1960 yılı yazında Erdek'te genç oyuncuların katıldığı bir tiyatro şenliği yapılmaktadır. 11 Ocak 1995'te teröre kurban verdiğimiz sevgili Onat Kutlar da birkaç arkadaşıyla 'büyük çınarlarla gölgelenen tenha kıyı kahvelerinde, salkımların süslediği ahşap evlerin avlularında, ağustos böceklerinin çınlattığı ıssız zeytinliklerde' vakit öldürmektedir. Kutlar'ın en çok birlikte olduğu kişi ise Cevat Çapan'dır. O günlerin Cevat Çapan'ını Kutlar, Gündemdeki Sanatçı kitabında şöyle anlatır: "O zamanlar sakalı yoktu. Az konuşan, konuştuğu zaman da bana yabancı gelen, biraz sinizm tonu taşıyan espriler yapan, çiçeği burnunda bir İngiliz Filolojisi asistanıydı. Cambridge mezunu olduğunu, şiirler çevirdiğini ve yazdığını biliyordum. Bense hala biraz Doğulu idim. Arkadaşım olmalarına rağmen, bu yabancı okul bitirmiş, Batı ülkelerini gezip dolaşmış, talihli aile çocuklarına uyum sağlamakta güçlük çekiyordum." Fakat bir ağacın altında, yer sofrasında, gün batımına karşı ekmek, peynir ve kavunla rakı içtikleri bir akşam, Kutlar'ın Cevat Çapan'a karşı olan bu yargıları değişecektir. Onat Kutlar anlatsın yine: "İkinci kadehte ortalık gölgelendi. Çevreden el ayak çekildi. Hafif efkarlı bir yalnızlık duygusu gelip çöreklendi çimenlerin üstüne. Kavun acılaştı, Mihalıç peyniri sanki daha tuzlu, rakı buruk. Ve o anda, Cambridgeli genç adam, usuldan bir sesle şarkı mırıldanmaya başladı. Duygulu, rastgele şarkılardan birini: "Yalnız bırakıp gitme, bu akşam yine erken..." Usul usul biz de katıldık. O gün dedim ki kendi kendime, "Brendan Behan haklı, bu adamın içinde başka bir adam var. Onu mutlaka daha yakından tanımalıyım." Onat Kutlar'ın tanıdığı yıllarda Cevat Çapan, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde asistandı. Geçen zaman içinde tiyatronun da, şiirin de ve tabii hayatın da profesörü oldu. Çin'den Peru'ya yüzlerce şairin şiirini Türkçe'ye kazandırdı. Bütün bu şairlerle de arkadaşlığı onun bir dünya yurttaşı olduğunun kanıtı değil midir? Memet Fuat'ın deyişi ile de "Şiiri kendi dışında sevebilen" az bulunur şairlerden... Şiirinin tarihi geçmişinden bugününe ulaşan izlerinden, izlenimlerinden geliyor, 'doğallığı' ise söyleminin yalınlığından, 'tabii' halinden. Bir keklik serinliğinde dağlara tırmanışın şiirlerini yazıyor. Bir başka dilde konuşarak düşlere durmanın şiirlerini... Kuru bir kan tortusuna dönüşen isteklerin şiirlerini... Zaman zaman kendi geçmişinden damıtıyor şiirini. Ama bunu yaparken 'kuru' bir nostaljinin yol kavşağında durmuyor şiiri de, kendisi de... O yaşadığı dün de bugünmüş gibi sanki. Söyleminin doğallığı da buradan geliyor denilebilir. Halk şiirinden yer yer mısra çekip yer yer mitolojinin 'ölümsüz özlemiyle sarmaş dolaş' olması da buradan... A.S.Byatt, "Cevat Çapan'ın şiirleri birçok açıdan paradoksaldır," dedikten sonra, düş ve dünya dünyasının çerçevesini şöyle çizmektedir: "Eski ve geleneksel izlenimini verirler, oysa modernizmle belirgin bir bağları vardır. Kökleri Türk hayatı ve edebiyatında olmasına karşın, aynı zamanda Avrupalıdır da. Bunun ötesinde, belirli bir değeri olan bir dünya edebiyatının farkında olan bu şiirlerin o edebiyat içinde bir yeri de vardır." Cevat Çapan, şimdi ömrünün birikimi iki kitap ile yine bir şiir yolculuğunda... 31 ülkeden 100'e yakın şairden yüzlerce şiir çevirisini bir araya getiren Şiir Çevir Denize At, Cumhuriyet Kitapları arasında çıktı; 1985-2006 arasında yazdığı şiirler de Bana Düşlerini Anlat başlığıyla Yapı Kredi Yayınları arasında... Bana Düşlerini Anlat kitabıyla da bu yıl Antalya Kültür Sanat Vakfı'nın verdiği Altın Portakal Şiir Ödülü'ne değer bulundu. 1986 yılında Dön Güvercin Dön kitabıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü aldığında yaptığı konuşmada şöyle demişti: "Evde çocuklar da bayağı sevindiler bu işe. Çocuklar sevinir de, ben sevinmez miyim?" Şimdi ben de, 40 yıldır içtiğimiz kahvenin hatırı ve bu yeni ödülün sevinci ile sormak istiyorum: Sahi, içinde kaç şair var sevgili Cevat Abi?