Son günlerde "Kürt meselesinde devletin zihni açılıyor,", "Biraz açıldı...", "Açılmayan yerler var..." gibi cümleleri sık sık okuyorum. Peşin peşin söyleyeyim, devletin zihninin açılması beni mutlu eder. Çünkü zihin açıklığı önemlidir. Önemli olmasa 'zihin karışıklığı', 'zihin bulanıklığı' diye deyimler olmazdı! İlkokula giderken annem siyah önlüğümü, beyaz kolalı yakamı son kez düzeltir ve "Allah zihin açıklığı versin," derdi. O günlerden takığımdır bu söze. O yıllarda uyanmıştım bunun önemli bir mesele oduğuna. "Acaba zihin nasıl açılır?" diye düşünürdüm. Çocuk aklımla zihni kapı gibi bir şey sanıyordum. Anahtarı sok, 'tık' açılsın. Ama elimde anahtar yoktu. "Cereyanda dursam zihnimin kapıları sert bir rüzgârla açılır mı?" diye düşünmüştüm! Bir dönem de zihin açıcı şuruba taktım! Henüz ortada bırakın 3G'yi, 'yumuşak g' teknolojisi bile olmadığı için aklıma başka bir çözüm de gelmiyordu. Çalışkan bir öğrenciydim. İyi hafızlardım! Mercidabık meydan muharebesini, Yavuz Selim'i filan hatmediyordum. Biyoloji dersinden çakmamak için omurilik soğanının görevlerini papağan gibi ezberlediğimi bilirim. İyi notlar alınca da bu durumu zihin açıklığı gibi görme gafletine düştüm galiba. Oysa kimse bize soru sormayı, şüphe etmeyi öğretmediğinden zihin kapılarımız, sadece 'goygoy rüzgârıyla' şöyle bir gıcırdayıp, ense yapmaya devam ediyordu o günlerde.
ZİHNİMİZİ ÇELDİLER!
Sonraki yıllarda 'zihni çelmek' deyimini öğrenince bende jeton düştü. (Artık buna 'kontör düştü' demek gerekiyor galiba.) Çünkü anlı şanlı Türk milli eğitim sisteminin 'zihni çeldirmemek' üzerine kurulduğunu anladım. Aslında öğretilen şuydu: "Siz düşünürken, kötü niyetli biri çelme takıp sizi 'düşürebilir'. Zihni çeldirmemek için uyanık olmak lazım. Su uyur, düşman uyumaz. Allah göstermesin, sizi kandırıp mandırıp komünist filan yaparlar. Fazla okumayın, okuyacaksanız 'Talim Terbiye'nin (Bunun adı bile ne kadar itici ya!) onayladığı listeden dışarı çıkmayın." Paranoyakça değil mi? Aynı zamanda özgüven hisselerinin dip yaptığı bir ruh hali. Vatandaşını her daim kandırılmaya müsait ergen gören, kendi aklına, bilgisine güvenmeyen hastalıklı devlet zihniyeti, bir 'üst zihin'. Bu 'kuşatıcı' şemsiye altında insan zihni donuna kadar ıslanıyor galiba. Sonuç olarak da, ortada çok sayıda 'üst zihnin klonlanmış hali', kendini devlet yerine koyan 'mikro devletcikler' dolaşıyor. Bu korkunun vahim sonucu ise zihin tıkanıklığı, bir tür akıl tutulması oluyor.
MUSA ANTER NİÇİN ÖLDÜ?
Bugünlerde Kürt meselesinde zihin açma egzersizleri yapıyoruz. Çözüm yolunun demokratikleşmeden, insan haklarından geçtiği söyleniyor. Kürt aydını Musa Anter'in yıllar önce, 1981'de yazdığı bir yazı var. Anter, Korku ve Sevgi başlıklı yazısını şöyle bitirmiş: "Peki bu kötü korku icraatının alternatifi yok mudur? Vardır... Peki nedir? Sevgi, kardeşlik, demokrasi, insan hakları ve samimi Türk-Kürt güvencesi. Benden bu kadar. Türk olsun Kürt olsun dinlemeyenin canı cehenneme..." Yani Anter, bugün yetkililerin söylediklerini 18 yıl önce söylemiş. Peki sonra ne oldu? Anter 'çekirdek devlet' tarafından öldürüldü. Geçen yıllar içinde binlerce Kürt ve Türk daha hayatını kaybetti. Yıllar sonra Anter'in bıraktığı yerden çözüm arıyoruz. Ne yazık ki, zihin tıkanıklığı kolay tedavi edilemiyor. Mübarek mutfak lavabosu olsa, boca edersin lavabo açacağını pırıl pırıl olur. Soba borusu olsa, alırsın eline sopayı bezi temizlersin. Çakralarını açtıralım desen, koca devlet. Dökülen kan, faili meçhuller, darbeler, bir yığın pislik fiziksel tahribat yaratmış. Hangi çakrasına dokunacaksın. Kolay olmuyor. Bu nedenle şimdilik yapılanlara nefes egzersizleri veya meditasyon yolu ile gevşemek ve rahatlamak diyebiliriz. Bana kalırsa da, bu meseleyi çözebilmek için zihnin yanına, başka bir şey koymak gerekiyor: Yüreklerimizi...Vicdanlarımızı... Akıl önemlidir ama çok kutsamayalım. Nerede okuduğumu şu an hatırlamıyorum, ünlü İtalyan romancı Alberto Moravia, Pasolini için "Aklın hizmet etmediğini, akla hizmet edildiğini çabuk kavradı," demiş. Tarihe bakınca, Descartes'tan bu yana 'aklın yönetimi' için konulan kuralların insanlığa her zaman huzur getirmediğini görebiliriz. Bu nedenle zihin açıklığından daha çok açılması gereken yer yüreklerimiz. O en azaplı ülke. O kadar çok çizik var ki, onu öyle bir kanattılar ki... Kürtler ölülerini mezarsız bırakırken kuytu köşelere, Türkler yüreklerini derin tabutluklara kilitledi. Acının ardında bıraktığı boşluğu ancak birbirimizi anlayarak doldurabiliriz. İşte bu yüzden, bugün bu ülkenin kalbi olan insanlara, 'vicdanlılar ittifakına' daha çok ihtiyacı var.