Magazin dünyasında, şöhretle birlikte değişen hayatların kahramanları hep bir masal kahramanına benzetilir: Külkedisi... Hande Yener için de yıllardır aynı benzetme yapılır... 18 yaşında anne olmuştur... Bir butikte satış elemanı olarak çalışmaktadır... Ulaşmak istediği yer yıldızlar kadar uzaktır... Ama bir gün, o mağazaya müşteri olarak giren Hülya Avşar sayesinde hayatı değişir... Açamadığı bir kapının anahtarını eline verir Hülya Avşar. Aylarca randevu almak için uğraştığı Sezen Aksu ile buluşmasını sağlar... Sonrasında her şey rüya gibidir. Sezen Aksu tarafından çağrılır, karşısında şarkı söyler ve kulaklarında şu sözcüklerle ayrılır oradan; "Çalışmaya başla. Vokal yapacaksın. Biz sana haber vereceğiz..." İlk konserinde Sezen Aksu, Sertab Erener ve Levent Yüksel'in arkasında vokal yapar ve 2 yıl boyunca Sezen Aksu'nun hem vokali olur hem de asistanı... Müzikte hiçbir eğitimi yoktur ama şarkı söylemek öylesine bir sevdadır ki onun için, bir insanın isterse her şeyi başarabileceğine inanır ve başarır da... 2000 yılında ilk albümü "Senden İbaret" ile büyük patlama yapan Hande Yener'in hayatı bu buluşmalarla çok değişti... 3 albümle 2 milyonluk satış rakamına ulaştı, İstanbul'daki gece kulüplerinin en gözde ismi oldu. Ve birdenbire "Etiler'deki kulüp çalışmalarına artık son" dedi... Gece hayatının değişen yüzü nedeniyle bu kararı alan Hande, yıllardır koyu karanlık gecelerde gördükleri, tanık olduklarıyla aslında bir dönemin sona erişini de dile getiriyordu...
* Sahnelerde doğan bir insansın... Ama gece kulübü çalışmalarına veda ettiğini açıkladın. Nedir bu? Bıkkınlık mı? Gece hayatının yorgunluğu mu? Özel gecelerde yine olacağım ama her hafta sonu bir mekana bağlı olarak çalışmak istemiyorum. Çünkü işletmecilerin mantaliteleri bıktırdı. Anlaşma yaparken işletmeci mekanı belli bir kalitede ve standartta tutacağını söylüyor ama olmuyor.
* Nedir o kalite ve standart? İnsanlar kulüpleri çok pahalı buluyor. Bu pahalılık karşısında iyi servis ve şık bir mekanla karşılaşmadıkları zaman mutsuz oluyor. Oysa ben anlaşmalarımda bunları istiyorum. Her şeyin dört dörtlük olmasını istiyorum. Başta her şeye okey diyorlar ama bir süre sonra iş artık sadece para kazanmaya dönüyor. Bunu hissettiğim zaman da soğuyorum.
SİLAHLI OLAYLAR KORKUTUYOR
* Peki ya gece hayatının tehlikeleri? Yeri geliyor silahlar patlıyor. Kapılarda güvenlik kontrolü olduğu halde yine de mekana bellerinde silahla giren insanlar oluyor. Nasıl bir dünya bu? Parası olan kendisini o yerin efendisi mi zannediyor? Benim çalıştığım mekanlarda böyle olaylarla karşılaşmadım ama başka dükkanlarda oldu böyle olaylar. Önemli olan bu olayların oluyor olması, Etiler'in huzurunun kaçmış olması. 'Ben artık Etiler'de çalışmayacağım' dedim ama ben orada yolda da yürüyemem o saatlerde. Çok tehlikeli... Silahlı olaylar korkutuyor. Gelen müşteri bir şampanya göndererek seni satın almış gibi hissediyor. Tabii bunu tebrik etmek, onore etmek adına iyi niyetle yapanlar da var ama başka niyette olanlar da var.
* Sen şampanya kabul etmiyorsun sahnede... Oysa şampanya gönderilen şarkıcı, mekana iyi para kazandıran şarkıcıdır... Şartların ne kadar iyi giderse, sen de karşı tarafa şartlarını kabul ettiriyorsun. Tabii ki en başından beri bu tavırda olmak isterdim ama o zaman olamazdı... Zaman ilerledikçe, sen de bir yerlere geldikçe kulüp sahibine kendi tavrını kabul ettiriyorsun. Madem eğlenmeye geliyorlar, şarkı dinlemeye geliyorlar, zaten onların isteklerini okuyorum; dolayısıyla şampanyaya gerek yok diye düşünüyorum. Ama mekan sahibi için bu tabii ki para kazancı...
