmamak için… Bunlar sadece ihtimal."
En iyimser ihtimalle ciddi bir kafa karışıklığını yansıtan sözler bunlar. Çünkü Çeçen cinayetlerinin perde arkası o tarihte değilse bile artık biliniyor. Ama şu sözleri daha bir ciddiye alınmalı: "Putin, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını istiyor. Fakat bu tür bir olayı tasarlayacak durumda değil. Eğer Rusya daha güçlü olsaydı belki daha fazla etkili olabilirdi.
Mesela İstanbul'daki Ortodoks Patrikliği bağımsız değil. Çünkü ABD ve ayrıca Katoliklerle bağları var. Türk hükümeti ile de ilişkileri var. Ama Rus Ortodoks Kilisesi jeopolitik olarak bağımsızdır. Rusya bu tür konularda yeterince etkili olamıyor."
Bu cümlelerin, Rus derin devletine yönelik içeriden, samimi eleştiriler olduğunu düşünüyorum. Benzer eleştiriler yakın zamana kadar "Türk istihbaratı daha etkin olmalı" cümlesinde ifadesini bulan fikrin türevleri olarak bizde de yapılırdı.
'GELECEKTE NATO BİTEBİLİR'
Aleksandr Dugin'e o röportajda "Türkler ve Ruslar geçmişte pek çok kez savaştılar. Türkiye'de Rusya'nın emperyalist bir devlet olduğu yönünde yaygın bir kanaat var. Türkiye'nin Rusya için NATO'dan çıkacağına ihtimal veriyor musunuz?" diye de sormuştum. Yine o bildik pragmatizmiyle şu yanıtı vermişti:
"Türkler ve Ruslar geçmişte imparatorluklar kurdu. Tarihteki yanlış anlamaların üzerine bir sünger çekip güçlerimizi birleştirmeliyiz. Türkler sıcak denizlere inme emellerimize mani oldular. Ama şimdi birlikte hareket edersek çok kutuplu bir dünyanın kurulmasına yardımcı olabiliriz. Bir tür jeopolitik müttefik olabiliriz. Ben NATO'ya karşı değilim, NATO'nun Rusya aleyhindeki girişimlerine karşıyım. Rusya NATO'ya girerse artık NATO'nun bir anlamı kalmaz, böyle bir örgüte ihtiyaç kalmaz. Bence gelecekte NATO bitebilir, çünkü artık daha fazla seçenek var."
Dugin bahsini, Rus devlet teorisyeninin şu kritik cümleleriyle sonlandıralım: "Önceden Türkiye, ABD'nin stratejik ortağı iken ve anti-Rusyacı bir çizgide iken, ayrıca Çeçen ayrılıkçıları teşvik ederken bizim de Avrasyacılığımız tam bir vizyona oturmamıştı. Ben 1990'larda kişisel olarak Türkiye'yi Rusya'nın politik düşmanı olarak addettim. Fakat şimdi fikrimi değiştirdim."
Dugin, bunları bundan yedi yıl önce söylemişti. Suriye konusundaki anlaşmazlık ve uçak düşürme ile Türkiye-Rusya krizinin ortaya çıkışı Dugin'in 1990'lardaki fikirlerine dönmesi için yeterli oldu. Şimdilerde kamuoyu önünde Türkiye aleyhtarı söylemlerde bulunan Dugin'in ilişkiler yumuşar yumuşamaz farklı şeyler söyleyeceğini öngörmek yanlış olmaz.
Çarlık Rusyası döneminde devlet aklının önemli bir parçası olan Grigori Rasputin, Rus monarşisinin son üyesi Çar Nikolay Aleksandroviç Romanov'a Birinci Dünya Savaşı'na katılmanın Çarlığın sonunu getireceğini söylediği rivayet edilir. Çağımızın Rasputin'i Dugin'in ise Suriye İç Savaşı ve Türkiye ile ilişkiler konularında Kremlin'i uyarıp uyarmadığı bilinmez. Röportajda sarf ettiği cümleler, Dugin'in ABD'nin küresel hâkimiyetini kırmak için her türlü bölgesel ittifakı teşvik ettiğini gösteriyor. Üstelik Dugin, Putin'in dış politikasını destekleyen, ama ekonomi politikası konusunda uyarılarda bulunan bir isim. Uçak krizinin Rus ekonomisine zararları düşünüldüğünde kapalı kapılar ardında "Ankara'ya zeytin dalı uzatılmalı" dememesi için de bir sebep yok. Devlet işlerinde değişimler, genelde çekirdekten merkeze doğru ilerleyen bir seyir izlediğine göre matruşkanın ilk bebeğinin ne düşündüğü önemli. İzleri, matruşkanın büyük bebeği Putin'in söylem ve politikalarında sürülmeli.