Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'ın FETÖ ile mücadelesi tam gaz devam ediyor. Bu hafta düşman Korkmaz ailesinin ABD'ye uzanan derin ilişkileri iyice çözüldü. Örgütün 'yargı imamı' pozisyonundaki Gece Kuşu lakaplı baş gardiyan, talimatların ABD'deki Fethi Ağabey'den geldiğini açıklamak zorunda kaldı. Öyle ki FETÖ'nün tetikçisi eski cezaevi müdürüne Alpaslan'ı öldürme görevi verildi. Bu planın gerçekleşebilmesi için de Alpaslan yine örgüt marifetiyle tahliye edildi.
Belli ki bu sezon EDHO'nun mücadelesi sadece rakip ailelerle olmayacak. Onları maşa olarak kullanan FETÖ de Hızır Reis ve arkadaşlarının hedefinde olacak.
Bu arada Eşkıya ekibine büyük geçmiş olsun. Maltepe'deki otelde set çalışanı üç kadının oda kapılarını kırıp saldırmaya yeltenen 4 sabıkalının girişimi çok ucuz atlatıldı. Ben Eşkıya dizisinde senaryo gereği bile olsa üç kadına otel odasında saldıran kimse görmedim. 'Eşkıyalığın' bile bir raconu olur. Bu ne rezillik, bu ne pervasızlıktır?..
Hiç olmazsa dürüst
Bülent Ersoy yine kürkleriyle gündem oldu. Bir mağazayı kapatıp, kendine toplam 120 bin lira tutarında iki kürk manto aldı. Hele bir tanesinde iki beyaz kutup tilkisinin kafasının da yer alması, hayvanseverleri isyan ettirdi. Kürklerini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne bağışlayacağını belirten Ersoy'un bu isteğinin dernek tarafından reddedilmesi de işin tuzu biberi oldu.
Evet, hoş bir görüntü değil. Hele nesilleri tehlikede olan hayvanların 'leşlerinin' boyna dolanması affedilir gibi değil. Ama bana göre hakiki kürk giyenler içinde en dürüstü Bülent Ersoy. En azından saklamıyor, yalan söylemiyor. "Size ne? Ben kürk giymeyi seviyorum" diyor. Asıl eleştirilmesi gereken ise bu işleri gizli gizli yapanlar. Üzerindeki gerçek kürkü soran muhabirlere 'Vallahi imitasyon' diye yalan söyleyen sosyete gülleri, "Az önce barınağa uğrayıp, mama bıraktım" deyip, ardından restoranda Pekin ördeği yiyenler, kebapçıdan çıkmayan hayvan hakları savunucuları, Sibirya kurdunu 40 derecelik Bodrum'da besleyen ikonlar dururken, vurun abalı Diva'ya!..
Korona indirimi!
Ne indirimmiş, bitmek bilmedi vallahi. Ekranlar, internet siteleri, cep telefonları indirim çağrıları ile dolup taşıyor. Bakıyorum AVM'ler, ünlü mağazaların bulunduğu caddeler tıklım tıklım.
Haberlerde önce sokakların doluluğu eleştiriliyor. Ardından indirim çadırındaki muhabire bağlanıyorlar. 50 liraya kışlık mont, 5 liraya spor ayakkabı anonsu yapıyor muhabir kızımız. İzleyen herkes ufak ufak Yeni Bosna'ya doğru hareketleniyor. Sonra söz, stüdyodaki sunucuya geliyor. "Aman" diyor muhabir arkadaşına, "Siz de o kapalı yerde fazla durmayın..."
Bir yanda ölüm tehlikesi, bir yanda geçim derdi. Esnaf da taş yiyecek değil ya... Değneğin iki ucunu bıraktım, tutacak tek santimi yok. Yine de 'ucuza' Covid almayın derim.
Sevsinler...
Etrafımız 'kriz seviciler' ile doldu. İstiyorlar ki memleket o veya bu şekilde batsın, onlar da siyasi emellerine ulaşsın. Faizler indiriliyor, "Neden indirdiniz?" diye isyan ediyorlar. Faizler arttırılıyor "Niye arttırdınız?" diye çemkiriyorlar. Döviz ve altın fiyatlarının artmasını dört gözle bekliyorlar ki, ekonomiye darbe vurmak için mazeretleri olsun.
İyi hoş da, altının gram fiyatı yeni ekonomik rotanın açıklanmasıyla iki haftada neredeyse 100 lira birden düşüp, 4 ay önceki seviyesine geriledi.
Yükseldiğinde atıp tutanlardan, o günlerde Kapalıçarşı'da kamp kuran muhalif medyadan 'tık' var mı? Yok...
Sevsinler siyasetinizi... Sevsinler haberciliğinizi...
Gaf kürsüsü
Kahramanmaraş'taki polis çevirmesinden bir diyalog: Alkollü vatandaş: "Döv beni sabaha kadar. Döv, döv, döv..." Polis: "Dövme yok." Vatandaş: "Dövmeyeceksen ne götürüyorsun o zaman karakola?"
Zap'tiye
Gece ve hafta sonu sokağa çıkma yasağı getirildi. İyi de magazinciler taş mı yesin?
Ne demiş?
"Asgari ücretle geçinmek zorunda olanlara çok üzülüyorum." (120 bin liralık kürk alışverişinden sonra Bülent Ersoy'un kürkçü dükkanında söyledikleri)