* Onore etmek dışında hangi niyetle şampanya gönderilir şarkıcıya? Kendi istediği şarkıyı okumamı isteyen oluyor. Bu da bir hükmetme. O isteği yerine getirmek için repertuarımı değiştirmek zorundayım. Oysa o gecenin bir akışı var. Şampanya gönderince beklentiler başlıyor. İstediği şarkıyı okumayınca da tavır yapıyor, surat asıyor. Beklenti çok fazlalaşıyor. 'İstediğim şarkıyı dinlemek benim en doğal hakkım' diye düşünüyor. Tabii ki söylerim ama karşımdaki tavır çok önemli. Karşımdakinin tavrı farklıysa bende ters teper, zorla hiçbir şarkıyı okumam. Bu tür tatsızlıkların yaşanması da hoş değil. Oraya yüzlerce insan geliyor, güvenli olduğunu düşünerek geliyor. Ama bir bakıyorsun, bir sürü olaylar çıkıyor. Bıçaklanmalar oluyor, silahlar patlıyor. Bir de bar şarkıcısı konumu insanların gözünde düşük bir konumda. Takdir ediyorlar ama kınıyorlar da... Ama gerçekten eğlenmeye ve beni dinlemeye gelen yüzlerce insan da var. Zaten onların verdiği enerji ile bunca yıl sürdürebildim. Yoksa bundan üç sene önce bırakabilirdim. Özeti şu; Etiler bölgesini artık tamamen terk ettim... O anlayış benim tahammül sınırlarımı aştı.
* O ortamlarda olmak, güvensizliği nedeniyle de korkuttu mu? Tabii ki... Benim çalıştığım mekanlarda olay olmadı ama sahnedeyken gerilimi hissedebiliyorsun. 1,5'ta sahneye çıkıyorsun... 2,5-3 gibi eğlencenin tam kıvamıdır. İnsanlar alkol almış oluyor. O saatlerde iki masanın birbirine gerildiğini görüyorsun, tuvalete giden bir bayana dönüşte birilerinin baktığını fark ediyorsun... Bir olay çıkabilir yani... Her şeyi görüyorsun sahneden... Bu durumda ben de geriliyorum. Orada bir olay çıksa kimse bir yere kaçamaz, izdiham olur. Hep diken üstündeydim.
SABAHA KADAR UYUYAMIYORUM
* Sabaha karşı sahneden iniyorsun... Herkesi eğlendirmişsin, insanlar içkili, keyifli... Böyle bir geceden sana ne kalır? Son yıllarda, çok gürültü, yorgunluk, stres... Çok nadir harika, konser tadında geçen geceler de oluyordu ama genellikle stres kalıyordu. Eve gidince uyumak mümkün değil. Kafanda bütün gecenin görüntüleri dolaşıyor, ayakların ağrıyor, ayaklarını havaya dikiyorsun. Bazen pes ediyorsun, 'Artık sahneye çıkmayacağım. Bu saatte bu işi yapamayacağım' diyorsun. 12 yıldır sabaha karşı 4'ten, 5'ten önce uyuduğumu bilmiyorum. Çalışmadığım dönemlerde bile uyuyamıyorum. Hiçbir zaman 4'ten önce sahneden inemedim. Bu saati asla öne çekemedik.
* Eğitimini almadığın bir konuda, hiç ait olmadığın ve kimseyi tanımadığın bir dünyaya girebilmek için şansın da yaver gitmesi gerekiyor. Hülya Avşar ve Sezen Aksu bu anlamda çok önemli değil mi? Kafamda hep şarkıcı olmak hayali vardı. Bununla ilgili bir eğitimim yoktu. Ama içimdeki istek beni durduramıyordu. Evliydim ve mutsuzdum... Sezen Aksu'ya ulaşmaya çalıştım. 3 ay boyunca aradım onu. Bir gün Hülya Avşar çalıştığım mağazaya geldi. Arkadaşlarım Hülya Hanım'a söylediler. Beni tanımak istemiş, çağırdı, yanına gittim, tanıştık. Sonra bir şarkı söyledim. 'Senin için arayıp randevu alacağım' dedi. Ben de 'Zaten ben üç aydır arıyorum. Benim o Hande olduğumu söylersiniz' dedim. Çağrıldım. Sezen Hanım sesimi dinledi. 'Tamam' dediler. 10 gün sonra bir konserde Sezen Aksu, Levent Yüksel ve Sertab Erener'in arkasında vokal yaptım. İki yıl sürdü bu çalışma. Bu süreç içinde Sezen Hanım'ın asistanlığını da yaptım. Ben çok şanslıydım. Türkiye'nin bir numarası bir insanla başladım. Çok şey öğrendim... İyi ki o yıllar öyle geçmiş... İyi ki o yıllarda albümüm çıkmamış... Belki kazandığım başarıyı bile sindiremeyen biri olabilirdim...
* İsteğine ulaşıyorsun ve hayatın değişiyor... Boşanıyorsun... Bu çok bildik bir öykü değil mi? Sanki değişim olunca bunlar da olmazsa olmaz gibi... Ben evliyken hedefime ulaşmıştım. İlk adımı atmıştım. Sonrasında yapacaklarıma da izin vardı...
* Ne oldu peki? Dünyan mı değişti? Çok küçük yaşta evlendik, 18 yaşında anne oldum. Biraz büyüyünce, karşımdakinden beklediğim sorumluluklar yerine gelmeyince ayrı dünyaların insanı olduğumuzu anladım. Yani mesleğimin hiçbir şekilde bir etkisi olmadı. 5 yıl evli kaldım. Boşanalı da 10 yıl oldu. Oğlum babasıyla görüşüyor ama biz dost kalamadık.