Ömrüm, hastane kayıtlarına düşeli tam bir yıl, bir ay, bir gün olmuş. Geçen yılın kasım ayının dördünden beri divertiküldü, bypasstı, ülserdi, böbrek yetmezliğiydi; hepsi birbiri ardına, hatta üst üste geldi. Günde ortalama 10'a yakın ilaç. Kimisini bıraktım, bir süre sonra yeniden başladım; 'kapril' gibi kimisini eczaneden aldım, ama hiç kullanmadım. Fakat bir ilaç var ki, ömrüm oldukça her zaman kullanacağım: Elma. SABAH gazetesinin pazar günleri Türkçesini verdiği The New York Times'ta Verlyn Klinkenborg, 1905'ten kalma bir kaynakta, 6 bin 500'den fazla elma türü sıralandığını belirtiyordu. Saklamak, pişirmek, yemek yapmak ve elma şarabı için kullanıla, adları da kendileri kadar renkli olan elmalar vardı. Fakat zamanla modern tarımın gelişimi ve taze gıda yerine işlenmişinin seçimiyle elmadaki bu çeşitliliğe rağmen aynılığa gidiliyor. Küreselleşen her şey gibi ABD'de elma üretimi de Çin'e havale ediliyor. Böylece New York'un da aralarında bulunduğu, geçmişin büyük elma üreticisi eyaletlerdeki elma türlerinin sayısı bile büyük oranda azalıyor. Klinkenborg, şöyle noktalıyor yazısını: "19. yüzyıldaki bu elma çeşitliliği, değişik amaçları ve ihtiyaçları olduğu kadar, farklılığa yönelik bir merakı da yansıtıyor. Bu yüzden bir daha elma alırken, o elmanın unutulmuş yüzlerce, binlerce akrabasını da bir düşünün. Genelleşen, tek bir tür elma kavramının olduğu bir çağda yaşıyoruz, çünkü tat alma organlarımız da genelleşti. Tarlaları ve meyve bahçelerini yeniden çeşitlendirmek için önce kendimizi geliştirmemiz gerekiyor." Ülkemiz de bir elma cenneti değil midir? Yeni Yüzyıl gazetesi adına Anadolu'yu dolaşırken yolum il statüsünü yeni kazanmış Karaman'a düşmüştü. Yeni illerin birçok sorunu varken, Karaman'da hiçbiri yoktu. İki ürün önemliydi. Birincisi pirinçten de iri bulgur, ikincisi ise ihracata yönelik elma üretimi. Bugün, Amasya elmasının tadını bilmeyen var mıdır? Fakat 17. yüzyılda Osmanlı toprağını karış karış dolaşan Seyahatname yazarı Evliya Çelebi, Amasya'yı anlatırken 'ayva'sına övgüler düzerken 'elma'sından hiç söz etmez. Çelebi'ye göre elmanın asıl vatanı, bugünün 'kayısı' ülkesi Malatya'dır. Malatya'nın da yedi türlü elması olur. Bunlar, İzmit kentinin misket ve ferik elmasından lezzetli, tatlı ve renkli, kokulu elmadır. Ama Kırım'daki Kefe elması kadar iri değildir. Buna karşın hepsi çok renklidir; alı aldır, kırmızısı kırmızı. Hiçbir renge benzemezler. Evliya Çelebi, elma üzerine bir hoş oyunu da şöyle anlatır: "Malatya'nın güzel ve nazlı kadınları, elmalar ağacındayken balmumundan kâğıtlara şiirler yazarlar ve bunları makasla oydukları elmalara yapıştırırlar. Daha ağacındayken hava alarak tazelenen elmalar, ayın etkisinden de renk ve parlaklık alır. Elmalar olgunlaşınca da bu şiirler ortaya çıkar. Bu da bir göz bağcılıktır. Bu elmaları daha sonra çeşitli vilayetlerin ileri gelenlerine, hatta bizzat padişahlara armağan olarak götürürler."
NOT: Kadim dostum Faruk Şüyün, Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi'nde düzenlediği Ustalara Saygı toplantısının 7 Aralık Pazartesi günü yapılacak olanını bendenize ayırmış. Saat 20.00'de başlayacak toplantının konuşmacıları arasında Doğan Hızlan, Atilla Dorsay, Gürol Sözen, Okay Gönensin, Necati Doğru, Komet, Ataol Behramoğlu, Turgay Fişekçi, Mehmet Yaşin, İsa Çelik, Enver Ercan, Fahri Özdemir, Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer, Nevzat Doğan, İsa Çelik ve Sadık Gürbüz bulunuyor. Bilgi için: (0212) 351 93 84