Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Soğuktan gelen başkan PUTİN

Yuri Andropov'un başkanlığı döneminde KGB'ye katıldı. Yeltsin'in danışmanlığından sonra da kısa bir sürede devlet başkanlığına getirildi. İşte Ruslar'ın ulusal onurunu yeniden kazandıran Vladimir Putin'in önlenemez yükselişinin öyküsü

1984 Şubat'ının termometreleri felç eden soğukluktaki günlerinden birinde Kızıl Meydan'da hüzün vardı. Ve de sessiz bir kalabalık. Meydanın köşesindeki Lenin Mozolesi'ni ziyarete gelenler bile kuyruğa girmekten vazgeçmiş, topluluğun içinde erimişti. Moskova'ya gece boyunca yağan kar nedeniyle meydan bembeyazdı. Meçhul Asker Anıtı hayal-meyal seçilebiliyordu. Sabor Vasiliya Kilisesi'nin insana yaşgünü pastasını çağrıştıran altın yaldızlı kubbeleri, kasvetli bulutların ardında kaybolan güneşin yerini almış gibi parlıyordu. Bir süre sonra kaz adımlarıyla yürüyen tören birliğinin arkasında top arabasına konulmuş ve orak-çekiçli bayrağa sarılmış bir tabut göründü. İki yanında da göğüsleri sayısız nişanla dolu generaller. Cenaze alayı Kızıl Meydan'ın ortasına ilerlerken, 20 kuleli Kremlin Sarayı'nın geniş kapılarından biri açıldı ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbürosu'nun -ezici çoğunluğu ömürlerinin son demini yaşamakta olan- üyeleri platformda yerlerini almaya başladılar. Kapkalın paltoları ve simsiyah şapkalarıyla. (O zamanlar "Kremlinoloji" diye bir siyasal bilimler dalı vardı. Bu dalın uzmanları 1 Mayıs'ta, Ekim Devrimi'nin ve İkinci Dünya Savaşı zaferinin yıldönümlerinde ya da devlet-parti büyüklerinin cenaze törenlerinde, o tarihi platformda dizilen Politbüro üyelerinin fotoğrafını çeker, kimin gelip gelmediğine, hatta kimin kaçıncı sırada durduğuna bakarak Sovyetler Birliği'ndeki iktidar savaşlarına ilişkin tahmin yürütürlerdi. Bu analizler sadece dünya basınının seçkin köşe yazarlarının yorumlarına ışık tutmakla kalmaz, Batı başkentlerinin Moskova politikalarını bile etkilerdi. Hey gidi günler Top arabası Politbüro üyelerinin önünde durdu. Kızıl Ordu bandosu Sovyetler Birliği milli marşını çalmaya başladı: "Özgür cumhuriyetlerin yenilmez birliği Büyük Rusya tarafından sonsuza dek perçinlendi Yaşasın halkların arzusunun ürünü Birleşik güçlü Sovyetler Birliği" Sonra generallerden biri tabutta yatanın yaşam öyküsünü anlatan uzunca bir metin okudu. "Şurada şu tarihte doğdu, partiye şu tarihte katıldı, şu eğitimi gördü, İkinci Dünya Savaşı'nda şu yararlılıkları gösterdi, üstün liyakat ve yöneticiliğiyle dikkatleri çekip şu tarihte Moskova'da daha önemli görevlere çağrıldı, şu şu şu basamakları geçtikten sonra Merkez Komitesi yedek üyeliğine, oradan asil üyeliğe sonra Politbüro bilmem kaçıncı yedek üyeliğine seçildi, şu tarihte asil üye oldu, sonra da..." Okuma bitince bandodan bu kez cenaze marşı niyetine Enternasyonal'in ezgileri yükseldi. Meydandaki kalabalık eşlik etti. Politbüro üyeleri de titreyen ellerini şapkalarının hizasına götürüp selam durdular. Sovyetler Birliği tarihinin -Vladimir İlinoviç Lenin, Jozef Stalin, Nikita Kruşçev ve Leonid Brejnev'den sonra- beşinci lideri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri - ama daha da önemlisi KGB'yi yeniden yapılandıran adam olarak bilinen- Yuri Andropov son yolculuğuna böyle uğurlandı. (Ondan sonra topu topu iki lider daha, Konstantin Çernenko ile Mikhail Gorbaçov