Geçmiş gün, bir deftere de not almıştım; Kuzguncuk'ta, vapur iskelesinin yanı başındaki Marko Paşa Parkı'nda anlatmıştı. Küçükken, çok küçükken itfaiyeci olmak istermiş. Bunun göstergesi olarak da epey bir itfaiye arabası biriktirmiş, hepsi de tenekeden oyuncak tabii... Büyüdükçe de düşleri ve düşünceleri değişime uğramış doğal olarak... "Şimdi artık yaşlandım," demişti, "imkânım olsa bir dağ köyünde, kendime küçük bir kulübe yapar; önündeki küçük bahçede de sebze-meyve yetiştirirdim. Ticaretini yapmak için değil, kendim ve komşularım için. Aklına hemen, toprakla arkadaş olmak için mi bahçıvanlık yapmak istiyorsun düşüncesi gelmesin. Vasiyetim var, ölürsem bedenimi yaksınlar, küllerini de Boğaz'ın sularına serpsinler diye..." Ardından, yıllar önce Mike Dash'ın Lale Çılgınlığı kitabında okuduğu bir küçük öyküyü anlatmıştı: "Hasan Efendi devrinin ünlü bir hocasıdır, bir gün camide vaaz verirken, dinleyiciler arasından kendisine bir not uzatılır. Müslümanların ölünce cennete gidip gitmeyeceklerini yaşarken kesin biçimde bilmelerinin bir yolu var mı diye soruluyordur. Hasan Efendi vaazını bitirince, dinleyiciler arasında bahçıvan olup olmadığını öğrenmek ister. Cemaatten biri ayağa kalkınca parmağıyla onu göstererek der ki: "İşte bu adam cennete gidecek." Cemaat bu kez hocanın çevresini sararak nasıl olup da bahçıvanın cennetteki yerinin kesin olduğunu sorar. Hasan Efendi ise sadece hadislerden alıntı yapmakta olduğunu söyler. Nitekim hadislere göre insanlar, bu dünyada en çok hangi işten zevk alıyorsa öldükten sonra da o işi yapacaklardır. Bütün çiçekler cennete ait olduğuna göre de bahçıvanların mekânı cennet olacaktır." O an, adını ve yazarını unuttuğum bir kitaptan yıllar önce okuduğum bir öykü gelmişti benim de aklıma. İzmir, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlardan alınınca kent ana-baba gününe döner. Rumlar, taka-yelkenli ne bulurlarsa denize açılmış, İzmir'i terk ediyorlardır. Bu sırada aynı hareketlilik, Ayvalık'ın karşısındaki Midilli Adası'nda da görülür. Adada ne kadar Türk asıllı varsa takalarla sandallarla denize bırakılır. Ada yönetimi yalnızca bir kişiyi tutar: Bahçıvan Ahmet... Çünkü Ahmet, bahçıvan olduğu için adanın kadastrosunu biliyordur ve İzmir ile çevresinden kaçan Rumlara yeni yerleşim birimlerini o gösterecektir. "Bu kadar öyküsünden sonra şimdi bir bahçıvan çorbası içmenin zamanıdır," demişti.
ŞAİRİN NOT DEFTERİ
- Bahçıvan çorbası: Tavla zarı iriliğinde bir kırmızı biber, bir havuç ve üç kaşık bezelye haşlanır. Bir kapta yumurta sarısı, bir kahve fincanı un ve bir bardak süt karıştırılır. Küp doğranmış soğan sıvı yağda pembeleştirildikten sonra üç bardak et ya da tavuk suyu eklenir. Bunun da üzerine sütlü yumurta azar azar dökülür. Haşlanmış biber, bezelye ve havuçla bir taşım kaynatıldıktan sonra üzerine dereotu ve karabiber serpilerek servis edilir.
- Alkol öznelliğin sıvı yakıtıdır. Masaya neşeyle oturan daha neşeli, kederle oturan daha kederli kalkar. (Alova, Şiir Uslanmaz, Sözcükler dergisi)
- Tutar bir ah ahuyu yahularda / Kim atar kemendi kalkar divandan / Bir çağ günümüze. (Behçet Necatigil, Zebra)
İNADINA ŞİİR
REHİN
Gül bahçesinde gecelemeden gül ile dikenini kim ayırır?
Güldür, elbet olacaktır dikeni
REFİK DURBAŞ