İnanılmaz bir enerji... Haftanın iki günü dizi çekimleri nedeniyle İstanbul'da... Otel odasında ev düzeni kurmuş. İstanbul-Ankara arasında yolculuklar bile yormuyor onu. Çünkü böyle yaşamayı seviyor. Ayten Gökçer ile sohbetimiz çocukluk günleri ile başladı. Ailesini, hiç görmediği annesini, en büyük aşkı Cüneyt Gökçer'i, onunla birlikte hem özel yaşamlarında hem de tiyatroda verdikleri mücadeleyi anlattı. Büyük savaşlardan geçmiş. Ama yılmamış. Üstelik bugün bütün yaşadıklarıyla yüzleşebilecek kadar cesur, dalga geçebilecek kadar da olgun, neşeli ve keyifli...
* Cüneyt Gökçer hem hayat arkadaşınız, hem meslek arkadaşınız. Ve sanırım birinci anneniz gibi o da hayatınızın en önemli figürü... Cüneyt çok zor bir savaşla elde edilmiş bir aşktır benim için... Çünkü Cüneyt çok tanınmış, çok popüler bir aktördü. Tiyatroda onu seven, ona aşık pek çok kadın oyuncu vardı. Düşünün ki mayın tarlasının ortasında bir tek taş var ve küçücük bir kız tıkır tıkır yürüyüp hiçbir mayına basmadan onu alıyor. (Kahkahalarla gülüyor.) Ve bütün o mayınlar hala bana patlamaya çalışıyor.
ÇOK MÜCADELE ETTİK
* Cüneyt Bey o dönem çok popüler bir oyuncu, yakışıklı... Ama siz de çok güzel, çok genç, yıldızı parlayan bir isimsiniz. Kim kimin için savaştı? İkimiz de savaş verdik. Çünkü biri Türk tiyatrosunun en büyük aktörü, çok yakışıklı bir adam, çok iyi bir eğitimci. Diğeri de yeni, toy bir kız. Zordu. Tiyatroda onun yaşındaki bütün büyük aktrisler ona aşıktı.
* Siz küçücük bir kızken, Cüneyt Bey kocaman bir adammış. Aranızda 20 yaş fark var. Aşk mıydı bu, hayranlık mı? Yoksa herkesin beğendiği erkeğe sahip olma arzusu mu? Hangisi? Bir gün tiyatroda bana, 'Hamlet'i anlat bakalım' dedi. Ben de 'Sarışın, mavi gözlü' dedim. (Kahkahalarla gülüyor) 'Anlaşıldı' dedi... Ben onu görünce etkilenmiştim çünkü. Zaten aşk nedir? Gördüğünüz anda aldığınız elektriktir. Onu görüp de dili tutulmayan kadın görmedim ben. Sonuçta güzel bir kızla büyük bir aktörün aşkı çok çabuk geçebilirdi de. Demek ki alınyazısı diye bir şey var. Çok büyük mücadeleler verdik.
* Bu beraberlik neden kıskanıldı? Siz çok genç olduğunuz ve sizi tercih ettiği için mi? Bu tip kurumlarda kıskanılmamak mümkün değil. Tabii bu kıskançlıkları hasır altından basına yansıtmaya çalışanlar oldu. Ama başaramadılar. O kadar yalan yanlış şeyler konuşuluyordu ki bizle ilgili. Bunlara cevap vermeye kalksaydık hiçbir oyunumuzu doğru dürüst oynayamazdık. Bunun için mücadele ettik. Ama bizim şahsımızla ilgili en küçük kötü bir söz söylenmedi. Zaten söyleyenin ağzına elimi sokar küçük dilini çıkarırım. Hem neydi bizim yaşadığımız? İki insanın aşkıydı... Tabii ki mayın tarlasının ortasından aldığın adamın faturasını ödeyeceksin.
* Yıldız Kenter'in bir itirafı varmış eşinizle ilgili; 'En büyük aşkım, en büyük zaafım' demiş. Doğrudur. O olay Vitali Hakko'nun evinde olmuştu. Bence çok doğal bir şey bu. Çünkü Yıldız Hanım Cüneyt'in yaşına daha yakın. Ve de o devrede aktör olarak Cüneyt'i çok beğenmiş. Ve bunu çok medeni bir biçimde kocasının yanında itiraf etti.
* Hala aşık olan biri var dediniz. Kimdir o kişi? Cüneyt'in neslinden hala kuyruk acısı olanlar var.
* Buna inanmak bana güç geliyor. Nedir bu? Kadınların güç savaşı mı? Vallahi ilk duyduğumda ben de inanmamıştım. Bana saldırılarının sebebini de bunları öğrenince anladım. Ama hem çok iyi aktörsen, hem çok iyi bir yönetmensen, çok iyi bir hocasan, bunların yanısıra genel müdür olmuşsan, timsahlar arasında kuğu olarak dolaşıyorsun. Yine de Cüneyt'in şahsiyeti, bilgisi, görgüsü onların hiçbirine yedirtmedi kendini.
* Cüneyt Bey rejisör ve genel müdür... Siz ise yükselen bir yıldızsınız o yıllarda tiyatroda. Gerçekten size hiç torpili olmadı mı? Hayır, hiç olmadı.
* Eleştirir miydi sizi? Yani en çok hangisiydi? Hocanız mı, kocanız mı? Hiç eleştirmezdi. Çünkü hayran olurdu bana. Çalışkanlığıma ve doğallığıma hayran olurdu. Başkalarını bile rahatsız edecek kadar çalışkandım.
* Güzelliğiniz kıskanıldı mı? Ben güzelliğimi hiç fark etmedim. Annem bizi öyle yetiştirmedi çünkü. Hiçbir konuda güzelliğimi kullanmaya kalkışmadım. Bana sahnede faydası olmuş olabilir ama kıskanılmaktan dolayı çok da zararı oldu. Dişler hep kalçalarımdaydı.
* Hala var mı o düşmanlık? Var tabii. Olmaması imkansız. Zaten biri size düşmansa her zaman düşman olacaktır. Çünkü Allah'ın ona vermediği hediyeler sizde var. Ben acaba aynı durumda olsaydım ne yapardım bilemiyorum. Bilemezsiniz ki karşınızdaki insanın ruh halini. Kumaşı iki metre ama 32 metrelik tuvalet istiyor... Birçok şey yaşadık. Ama bu bedeli ödemek gerekiyordu. Her işin bedeli var zaten. O olmazsa kıymetini bilemeyiz. Sahnede kimseyi kırmadım. Neden? Çünkü ben sahnede, kıskançlıktan canavar olmuş o kadınları gördüm. Yapar mıyım öyle bir şey.
* Bu rol kapma savaşları erkekler arasında yaşanmaz mı? Erkek de çarıklı zekaysa tabii ki kıskanır. Onunla başa çıkarsınız ama kadınlarla başa çıkmak çok zor. Kaç tane kuyu hazırladıkları belli olmuyor.
* Hiç politik bir tavrınız yok. Çok dobra dobra... Benim hayatım cam kristal gibi bir şey. Her şey ortada. Kirli noktalar yok ki. Ben buyum. Bir kişi çıkıp da hakkımda bir şey söylememiştir, söyleyemez. O eski aşıklardan (burada yine eşine aşık oyunculardan söz ediyor ve kahkahalar atıyor) biri bile bir şey söyleyemez. Ben çok domuzumdur. Çok hazır cevap olduğum için çok kötüce cevaplar vermişimdir karşımdakine. Mesela bir tanesini söyleyeyim... (Eğilip kulağıma söylüyor. Duyduğum isimle irkiliyorum. Türk tiyatrosunun en bildik isimlerinden biri ile arasında geçen diyaloğu anlatıyor Ayten Gökçer... Hani şu Cüneyt Bey'in çevresinde olan kadınlardan biri... Onun ağzından duyunca dedikodu gerçeğe dönüşüyor ama tabii yazamıyorum.)
* Bu aşıklar sizi çok zorlamış. Söz dönüp dolaşıp onlara geliyor... Allah muhafaza... Onlar 5-6 kişi zaten... Hepsi aynı yaşlarda...