gelecek, 1990'ların başında iki süper güçten ve iki kutuptan biri Sovyetler Birliği tarihe karışacaktı. Dünya da onun değerini tek kutuplu, daha doğrusu kutupsuz kalıp, pusulayı şaşırınca anlayacaktı. Ama o pişmanlığa daha 20 yıl vardı.) Yolculuk uzun sürmedi; Andropov, Kremlin'in kalın kırmızı tuğlalı duvarlarının ardında devlet ve parti büyüklerinin mezarlığında geceden hazırlanmış bir parselde toprağa verildi. (Onun iktidarında Sovyet halklarının en çok güldüğü fıkra şuydu: Ölüm döşeğindeki Leonid Brejnev son bir gayretle gücünü toplayıp başucunda bekleyen Andropov'a döndü: - Yuri, benim yerime kim başa geçecek dersin? - Tabii ki ben. - Peki ya halk senin peşinden gelmezse? - O zaman senin peşinden gelir!) Cenaze töreninde ayrıntılarıyla planlanmış "komünist mistik" ortamın etkisiyle çok kişinin gözleri buğulandı ama sadece iki kişi gerçekten ağladı. Biri Kremlin'deki platformda, Politbüro üyeleri arasında, hem de en ön sırada bulunan Başbakan Yardımcısı Haydar Aliyev. Diğeri ise kalabalığa karışmış KGB elemanlarından Vladimir Putin adlı genç. Aliyev geçmişi ayıplı örgütün, yapısı, sorumlulukları ve gücüyle gurur duyulan bir yönetim birimine dönüştürülmesinde Andropov'la yıllarca birlikte çalışmıştı. Sonunda KGB'li olmak utanç değil, onur kaynağı haline gelmişti. O misyon yıllarındaki yoldaşının, onu Politbüro'ya taşıyan kader arkadaşının ölümüne ağlıyordu şimdi KGB'li genç ise manevi babasını yitirmesine... Vladimir Putin işçi bir baba ile laborant bir annenin çocuğu olarak 7 Ekim 1952'de Leningrad'da dünyaya geldi. Ailesi İkinci Dünya Savaşı'nda Leningrad ablukasında çok acı çekmiş, hatta annesini amcası ölümden kurtarmıştı. Ancak Vladimir'in iki ağabeyi o kadar şanslı olmayacak, Hitler ordularının saldırılarında can vereceklerdi. Kendini koruma içgüdüsü çok küçük yaşlarda gelişti. Uzakdoğu sporlarına merak saldı, "Sambo" (Rusya'nın yanı sıra Kafkaslar'da ve Orta Asya Cumhuriyetleri'nde çok yaygın, judo-karate karışımı bir savunma sanatı) öğrendi. Başarılı ilk ve orta öğrenimden sonra Leningrad Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Hocalarından Anatoli Sobçak'ın dikkatini çekti. Özellikle analiz yeteneğiyle. Sadece hocasının değil, KGB'nin de. 1975'te parlak dereceyle hukuk diplomasını alınca KGB hemen onu kaptı. Moskova'daki eğitimin ardından Leningrad'a döndü, orada 10 yıl dış istihbarattan sorumlu Birinci Daire'nin (PGU) 12'nci bölümünde çalıştı. Bu birim KGB'nin "krema"sıydı. Oraya girmek için çok zeki ve çok çalışkan olmak gerekiyordu. Çünkü analizler yapmakla ve onlara dayalı stratejiler geliştirmekle uğraşıyorlardı. Putin ortalamanın çok ama çok üstünde analiz yeteneğine sahip olduğunu o günlerde gösterdi. Gizli servislerde strateji geliştirmek için yetenek ve birikimin yanı sıra düşmandan sızdırılan gizli bilgilere de sahip olmak gerekiyordu. Hedefler de bu bilgilere göre planlanıyordu. (Şimdi Ukrayna krizinde Putin'in stratejik hata yaptığını söyleyen, üstelik buna ciddi ciddi inananların yorumlarını okurken kahkahadan katılıyorum.) Yuri Andropov, 1967 Mayıs'ında KGB'nin başkanlığına getirilmişti. Köklü değişiklikler yapmıştı örgütte, teknolojik ve bilimsel istihbarata ağırlık vermişti. Hatta bu amaçla "T Dairesi"ni kurmuştu. Teknolojinin T'si. (Ayrıca "Dezenformasyon"u, yani "Yalan haber"i kurumsallaştıran adam olduğu da söylenir.)

