Salı günü Tıp Bayramı. 14 Mart'ı içine alan haftaya da Tıp Haftası deniyor hatta. Bu vesileyle ekranların gelmiş geçmiş en iyi doktor-hastane dizilerine sevgi ve şükranlarımızı yollayalım.
George Clooney'yi tıfıl zamanlarında parlatıp yıldızlaştıran, sonradan The Good Wife olacak Julianne Margulies'i var eden, sayısını kendilerinin bile unuttuğu kere aday olup Emmy ve Golden Globe ödülü alan, ünlü yazar Michael Crichton tarafından yazılıp yıllar yılı bağımlılık yapan acil servis dizisi E.R...
Patrick Dempsey'den Katherine Heigl'e kalabalık kadrosuyla bize güzel, yakışıklı, akıllı, duygulu, güçlü ve pek tabii ki arada da problemli doktorların aşklı, meşkli, maceralı hastane hayatını anlatan Grey's Anatomy...
Edie Falco'nun The Sopranos sonrası karşımıza kendi derdi başından aşkın hemşire olarak çıktığı Nurse Jackie...
Daha gerilere gidersek, neredeyse yarım yüzyıl devam eden, sonsuz ödüllü ve Demi Moore'dan Ricky Martine'e sınırsız ünlü oyunculu, Elizabeth Taylor'un sıkı fanatiği olduğu için sonradan önemli bir rolde yer de aldığı General Hospital...
Ama gönül tahtıma, birbirinden çok farklı görünen (belki ortak özelliği sertliği olan) iki dizi yerleşir: Nip/Tuck ile House.
Havalı, çarpıcı, seksi iki estetik cerrah ortağın, Christian Troy ile Sean McNamara'nın, Beverly Hills fonlu, 'Nasıl yani' ve 'Yok artık!' tonlu, sınırları alabildiğine esneten bol skandallı maceralarıyla, aklımızı daha önce belki de hiçbir dizinin beceremediği kadar uçuran Nip/Tuck...
Huysuzluğuyla, tersliğiyle, talepkârlığıyla, hakaretâmiz tavırlarıyla, kural tanımazlığıyla, tam bir baş belası oluşuyla ama öbür taraftan da zekâsıyla, karizmasıyla, bulmaca çözme yeteneği ve teşhis dehasıyla, mükemmelen yazılıp belki de en çok Hugh Laurie'nin 'anasından sanki o olarak doğmuş' ölçüde rolüne cuk oturmasıyla hayranı olduğumuz House...
İkisinde de neler gördük, neler öğrendik.
Hastalıktan, doktorluktan öte, hayata dair fikrimizi, görgümüzü artırdık. İkisini de minnet ve hasretle anıyorum.