Dergiler gerçekten mühim. Özgür düşüncenin izlerini arıyorsanız, onlara bakmalısınız.
Bakabildiklerim içinde, Post Öykü de, İzdiham da, Mavi Yeşil de, Barbar da, evet Cins de öyle. Bir zamanlar Fayrap'ı da kaçırmazdım.
Dergâh derseniz evvelemirde unutulmaz! Sultanahmet'e her çıkışta uğranır, son sayılar mutlaka alınır. Hece'ye biraz yabancı kaldığımız ortada. Ama biliyoruz ki, kültür dünyasının temel taşlarından. Tıpkı gençliğimizin Varlık dergisi gibi...
Fakat tesadüfler insanı şenlendiriyor. Geçtiğimiz yıl elime kalın bir dergi tutuşturdu zarif bir dostum. "Bir bak" dedi "sana yarayacak yazılar var içinde!"
Akra adındaki kurumsal dergi ile tanışmam böyle oldu. Yani biraz metazori!
Fakat bu kalın bir kitap boyutundaki eseri karıştırınca bir tür hazineyle karşılaştığımı anladım. Neler yoktu ki içinde! Son zamanların düşünülen tartışılan her konusuna sayfalarını açmıştı. Elbette "muhafazakâr yayın" da denilen yeni nesil yayıncılıkta görülen 'amatörlük' duygusu bu dergide de görülmekte. Akademik alanlarda tespit etiğimiz bir nevi 'mesafe' mi desem bilemedim. Belki de böyle sere serpe bir arayış iyi gelecek bize.
Bir de sanat edebiyat konusunda derinlikli analizleri istediğim kadar bulamadım diyebilirim. Bunu belirtmeliyim, belirtmeliyim ama önce bu güzel çalışmayı kutlamalıyım.
Yazar ve danışman anlamında bir profesörler cenneti gibi görünse de dergi; aslında bir 'düşünürler geçidi!' Son dönem çorak kültür hayatımızda mümbit bir vaha, verimli bir örnek.
Aynı zamanda müthiş bir emek, dev bir çaba.
Tümünü elde ettim tabii, ama Akra'nın son (eylül ve 13.) sayısından bahsetmek istiyorum size.
Önce içindekilerden başlayalım söze. İlk gözüme çarpan ve elbette ki sübjektif seçimlerim şöyle:
1. Peygamberler arasında üstünlük meselesi
2. Yeni dini hareketlerin Klasik dinlerden farkı
3. Kültürümüzde yol: "Uzun ince bir yoldayım"
4. Türkü sözlerinde metaforik anlatım
5. Yesevi hikmetlerinin Anadolu Alevi-Bektaşi âşıklarının üzerindeki etkileri...
Ama naçizen ilgimi çeken ilk makaleyi sona sakladım:
II. Abdülhamid dönemi Darülaceze'nin ve Halit Rıfat Paşa'nın çalışmaları! Nurettin Birol beyefendinin zihin açısı yazısı.
"Böyle bir zamanda din, ırk, millet farkı gözetmeksizin her kesimden muhtaç insanları himaye etmek ve onları dilencilikten kurtarmak maksadıyla bir sosyal yardım müessesesinin yapılması planlanmıştı. Darülaceze olarak adlandırılan bu müessesenin inşaatının başladığı tarihlerde Dâhiliye Nazırı ve açılışında ise Sadrazam olan Halil Rıfat Paşaya mevcut vazifelerinin dışında padişah tarafından bu sosyal yardım kuruluşunun Yapı Komisyonu Başkanlığı vazifesi de verilmişti. Bu müessesenin giriş bölümünde Halil Rıfat Paşa'nın bir büstü ve altında Darülacezenin banisi yazısı bulunmaktadır. Halil Rıfat Paşa, Mithat Paşa'nın yetiştirdiği ve II. Abdülhamid devrinde bilhassa bayındırlık alanında yaptığı çalışmalarla haklı bir şöhret kazanmış meşhur valilerden biridir."
" Darülaceze adında İstanbul'da bir hayır kuruluşu hakkında ilk fikir Sultan Abdülhamid'e aittir."
"Bundan sonra komisyon Darülaceze için yardım toplanmasına ve her türlü hediyenin kabul edilmesine karar verdi. İlk hediyeyi, Padişah II. Abdülhamid, on sekiz parçadan oluşan değerli eşyalarını verdi."
Okmeydanı civarında olup Üzerine Darülacezenin inşa edildiği arazinin otuz dönümünün sahibi olan Hacı Raşid Ağanın mirasçıları ve Abdullah Sabit Efendiye ait başka bir arazi Darülacezeye bağışlanır ve istimlak bedellerinin de alınmayacağı bildirilir. Bu durum üstüne Padişah bunların mükâfatlandırılması için Sadrazama emir vermiş.
Bağışlar devam etmiş...
Bahçekapı Tüccarlarından Karabet ve Ohannes adındaki şahıslar, saraya verdikleri arzuhâlde her sene meccanen iki yüz kilogram çay vermeyi vadetmelerinden ötürü, Sadrazam teklifiyle mağazalarının kapısına Osmanlı arması takma izni, Padişahtan irade ile temin edilmiş.
Darülacezenin inşaatı devam ederken, Paris büyük opera tiyatrosu İstanbul'da gösteri yapıyordu. Bu tiyatronun şarkıcısı Madam Darley, hasılatı tamamen Darülacezeye ait olmak Üzere 1 Haziran 1895 Cumartesi günü akşam Tepebaşı Belediye Bahçesinde Halil Rıfat Paşanın himayesinde bir konser vermişti. Ayrıca, Halil Rıfat Paşa da evindeki değerli eşyalardan bir kısmını ve gümüş takımlarını satarak bu yardım kampanyasına iştirak etmişti.
Yayınlanan nizamnameye göre:
"Kimsesizler ve sakatlarla geçimini sağlayamayan kimseler Darülacezeye kabul edilecekti. Erkek ve kadınlar ayrı ayrı koğuşlarda kalacak, bunlar mensup oldukları dine göre eğitim görecek ve bakımlarına itina edilecekti. Ayrıca biri erkeklere, diğeri kadınlara ait olmak Üzere iki hastane yaptırılacaktı. Yedi kişilik heyette şehremaneti, Şeyhülislamlık ve Evkaf Nazırlığı ve de Rum, Ermeni, Katolik ve Musevi cemaatleri tarafından uygun görülecek kimseler bulunacaktı..."
Tebrik edilesi bir tavır olarak Tuzla Belediyesi desteği ile yılda üç kez Uluslararası -hakemli- yayımlanan, internet yayını da bulunan (http://www.akrajournal.net) derginin son sayfalarında yer alan bir şiirle bitirelim. Şaban Çetin söylüyor:
Geç kaldım
Uzadı ruhsuz şehirlerde gölgeler
Saatler meğer
Bir ömrü törpülermiş, anladım...
***
AKRA Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi / Tuzla Belediyesi Kültür Yayınları