ANDROPOV ÇOCUKLARI
Putin işte bu değişimın meyvelerini vermeye başladığı yıllarda KGB'ye katıldı. İstihbaratçılar o dönem örgüte gelenlere "Andropov çocukları" adını verdi. Bu kuşağın önceliği haberleşme, teknoloji ve ekonomi istihbaratı oldu. Çünkü Sovyetler Birliği'nin bu alanda ABD karşısındaki geriliğini biliyorlardı ve aradaki uçurumu kapatamazlarsa, rejimin çökeceğinin farkındaydılar. O çocukların belki de en yeteneklisi olan Putin, manevi babasını sonsuzluğa - ya da komünistlere göre hiçliğe- uğurladıktan 10 ay kadar sonra yaşlı gözlerini kurulayıp yeni görev yeri Doğu Almanya'ya gitti. Leipzig'e. Alman-Rus Dostluk Evi müdürü olarak. KGB'nin gerçek görevi gizlemek için ürettiği kılıflardan biri. Ama yanılıyorsunuz; Putin casusluk yapması için gönderilmemişti oraya. Batı teknolojisini kapması, "çürümüş kapitalist sistemi" tanıması amacıyla yollanmıştı. Bir de Almanca öğrenmesi için. Çünkü KGB onun geleceğin üst düzey yöneticilerinden biri olacağını çok çabuk anlamıştı. 5 yıl kaldı. Bu 5 yıl boyunca Andropov'un halefi Konstantin Çernenko'nun kısa iktidar dönemini (13 Şubat 1984'te Sovyetler Birliği Genel Sekreterliği'ne seçildi, sadece 13 ay sonra 10 Mart 1985'te böbrek yetmezliğinden öldü), ardından 54 yaşındaki Mikhail Gorbaçov'un Kremlin'in patronluğuna getirilmesini uzaktan hüzünle izledi. Glasnost (şeffaflık), perestroyka (yeniden yapılanma) devrimlerini de. Afganistan'da Kızıl Ordu'nun batağa saplanmasını da. Sovyet İmparatorluğu'nun yavaş yavaş ama önlenemez çözülmesini de... Doğu Berlin'den Batı Berlin'in ABD yönetimindeki bölgesine giriş (ya da tersi) noktası Check Point Charlie'den kimbilir kaç kez geçti. En büyük zevki Batı Berlin'in Champs-Elysees'si Kürfünstendam'da dolaşmak, kafelerde oturmak (hayır efendim, bira ya da votka içmek için değil. Alkolden hayli uzak biriydi o. Bugün de öyle), masa komşularıyla sohbet etmekti. Bir de Kaufhoff'ları dolaşmak Berlin Duvarı'nın şarkılar eşliğinde yıkılışına tanık oldu. Doğu Almanya'nın tarih sahnesinden silinmesine de. Orada işi bitmişti. 1990 başında memlekete döndü, Leningrad Üniversitesi rektörünün yardımcısı oldu. Uluslararası ilişkilerle ilgilenecekti. Ertesi yıl öğrencilik yıllarındaki hamisi Anatoli Sobçak, Leningrad (kısa süre sonra Çarlık Rusyası'ndaki adına dönecek, Saint-Petersburg olacaktı) Belediye Başkanı seçilmesin mi? Ve de onu çağırmasın mı? 5 yıl boyunca Sobçak'ın yanında belediye politikalarının en etkin ve güçlü isimlerinden oldu. O kadar ki kentte ondan "Gölge kardinal" diye söz ediliyordu. Arada Sovyetler Birliği yok oldu. Yuvası KGB de. Yerine FSB kuruldu. (Aslında aynı yöneticiler, aynı istihbaratçılar, aynı işleri yapmaya devam ediyorlardı. 1996'da Sobçak seçimleri yitirdi, yerine gelen Yakovlev'in onca "kal" ısrarına rağmen istifasını verdi. Leningrad onun için bitmişti. Moskova'ya gitti. Elbette "Andropov çocukları" örgütü onu ortada bırakmayacaktı. Esrarengiz bir el dokundu ve Kremlin'de buldu kendini: Devlet Başkanlığı genel sekreterliğinde müdür yardımcısı olarak işe başladı. Hızla da yükseldi. 