Kadıköy'de Kurbağalıdere Caddesi'nden Gazhane'ye giderken sağda dere kenarındaki yedi sokağa, Tanzimat Edebiyatı sonrası ile Edebiyat-ı Cedide arasında yer alan beş edebiyatçı ve iki ünlü gazetecinin adı verilir: Nabizade Nazım, Andelip Esad, Ahmed Rasim, Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh, Ali Ruhi ve Mahmud Sadık. Bir Zamanlar Kadıköy kitabının yazarı Adnan Giz, diyor ki: "Bu isimleri veren kişi, herhalde edebiyatımızı bilen biridir, ama bu sokakları görmeden isimlendirmiş olacak. Görseydi yaptığı işe üzülürdü. Şu satırları yazdığım 1984 yılında bile bu yedi sokak, Kadıköy'ün en pis ve bakımsız yollarıydı." Cenap Şahabeddin, Hüseyin Suad, Süleyman Nazif ve Saffeti Ziya da 1908 Meşrutiyeti'nden sonra bir süre Kadıköy'de yaşarlar. Şahabeddin'in oturduğu ve Dişçi Hasan Basri'nin muayenehane olarak kullandığı Mühürdar Caddesi'nde 62 numaralı kâgir ev, yakın tarihe kadar duruyordur. Süleyman Nazif, Moda'nın dar sokaklarından birinde, iki katlı küçük bir evi mekân tutmuştur. Bağdat doğumlu Ahmet Haşim, Bahariye Caddesi'nde 72 nolu, üç katlı Belvü Apartmanı'nda oturur ve son yolculuğuna buradan çıkar. Kadıköylü bir şair de Yahya Kemal'dir: Bedri Tahir Şarman'a 'zarif dostluk havasının ilhamı' ile adadığı Bedri'ye Mısralar'da şöyle der: "Lakin bu ikinci varlığımla / Son devrede ihtiyarlığımda / Artık çekilince söz ve sazdan / Ömrüm İçerenköy'de geçsin." Adnan Giz'in saptamasına göre Necip Fazıl Kısakürek'in Erenköy'de yıllarca oturduğu köşk de yıkılmıştır. Necip Fazıl'ın çocukları, yıllarca kiracı olarak oturdukları köşkün, Kültür ve Turizm Bakanlığı ya da hayırseverler tarafından satın alınarak müze haline getirilmesi için uğraştıklarını, ama bunu sağlayamadıklarını üzüntüyle belirtirler. Han Duvarları'nın şairi Faruk Nafiz Çamlıbel, Kuşdili'nde oturmuştur. Melih Cevdet Anday, ömrünün son günlerini Kadife Sokak'taki evinde geçirecek ve son nefesini Adalar'da verecektir. Kuşdili, Oktay Rifat'ın gençlik günlerinin mekânıdır. Özdemir Asaf, 16 yaşına kadar Kadıköylü'dür. Cemal Süreya da Anday'a yakın bir yerde, eski adı 'Serasker' yeni adı Cemal Süreya Sokak'ta oturacak ve hayata burada veda edecektir. Nâzım Hikmet, 1925'te Moskova'dan döndüğünde babası Hikmet Bey, Kadıköy ile Moda burnu arasında ahşap bir evde oturmaktadır; annesi Celile Hanım da Cevizlik'te iki katlı ahşap bir evde... Hikmet Bey, bir süre Süreyya Sineması'nın müdürlüğünü yapar. 1932'de ölünce, Mithat Paşa ailesine ait olduğu söylenen çamlıklı bir evi, 50 lira kirayla tutarlar. Geçimlerini kendileri sağlamak için iki koyun, 40 kadar tavuk alırlar. Bu sırada Nâzım Hikmet tutuklanır; 13 yılın sonunda 15 Temmuz 1950'de hapisten çıkar. Eşi Münevver ile Vala Nurettin'in Salacak'taki evinde bir ay dinlenir. Ardından annesinin Cevizlik'teki evine taşınırlar. 1951'in mart ayında Münevver, Kadıköy'deki bir klinikte oğulları Memet'i doğurur. Bu küçük evde barınamadıkları için Mühürdar'da, Sular İdaresi'nin karşısında bir apartmanın zemin katına taşınırlar. Burası Nâzım'ın Türkiye'de oturduğu son mekândır. Nâzım Hikmet, yurtdışında yazdığı ilk şiirlerden Tuna Üstüne Söylenmiştir'i bir bakıma Kadıköy'e selamdır: "Hey Hikmet'in oğlu," der, "Tuna suyu olaydın / Karaorman'dan geleydin / Karadeniz'e döküleydin / Mavileşeydin, mavileşeydin, mavileşeydin / Başında İstanbul havası / Çarpaydın Kadıköy iskelesine / Vapura binerken Memet'le anası..."
AÇIKHAVA EDEBİYAT MÜZESİ
Elbette Kadıköy'ü mekân tutan şairler, bu kadar değil. Bunlara öykü ve roman yazanları, ressamları, denemeci ve eleştirmenleri, gazetecileri de eklerseniz Kadıköy için "Bir açıkhava edebiyat müzesi," diyebiliriz. Geçen hafta sonu Caddebostan Kültür Merkezi'nde KASDAV, Gazete Kadıköy ve Türkiye Yazarlar Sendikası'nın ortaklaşa düzenlediği 'I. Kadıköylü Yazarlar ve Kadıköy'ü Yazanlar' etkinliği vardı. Pazar günü Eray Canberk, Necati Güngör ve ben, 'Edebiyatçıları ile Kadıköy' üzerine konuşacaktık. 45 dakikalık konuşma süremiz, bizden önceki konuşmacının sözü uzatması, bizden sonrakinin de acelesi yüzünden etkinlik yöneticileri tarafından 15 dakikada nihayete erdi. Konuşsaydım, "Kadıköy'de yaşayan şairlere, bırakın yaşadıkları günleri, ölümlerinden sonra neler yapmışız?" diye yukarıda yazdıklarımı anlatacaktım. Bu yazının Kadıköylü şairlerin evlerine konulan bir 'plaket' niyetine okunmasını dilerim.