Zaman nasıl da akıyor! 2012 yılı... 29 Ekim'in öncesinde ya da sonrasında bir gün. Bizim gazetenin hemen yanındaki benzinlikte bulunan lokantadayım. Tam yemeğe başlıyordum ki kapıdan içeri Toktamış Hoca girdi.
Tanışmıyorduk ama göz aşinalığımız vardı. Hemen masaya buyur ettim. Benzin almak için durmuşlar. Toktamış Ateş de lokantayı görünce dayanamamış. Mekanlara kendisinden önce giren bir göbek, kolay büyütülmüyor tabii. Özen göstermek gerek.
Önce sigaradan söz ettik. Ben sigarayı bıraktığımdan beri kimi yakalasam "Aman sigara içme" diyordum. Hoca farklıydı: "Sigarayı bıraktım ama asla kötülemem" dedi. Aa, niye?
"İnsan hiç uzun yıllar birlikte çok güzel saatler geçirdiği bir kişiyi kötüler mi? Böyle bir döneklik yapar mı? Yapmaz. Aynı durum sigara için de geçerli..."
Laf lafı açtı. Konu bir ara "cumhuriyet" kavramına geldi. Hoca siyaset bilimci olduğu için bana söz düşmezdi. Birçok akademisyenden beklenenin aksine kısa konuştu.
"Cumhuriyet, dediğimiz, neticede yönetimde bir sülalenin olmadığı rejimdir..."
Ne kadar basit, ne kadar kolay bir tanım! Başta bir sülale yoksa yönetim nasıl belirlenecek? Seçimle elbette.
Yani dün de, bugün de "Cumhuriyet elden gidiyor" diyenler, aslında kadroları ve ideolojisiyle, 'kendi istedikleri biçimde işleyen' bir cumhuriyetten söz ediyorlar. Yoksa cumhuriyetin bir yere gittiği yok.
Bu yaşıma geldim cumhuriyet yerine monarşi isteyen, "Türkiye'yi, Osmanlıdaki gibi bir sülale yönetsin" diyen (ciddiye alınacak) kimseyle karşılaşmadım. Belki sağda solda birileri vardır.
Velhasıl Türkiye'de herkes cumhuriyetçidir. Sorun demokraside çıkar. 'Seçim', demokrasiden önce, cumhuriyetin kavramıdır. Tek parti döneminde de seçim vardı ama demokrasi yoktu. Milyar nüfuslu Çin'de de seçim yapılıyor ama demokrasi mafiş.
Neyse... Hoca ile böyle daldan dala atlayarak konuştuk. Daha doğrusu o konuştu, ben dinledim. Dedikodu bile yaptı: İstanbul Üniversitesi'nde dönen dolaplardan söz etti. Yemek bitiminde vedalaştık.
Meğer bir daha görüşmemek üzere vedalaşmışız. O günlerden üç ay kadar sonra Ocak 2013'te Hoca'nın vefa ettiğini öğrendim.
Toktamış Hoca'yı ölüm tarihlerinde değil, 29 Ekimlerde anıyorum ben: "Cumhuriyet, yönetimde bir sülalenin olmadığı rejimdir..."
***
KAĞIT MEDYAYA İLGİ
Trump sayesinde
ABD'de gazete ve dergiler, satışlarının en önemli bölümünü bayiler üzerinden değil, hızlı ve güvenilir posta sistemi sayesinde, aboneler üzerinden yapar.
Tabii bu sayede, okur profili hakkında gerçeğe çok yakın bilgi edinirler. Evvelsi seneye kadar, bütün veriler, dijital teknoloji yüzünden, genç okurların kağıt medyadan uzaklaştığı yönündeydi. Genç abone sayılarında ciddi düşüş vardı.
Sonra bir mucize oldu! Donald Trump'ın başkan seçilmesiyle birlikte kağıt medyaya ilgi arttı. Gazeteler genç abone kazanmaya başladı.
Bunun iki temel nedeni var: Bir... Başkan Trump'ın kendisini eleştiren gazetelere her fırsatta yüklenmesi, "Zaten üç günlük ömrünüz kaldı" gibi laflar etmesi. İki... Trump-Hillary çekişmesi sırasında, internette çok sayıda yalan ve saptırma haberin çıkması. Hatta işin içine Rusların karışması...
Bu iki olgu üst üste gelince, genç okurlar bir yandan Donald Trump'a inat, diğer yandan çok daha güvenilir haber almak, yorum okumak ihtiyacıyla, geleneksel medyaya yöneldiler.
Kötü çocuk Donald
Aşağıdaki espriyi, bir ABD internet sitesinde gördüm. Çizimle birlikte olunca çok komik geldi. Okuyalım:
Onun adı Donald
Donald yalan söyler.
Donald yalan söylerken yakalanınca, yalan söylediği hakkında da yalan söyler.
Donald'ın yalan söylediği hakkında yalan söylediği kanıtlanınca, Donald suçu başkasını üstüne atar.
Donald kötü bir çocuktur.
Sakın Donald gibi olmayın.
***
KASIMDA EVLENİLMEZ
Nikah mevsimi
Yazdı. Farklı çevreden iki genç arkadaşım evlenecekti. İki tarafa da aynı şeyi söyledim: En geç eylül ayında evlenin. Mümkünse ekime kalmasın, kasımda hiç olmaz. "Niye?" Çünkü kasım ara aydır. Ne yazdır, ne kıştır. Havaların nasıl gideceği belli olmaz.
Nitekim ekimde evlenen bir arkadaş, en büyük hayali olan 'parkta gelinlikle fotoğraf çekimini' gerçekleştiremedi. Çok üzüldü.
Biz de zamanında tecrübesizlik ettik; kasım ayında evlendik. Şimdi evlilik yıldönümlerinde ne yapacağımızı bilemiyoruz. Yaz değil ki denize inesin, kış değil ki karlık bir yere çıkasın...
Bir arkadaş demişti ki: "Abi bizde zaten tatile gidecek para yok." İyi ama paran şimdi yok. Çalışacaksınız, zamanla sizin de rahatça tatile çıkacak paranız olacak. Ama kasımda gidecek yer bulamayacaksınız.
Ben bunları uluorta söyleyince bir başka arkadaş lafı aldı: "Tanıdığım var aile var, oğullarının düğününü özellikle kasım ayında yapacaklar..." Sonra da nedenini açıkladı: "Tanıdıkları İstanbul'a dönmüş oluyor. Davet ettikleri herkes düğüne gelecektir" diye düşünüyorlar.
Sordum: Bunlar Anadolu kökenli bir aile mi? Öyleymiş. İstanbul'da doğmuş-büyümüş olmasına karşın, "Memleket neresi" diye sorulduğunda, "Karslıyım, Urfalıyım..." diye cevap verenlerden. Bu ailelerin köyle, kasabayla bağlantıları oluyor. Hasat mevsiminin bitmesini bekliyorlar. Böylece cebinde parayla İstanbul'a dönen tanıdıklar, düğünlere eli boş gelmiyor. Belli ki oğullarının, bilhassa kasım ayında evlenmesini isteyen aile buna benzer şeyler düşünüyordu.
Yani ben, "Kasımda evlenilmez" derken, kaba bir hesapla, Türkiye'nin tatile çıkan yüzde 17'lik kesimine hitap ediyorum. Çoğunluk başka hesaplar peşinde.
Adam boşuna, "Kulübede başka düşünülür, sarayda başka..." dememiş. İşte buna güzel bir örnek.