1997'de Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in danışmanları arasına katıldı. Ertesi yıl başkan yardımcılığına getirildi. Uçsuz-bucaksız Rusya'nın bölgeleriyle ilişkiler artık ondan soruluyordu. Ve sürpriz: 1998'de FSB'nin başkanlığına atandı. Stajyer olarak girip epey yükseldiği KGB'nin yerini alan gizli servisin artık başındaydı. Ancak sadece bir ay o sevdiği işi yapabildi, başbakanlığa getirilen Evgeni Primakov onu Kremlin'e geri gönderdi. O dönem Yeltsin'in alkol nedeniyle fiziken, aile üyelerinin ayyuka çıkan yolsuzlukları nedeniyle de siyaseten iyice zayıfladığı günlerdi. Putin, Başkan'a bağlı kaldı. Yolsuzluk iddialarının soruşturulmasını önledi, hatta bu işle görevli savcıların meslekten uzaklaştırılmasını bile başardı. Epeydir sakin olan Kafkaslar, tam da o günlerde, 1999 Ağustos'unda hiçbir neden yokken yangın yerine dönüverdi. Dağıstan'da terörist saldırılar, Çeçenler'in Moskova'da apartmanları havaya uçurmaları, Rus halkının intikam çağrıları... Ve Putin, o güne kadar halkın adını bile duymadığı Putin başbakanlığa getirildi. (Göreve başladıktan kısa bir süre sonra teşkilattaki arkadaşlarıyla buluşup yemek yedi. Şöyle dedi onlara: "Çocuklar hükümette artık bir casusunuz var!") Bir yıl sonra da Yeltsin ve ailesini soruşturmalardan koruma vaadi karşılığı Devlet Başkanlığı'na oturdu. Gerisi, anlatmayı gerektirmeyecek kadar yakın yıllar ve herkesin belleğindeki rafların en sonuncusuna yerleştirilmiş dosyalar arasında. Yine de bu 5 yıla yaklaşan dönemin özetini merak edenlere, bir cümleyle yanıt verelim: Ruslar, Putin yönetimini "Ulusal gururun onarıldığı dönem" olarak görüyorlar. Ayyaş Yeltsin'den duydukları utançtan ötürü doğal bir tepki. Ama hepsi o kadar değil. Ruslar ayrıca Putin'e, güçlü ve özlenen geçmişi, Stalin ya da Brejnev dönemlerini geri getirebilecek lider olarak da bel bağlıyor. Zira yakın geçmişte yapılan kamuoyu araştırmasına göre, Ruslar'ın yüzde 57'si Sovyetler Birliği'ne dönülmesini istiyor, yüzde 45'i Sovyet sisteminin bugünkünden iyi olduğunu düşünüyor, hatta yüzde 43'ü yeni bir Bolşevik devriminin özlemini çekiyor. Putin yeni koşullara, yeni gerçeklere ve yeni imkanlara göre ikinci -ama komünist olmayan- Sovyetler Birliği'nin mimarı, ebesi veya Lenin'i mi olacak? Göreceğiz. Peki ama Sovyetler Birliği'nin ABD'ye karşı Ay'a ilk insanı gönderme yarışını kazanmasından 40 küsur yıl sonra, Putin'in Rus halkına "Amerikalılar'ın ve tüm Batılılar'ın sahip olmadıkları, asla da sahip olamayacakları bir nükleer bomba" müjdesini vermesini, siz nasıl yorumluyorsunuz?

RUSLAR Putin'e güçlü ve özlenen geçmişi, Stalin ya da Brejnev dönemlerini geri getirebilecek lider olarak da bel bağlıyor. Çünkü kamuoyu araştırmalarına göre Ruslar'ın yüzde 57'si Sovyetler Birliği'ne dönülmesini istiyor. Yüzde 45'i ise Sovyet sisteminin bugünkünden iyi olduğunu düşünüyor

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA