Benimkisi ilk görüşte aşk... Bir, 1.5 yıl önce aylık edebiyat dergisi OT Dergi'yi elime aldığımda, kısa notlar yazan biri dikkatimi çekmişti. İki cümlede mahvediyordu beni; bazen gülümsetiyor, bazen içimi sızlatıyor, bazen 'Hah tam da içimden geçen buydu' dedirtip omuz veriyordu. Artık her ay o köşeyi okumak için dergiyi alır olmuştum. Köşenin adı; Ihlamur Günlükleri, yazarının adı Başak Buğday.
Her ay onun bir notunu paylaşmaya başladım sosyal medyada. Sonra sosyal medyada birbirimize mesajlar yolladık. Hatta bir gün buluştuk. Tam da hayalimde canlandırdığım gibiydi; naif, yumuşacık, kalpten, gizemli, yaralı ama sormayı, anlamayı ve anlatmayı bilen.
Seyşeller'den dönünce gazeteye gittim, masamda mavi kapaklı bir kitap... Üzerinde 'Ihlamur Günlükleri'- Başak Buğday yazıyor. Hızla açtım sayfalarını, yine kayboldum sözlerinde, onun âleminde...
Çizmeye başladım, açıp açıp tekrar okumak istediklerimin altını... Mesela...
Özlem olduktan sonra ha çemberin içindeyiz, ha dışında ne fark eder. Dönülecek bir yeri, giderek var edenlere selam olsun.
Tedavinin de, yeniden sevmenin de şartı aynı. İnsan, önce yarasını kabul etmeli.
Ne bekliyorduk ki; iyi biri olunca, her şeyin gönlümüzce olacağını mı? Ah canım benim, ah benim canım, canım...
Sana sevmeyi öğretene kazık atmayacaksın! Çünkü gerçek ustaların, en iyi numaralarını sona saklamak gibi adetleri vardır.
Öyle bir kırıldı ki hevesim... Artık nereye dokunup 'Burası mı?' desen, 'Evet, orası!' Hadi gidip alın kitabı, bu güzel kızın dünyasına bakın.