Çocukken 2005 yılında 50 yaşıma basacağımı düşündükçe tüylerim diken diken olurdu. Nitekim 2005 yılı geldi çattı ve birkaç ay sonra 50 yaşına basacağım. Eski genel yayın yönetmenlerimden Hasan Cemal, bir Atina ziyaretinde hiç tahmin edemeyeceğim kadar içki içmişti. Hasan Cemal'i hiç bu kadar keyifli ve sarhoş görmemiştim. "Abi n'oldu sana?" diye sorduğumda "50 yaşına bastığın zaman anlarsın. Şimdi ne desem boş" demişti. H. C. o gün bugün sarhoş olmaksızın bu keyfini hiç kaybetmedi.
Meslektaşım ve arkadaşım Hadi Uluengin ise 50'sine bastığında paniklemişti. "Niçin panikliyorsun kardeşim, ne var bunda?" diye sorduğumda yine aynı cevabı almıştım "Elline geldiğinde görürsün" diye... Brüksel'e gittiğimde Hadi ile sohbetleri koyulaştırdıkça o panik havasının kalmadığını gördükçe ben de sevinirim.
HAYAT DEVAM EDİYOR
Hadi de aynı H. C. gibi mutlu ve hayatı belki de eskiye oranla daha çok seven biri olarak hayatına aynı hızla devam ediyor. 50'li yıllarıma birkaç ay kala ben de neler hissedeceğimi anlamaya çalışıyorum. İçimde garip bir duygu oluşuyor. Herhalde 50'sine basmaya yakın her vatandaş gibi ben de aynı şeyleri hissediyor aynı şeyleri düşünüyorum. "Bugüne kadar ne yaptıysak yaptık. Bundan sonra geriye ne kalır ki" gibi kötümser bir duygu yok içimde... Bu kötümser duyguyu ellime basmadan 5 yıl önce "Ellime geldiğimde her şey bitmiş olur herhalde" diye düşünürdüm. Çünkü, çocukken 40 ya da 50'likleri nasıl gözümüzde büyütüyor; o insanlara "yaşlı" muamelesi yapıyorsak, aynı şekilde bugünkü çocukların da bize aynı muameleyi yapmalarını doğal karşılamak gerekiyor. Ne var ki hiç tanımadığım insanlar kendilerinin "50 yaşında" olduklarını söyleyince gayri ihtiyarı olarak onları hala "benden daha yaşlı" olarak görmeye devam ediyorum. Bu da garip bir duygu...
2005 yılına işte bu "elli" korkusu ve benzeri duygularla girdim. Ama diğer yandan da 2005 yılının gazetecilik açısından da önemli olacağa benziyor. Türkiye'nin AB ilişkileri bir yana, Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkileri gibi alanlarda "şahlanmalar" bekleniyor. Yıllar önce yaşanan krizler ve gerginlikler, her şey gösteriyor ki bir daha tekrarlanmayacak (çok büyük sürprizler olmazsa tabii) tarafların birbirlerine daha "makul" yaklaşmaları ve birbirlerinin dertlerini paylaşmaları en ideal yol olacak ancak bu ideal yolu yakalamak da bir o kadar zor. Bakalım tahminler doğru çıkacak mı? Bakalım benim gibi 50'sine girecek olanlar için 51'imize gireceğimiz 2006 nasıl bir yıl olacak? Nasıl bir Türkiye, nasıl bir Kıbrıs, nasıl bir Ege olacak? Bir arkadaşımın bana verdiği en iyi tavsiyeyi anmadan edemeyeceğim; "Elline girdiğinde, bir yıl sonra 51 olacağını düşünerek mutlu olmaya çalış."
OKURLARA SELAM
Bu arada okurlardan e-mail ile gönderilen birkaç soruyu da yanıtlamak isterim.
Suat Şahin kardeşim: İstanbul Rum kökenli, Ankara doğumlu bir Türk vatandaşıyım. Türkçem bu nedenle iyidir.
Cansu Oraz kardeşim: İltifatların için teşekkür ederim. İki ülke arasında mekik dokuyan ve her iki ülkede de yaşayan biri olarak halkların ortak dertleri olduğuna, savaşmak istemediklerine, hükümet politikalarının zaman zaman iki ülkeyi savaşın eşiğine getirdiklerine ilk elden tanık olduğum için "tarafsız" kalmayı ancak "açık" veren taraf kim olursa olsun onu dikkatli bir biçimde eleştirmeyi öğrendim. Sana da başarılar dilerim.
Sayın Ömer Ersen: Cunda Adası'na geldiğimde mutlaka sizi ziyaret edeceğim. Teşekkürler.