Geçen hafta aşı karşıtlığının hayatlarımızı nasıl tehdit ettiğini, mücadele sürecini nasıl uzattığını, toplum bağışıklığına erişme savaşını nasıl sekteye uğrattığını anlatmaya çalışan bir yazı kaleme aldım. Sonunu da 'ironik' bir benzetmeyle noktaladım. Tabii ki, onca lafı atlayıp sadece o son cümleyi cımbızlayarak üzerime çullanacaklarını iyi biliyordum. Zaten bu kadar sivri, bu kadar köşeli ve sert yazmamın sebebi, aşı karşıtlığı meselesini gündeme taşımak, tartıştırmak ve bunun üzerinden bir sosyal laboratuvar oluşturmaktı.
Çok şükür hedefime ulaştım. Yazım, bir 'turnusol kağıdı' etkisi yarattı. Kim 'sıhhi' nedenlerle aşıya karşı çıkıyor, kim sadece 'siyasi' gözlükle konuya bakıyor, kim üzüm yemek istiyor, kim bağcıyı dövmeye kararlı açık seçik ortaya çıktı.
Ben sadece 'bilimin' söylediğini tekrarladım. Bilim Kurulu'nun, Sağlık Bakanı'nın, aklı selim doktorların söylediklerini tekrarladım: "Koronavirüs tehdidine karşı şu andaki tek çaremiz aşı olmaktır." Bunu yaparken de yazının etkisini artırmak, konuya daha büyük tartışma platformu kazandırmak için "uzaktan iğne fırlatma" benzetmesini yaptım. Teşbihte hata olmaz tabii ki. Eğer o cümleyi yazmasaydım, aşı karşıtlığının 'siyasi boyutundan' kimsenin haberi olmayacaktı.
Belli ki bazıları tarafından bu iktidarın gücünü zayıflatmak, Türkiye'yi ekonomik açıdan zora düşürmek, devletin kaynaklarının tamamen virüsle mücadeleye aktarılarak yatırımları durdurmak için toplum sağlığı bile hiçe sayılıyordu. Bana gelen küfür ve hakaretlerin 'tek merkezden' kopyalanmış metinler olması da bunu belgeliyordu.
Aşı karşıtlığına karşı çıkan ilk kişi değilim, sonuncusu da olmayacağım. Söylediğim net: Aşı olmak bir 'insanlık' görevidir. Nokta.
Çoğunluk "Aşı olun" diyor
Neyse ki bu linç grubu sadece toplumun çok küçük bir kesimini teşkil ediyordu. Asıl büyük çoğunluk, aklı selimin yani benim yazımın yanında durdu. Özellikle Hıncal Uluç ağabeyim, perşembe günkü köşesinde benden önce davranıp, ağızlarının payını bir güzel verdi. Sağ olsunlar, bu köşenin 'gerçek' okurlarından da çok sayıda destek mesajı geldi. İşte bazıları:
"Sayın Yüksel Aytuğ dünkü yazınızdan dolayı size yapılan sosyal medya linci dolayısıyla son derece üzüldüğümü bildirmek isterim. Biz, ben ve Türk halkının büyük çoğunluğunun sizin yanınızda olduğumuzu bilmenizi isterim. Müsterih olunuz. Saygılarımı sunarım." (Mesut Zengin)
"Yüksel Bey merhabalar, sonuna kadar yazdıklarınıza katılıyorum. Ama aşıya karşı olan kesim, aşı olunca yok çiplenecekmişiz, yok bizi kontrol edeceklermiş gibi saçma savunmalar yapmış... Ama zaten dünyada isteyen herkes istediğini izleyebiliyor, bunu bilmeyenler Google Earth uygulamasından bihaberler herhalde. Demem o ki zaten, içinde bulunduğumuz teknoloji çağında insanlar oturdukları yerden istedikleri kişiyi, yeri takip edebiliyorlar. Bunun için aşıya gerek yok. Yani bu salgına karşı tek silahımız AŞI... Ama salgının başladığı ilk günden beri daha maske, mesafe, hijyen kurallarına uyulmasının kişinin hem kendi sağlığı, hem de karşısındaki kişinin sağlığı için olduğunu anlatamadığımız insanlar olduğu gibi aşı karşıtlarının da bu düşüncelerini değiştirebileceğimizi sanmıyorum... İnşallah bu salgından en kısa sürede ve ne olursa olsun daha fazla kimse hastalanmadan, vefat etmeden kurtuluruz... Sağlıklı günler, iyi çalışmalar dilerim..."
Gaf kürsüsü
Değerli dostum Tansu Sarı yine sektirmemiş: NTV'de Türkiye-Bosna Hersek basketbol maçını anlatan spiker Yusuf Kenan Çalık ve yorumcu Şaziye İvegin Üner; ikinci periyodun son anlarında skor 22-18 Bosna Hersek'in üstünlüğüyle devam ederken sporcumuz Bahar Çağlar'ın serbest atışlarının isabetsiz olduğunu söylediler. Oysa iki atış da isabetliydi ve skor 22-20 olmuştu.
Zap'tiye
Bayram nedeniyle sahil yörelerine göç başladı. Ama korkmayın, kuyruk olmuş araçların bile giremediği Akçay'a, Çeşme'ye, Bodrum'a delta virüsü nasıl girsin?
Ne demiş?
Asayiş operasyonunda silahlarla birlikte ele geçirilen sopanın üzerinde şöyle yazıyordu: "Benim adım Haydar, sıkıysa kaytar!.."