Algıya gel algıya.
Kafadan söyleyeyim; Marilyn Monroe takıntım var. Benim için dünyada ondan daha güzel bir kadın yok, olamaz. Ondan dişisi, ondan gizemlisi, ondan özeli, ondan muhteşemi olamaz.
Yemek masamın tam karşısında çerçeve içinde ölüm haberinin yer aldığı gazetenin kapağı durur ve enerjinin gücüne inanan ablam her gördüğünde kudurur; "Kaldır şunu şuradan Ayşe!"
Geçen gün kitapçıda gezerken Marilyn Monroe'nun el yazısıyla yazdığı notların, mektupların, şiirlerin derlendiği kitapla karşılaşınca hemen aldım tabii.
Sonrasında Instagram'dan nefis bir Marilyn fotoğrafı paylaştım; üzerinde beyaz bir elbise, film galasına hazırlanıyor, yardımcısı eldivenlerini giydiriyor. Bak bak, doyama.
Peki, fotoğrafın altına ne yorumlar geldi dersiniz? Marilyn o kadar da güzel değilmiş, koca popolu, göbekliymiş. Abartılacak bir şey yokmuş. Şişmanmış işte, şişman.
Algıya gel algıya.
Marilyn'e şişman denilen ve şişmanlığın ayıplandığı, çirkinlikle eş anlamlı sayıldığı zamanlardayız. Kadın; kadınlığını, dişiliğini gittikçe kaybediyor, kaybettiriliyor ve en acayibi buna da kadınların kendisi sebep oluyor.
Düşünmek lazım...