14 yıldır büyüttüğün, sevdiğin, sardığın, canından çok sevdiğin kızının bir anda öz kızın olmadığını öğreniyorsun. Vay vay vay...
Dizilere 'Olacak şey mi bu, senarist de amma uçmuş' diye laf etmemek lazım, gerçek hayat dizilerden beter.
Geçen gece türümün dışına çıkıp evde televizyon kanallarını gezerken 'Paramparça' diye bir diziye takıldım, sinirden kendimi doğrayacaktım. Kalk kapat, izleme değil mi? Yok, ille de izleyeceğim. Dizide Nurgül Yeşilçay (Gülseren) ve Erkan Petekkaya (Cihan) oynuyor.
Haberiniz yoksa konu kısaca şöyle: 'Gülseren', perdecide çalışan ve tek başına kızı 'Hazal'ı büyütme mücadelesi veren bir anne, ki Allah öyle çocuk düşmanımın başına vermesin. Aman Allah'ım; bu kadar şımarık, terbiyesiz ve küstah bir çocuk olamaz. Annesini kahretti, yok 'Para versene'ler, yok 'Sen ne biçim annesin'ler, yalanlar, evden kaçmalar...
Hayatın anlamını zenginliğe, mala, lükse fikslemiş bir kız. 'Cihan' da zengin bir işadamı.
Bir kızı, bir oğlu, pek de anlaşamadığı bir karısı var. 'Cihan'ın kızı 'Cansu' kaza geçirince hastaneye gidiyorlar ve testlerin sonucunda şok: "Bu kız sizin değil." Kız da öyle tatlı, iyi huylu ve güzel ki...
Meğerse bundan 14 yıl önce 'Gülseren'le 'Cihan'ın bebekleri hastanede karışmış.
Hadi bakalım çıksınlar işin içinden. İki taraf da "Kızımı vermem" diyor haklı olarak.
Kim evladından vazgeçer ki?
Geçenlerde Fransa'da böyle bir haber okumuştuk. 20 yıl önce çocuklarının hastanede karıştığını öğrenen iki kadın hastaneye 12 milyon Euro'luk dava açmıştı.
Düşünsenize bir anda bütün dünyanız alt üst oluyor ve tabii ki şu soru soruluyor: "Çocuğun gerçek annesi onu büyüten midir yoksa doğuran mı?"
Bence 'Paramparça'; tam da reyting dünyasına göre.
Aile var, annelik var, babalık var, zenginlik var, fakirlik var, zalimlik var, skandal var, gözyaşı var...
Bakalım daha neler olacak.