Ekranların en 'sert' dizisi Çukur'da iki haftadır yerli yapımlarda pek de alışık olmadığımız bir konu işleniyor. Evli ve iki çocuk babası Selim, geçen hafta kendi gibi saz çalıp türkü söyleyen Cemil adında bir genç ile yakınlaştı. Onun türkü barda gecelediğini öğrenince alıp bir otele yerleştirdi. Sonra da sık sık onu otel odasında ziyaret etmeye başladı. En sonunda Cemil ile her şeyi terk edip, başka bir şehirde kendine yeni bir hayat kurmaya karar verdi. Hatta ikili arasındaki diyalogda "Seninle her yere gelirim" türünden eski Yeşilçam repliklerini aratmayan cümleler kuruldu. Selim bu durumu kızı Karaca'ya açıklamaya çalışırken, "Bana bir rol, bir karakter biçtiler. Kendimi o karakterin içinde buldum. Hiç bana sen ne istiyorsun diye sormadılar. Şimdi istediğim hayata başlamak için gidiyorum" filan dedi. Tam birlikte kaçacakları gece gördü ki; Cemil, baş düşmanı Çağatay'ın adamı. Olan biten her şey de Çağatay'ın bir tezgahı. Selim'i ele geçiren Çağatay dedi ki, "Benim işim herkesin zaafını bulmak. Senin de zaafını öğrendim ve bunu kullandım..." Aman ki ne aman...
Çukur'da bu hafta dikkatimi çeken bir başka olay da Çağatay'ın çekmecesinde sakladığı tapuları Yaman'a kolayca kaptırmasıydı. Çukur mahallesini 24 saat drone'larla takip eden, uçan kuştan haberi olan Çağatay nasıl oldu da kendi ofisini kameralarla gözlemeyi akıl edemedi, bir türlü anlamadım.
Bana bir rüya borçlusun Hıncal ağabey!
Hıncal ağabey, köşesinde "Bu maçı kaçırmayın. Saat 05.00'te uyandığınıza değecek" deyince saatimi kurup, yattım. 54 yaşındaki Mike Tyson ile 51 yaşındaki Roy Jones'un maçını keyifle izleyip, çocukluğumda sahura kalkar gibi kalktığım Muhammed Ali maçlarının nostaljisini yaşayacaktım.
Tam rüyamda kızımla birlikte Disneyland'da eğlendiğimizi görürken alarm çaldı. Uyandım ve emekli boksörlerin beraberlikle biten rezil gösteri maçını büyük bir sıkıntıyla izlemeye koyuldum. Bitmek bilmeyen o 8 raunt, sahtekar Amerikan güreşçilerinin itiş kakışına benziyordu.
Tyson bu maçtan 20 milyon liralık yayın geliri elde etti. Eh, Mike'a borcumu ödedim sayılır. Ama sen bana harika bir rüya borçlusun Hıncal ağabey...
'Çünkü pilotları seviyorum...'
15 Temmuz hainlerinin yargılandığı davada soysuzlar cezalarını buldu. Pek çoğuna defalarca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Ölenlerin acılı yakınlarının yüreğine biraz olsun su serpildi.
Bültenlerde bir kadını izledim, yanında 4 yaşındaki kız çocuğuyla. Eşi özel harekat polisiymiş. Kadın, çocuğuna hamileyken 15 Temmuz gecesi bombalanan Gölbaşı'ndaki Özel Harekat Merkezi'nde eşini şehit vermiş. Kadıncağız; hiçbir cezanın, çektiği acının karşılığı olamayacağını, çünkü kocasının yeni doğan bebeğini bir kez olsun kucağına alamadığını söyledi gözyaşlarıyla...
Sonra muhabir mikrofonu dünyalar güzeli minik kıza uzattı. "Sen büyüyünce ne olacaksın?" diye sordu: Kız "Pilot" diye cevap verdi. Muhabir "Neden pilot?" diye sorunca kız tüm masumiyetiyle cevapladı: "Çünkü pilotları çok seviyorum..."
Bilmiyordu ki, babasının canını alan, bir hain pilot müsveddesiydi...
Bundan etkilisi olur mu?
Şahane mesaj içeren bu görsele sosyal medyada rastladım. Charlie'nin Melekleri dizisinin altına "Bu melekleri tanıyorsanız, diğerleriyle de tanışmanız yakındır. Evde kalın" yazılmış.
Yani risk grubundaki yaşlıları evde tutmak adına bundan daha etkili ve esprili bir kamu spotu düşünülemezdi. Bence çoğaltılıp yaşlıların önünde kuyruk olduğu bankalara ve oturdukları banklara yapıştırılmalı.
Gaf kürsüsü
Habertürk spikeri Oya Çebi, azınlıklarla ilgili bir haberi sunarken "Hahambaşı" yerine "Hamambaşı" deyiverdi.
Zap'tiye
Beşiktaş hisseleri derbiden sonra yüzde 3.4 yükselmiş. Hani istesen bu kadarını ayarlayamazsın.
Ne demiş?
Beyaz Futbol'dan bir diyalog: Abdülkerim Durmaz: Bu maskeyi korona için değil Fenerbahçeli futbolcuların oynadığı futboldan utandığım için taktım. Rasim Ozan Kütahyalı: Yani maske değil de peçe...