Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Modern Fenerbahçe

Her yöneticinin potansiyeli bellidir. Neleri iyi yaptıgı, nerelerde yetersiz kaldıgı üç-bes yıl içinde ortaya çıkar. Vizyonu, yönetim tarzı, takıntıları anlasılır.
Baskan Aziz Yıldırım'ın da beceri repertuvarı dört yıl içinde belli olmustu. Stat yapmak, kulübe para kazandırmak gibi islerde mahirdi. Geçmiste gördügümüz "F.Bahçe'yi kullanan" baskanlardan degildi.
Ancak önemli bir eksigi vardı: Taraftarın asıl önemsedigi konu olan futbolun yönetiminde yetersizdi. Yanlıs hocalar, yanlıs oyuncular, kaçan kupalar, Avrupa'da nal toplamalar...
2002-2003 sezonunda durumu "Betondan anlıyor ama futboldan anlamıyor" diye özetlemistim.
Böyle düsünen baskaları da vardı. Aziz Yıldırım'ın yönetim kadrosunda yer almıs bir isadamı bana aynen söyle demisti: "Aziz Bey, baskan degil, tesislesmeden veya gelir artırma projelerinden sorumlu baskan yardımcısı olmalıydı..."
Kulübe artık yeni bir baskan seçilmesi gerekiyordu. Ancak F.Bahçe Kongre üyeleri, akıl almaz bir aymazlıkla, her seyin apaçık ortaya çıktıgı 2008 yılı ve sonrasında da Aziz Yıldırım'ı seçerek, kulübe en azından 10 yıl kaybettirdiler.
Hatta bu yüzden "Seçmenin kolektif zekâsından söz edilir... Aziz Yıldırım vakası ise seçmenin kolektif suursuzluguna örnektir" diye yazmak zorunda kaldım.
Gelelim bugüne... Yeni Baskan Ali Koç'tan iki talebim var. Kendim için degil, kulüp için... Ilkini yapmak kolay ama benimsemek zor. Ikincisini benimsemek kolay ancak layıkıyla uygulamak zor. Iste taleplerim:
1) Baskanın yönetim süresini dört yıla çıkarın... Seçim mutlaka iki turlu olsun, baskan yüzde 51+ ile seçilebilsin...
Aynı kisi iki dönemden fazla baskan seçilemesin...
2) Fenerbahçe'nin kurum kültürüne uygun kapsamlı bir yönetim modeli kurun. Aziz Yıldırım'ın pedersahi yönetimi tarihe karıssın; kurumsallasma islemeye baslasın. Baskan ve arkadasları 'gelecegi' yönetsin; gündelik isleri profesyoneller yapsın. Velhasıl baskan orkestra sefi olsun; keman veya obua çalmaya kalkısmasın.
Bunlar çagdas bir kulüp olmanın temel sartları. Baskan Ali Koç da çesitli demeçlerinde bunları yapmak istedigini belirtti. 'Modern Fenerbahçe'yi kuracak donanıma sahip oldugunu biliyorum. Insallah iktidar zehirlenmesine ugramaz.
Not: G.Saraylılar, zararsız buldukları Aziz Yıldırım'ın tekrar baskan seçilmesini istiyordu. Kulübü 20 yıl yönettikten sonra, en büyük rakibinin baskan tercihi olarak evine dönmek ne acı!

***

KAFİRLERİN DANSI
Üçüncü Selim döneminde, Abdürrahim Muhib Efend "fevkalade büyükelçi" sıfatıyla 1806 yılında Paris'e gönderilir.
Elçinin asıl misyonu, Mısır Seferi'yle Osmanlı topraklarını işgale kalkışan Napolyon'un gerçek niyetlerini öğrenmektir.
Muhib Efendi beş küsur yıl süren görevi süresinde, siyasi ve toplumsal açıdan Fransa'nın Osmanlı'dan farklı taraflarını keskin gözlemlerle kayda geçirir.
İmparatoriçeye hediye olarak inci bir kolye, parfümler ve şahane kumaşlar getiren Muhib Efendi, her Osmanlı Müslümanı gibi kadınları hayretle izler.
Bakın neler yazmış: "Yaşlısı genci, hatta İmparator ve karısı, balo adı verilen, eşit sayıda erkek ve yarı çıplak giyinmiş kadının katıldığı bir eğlence türüne kendini kaptırıyor. Teamül gereği baloda dans edilmesi gerekiyor ve bu faaliyet, bir erkeğin bir kadını kollarının arasına alması ve böyle sarmaş dolaş dönüp durmalarına dayanıyor. Dans etmek Hıristiyanlar arasında bir utanç kaynağı olarak telakki edilmiyor. Aksine bununla gurur duyuyorlar."
Bu satırların üstünden 200 yıl geçti. Çıkın sokaktan 10 adam çevirin, altısı-yedisi hâlâ Muhib Efendi gibi düşünüyor.
Muhip Efendi'nin anılarını, İkinci Abdülhamid'in sarayında Fransızca dersi veren Bertrand Barailles sahaflarda buluyor. Notlar ekleyerek yüzyılın başında yayımlıyor. Bu kısa ama yoğun kitabı Türkçeye aktararak Kırmızı Kedi faydalı bir iş yapmış.

***



RUHANİ BEYİN

Yale ve Columbia üniversitelerinden bilimciler, beyindeki inanç bölgesini araştırmak amacıyla karşılarına sıradan insanları oturttular.
Bu insanlar Budist rahipler veya Katolik rahibeler gibi din aleminden gelmiyorlardı.
İnançları çeşitliydi.
Mesela biri Yaradan'a inanıyor ama dine inanmıyordu... Bir başkası Tanrı'nın yerine Doğayı koymuştu... Öteki dine inanıyordu ama gereklerini yerine getirirken gevşek davranıyordu... Aralarında futbol fanatikleri bile vardı. Bilimciler işte bu grubun beyinlerini araştırdılar. Ulaştıkları sonuç şu oldu: Bir insan ruhani bir tecrübe yaşadığında... Yani derin düşüncelere dalarak, kendisinden üstün bir varlıkla bağ kurduğu hissine kapıldığında.... Beynindeki "perietal korteks" denilen bölgede hareketlenme oluyor.
Bağ kurulan güç ister Tanrı olsun, ister doğa ya da futbol takımı; sonuç aynıydı: Beynin ruhani bölgesi adeta "Gelin, bakın; olay burada sahneleniyor" demeye başlıyordu.
Duyguları, mekan algısını ve dili işleyen perietal korteks, ruhani tecrübelerin de ikametgahıydı.
Faraza bir daire sahibi olabilmek için dualar eden kişi hayaline kavuştuğunda nasıl sevinç ve minnetle doluyorsa... Futbol fanatiği de takımı şampiyon olduğunda benzeri hislerle doluyordu.
Demek ki Maradona için kilise kuran Arjantinliler çok da saçma bir şey yapmıyormuş.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA