Bir olay kendi basına anlamlı degildir. Ne ise odur. Onun önemli veya önemsiz, anlamlı veya anlamsız olduguna biz karar veririz. Mesela bugün 19 Mayıs: Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. 19 Mayıs, üzerinde hayli oynanmıs bir tarihtir. Cumhuriyet kurulur kurulmaz 19 Mayıs'ın bayram olarak kutlandıgını sanmayın. 1936'ya kadar kimsenin aklında böyle bir sey yoktu. Derken Atatürk, arkadaslarına, "Farkında mısınız, biz Kurtulus Savası'nı o gün baslatmıstık" diyor. Bunun üzerine 1937'den itibaren 19 Mayıs kutlanmaya baslıyor. 1938'de çıkarılan kanunla Gençlik ve Spor Bayramı olarak resmilesiyor. Günümüzde sporun iki boyutu var: Eglence ve saglık... Sporun o dönemki anlamı ise farklıydı. 1920'lerde, 30'larda spor, savasla baglantılıydı. Gençler kosarak (cephede hızla yer degistirme), ok atarak (nisan alma), gülle ve cirit atarak (el bombası), eskrim yaparak ve güreserek (düsmanla yüz yüze kapısma) savasa hazırlanacaktı.
Saglam vücutlu gençler yetistirme politikası, Cumhuriyet'in bulusu degildi. 19'uncu yüzyılın sonlarında, II. Abdülhamit döneminde baslamıstı. Osmanlı sporcuları ilk kez onun zamanında uluslararası yarısmalara katılmıstı. Cumhuriyet bu alanda Osmanlı'nın devamıydı. 19 Mayıs'ın bayram ilan edilmesiyle, sporcu gençlik, Atatürk iktidarına, tabiri caizse 'teyellenmis' oluyordu. 19 Mayıs'ın bu anlamını sulandıran, 1980'lerin basında Kenan Evran Cuntası oldu. Isin içine bir de Atatürk'ü Anma etkinliklerini kattılar. Sanki Atatürk her gün anılmıyormus gibi... Hele o yıllarda! Günümüzde sporun savasla baglantısı pek kalmadı. Gençlige has bir etkinlik olmaktan çıktı. Devletin, belediyelerin, spor kulüplerinin, sirketlerin girisimleri ve hatta özel derslerle nüfusun neredeyse tamamına yayıldı. Örnek mi istiyorsunuz? Belediyenin koydugu aletlerle sabahları parklarda egzersiz yapan orta yaslı, basörtülü kadınlara bakın. Bir nefes saglık ugruna, nasıl da ter döküyorlar! O sırada çocukları ya da torunları da bos durmuyor: Telefonlarıyla parmak egzersizi yapıyorlar.
Tavsiye: Atatürk döneminin 'beden terbiyesi ve spor' politikalarını merak edenlere, Yigit Akın'ın Gürbüz ve Yavuz Evlatlar baslıklı kitabına bakabilir. Eglenceli örnekler vardır.
HANGİ GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ?
Yıllar öncesi... Artık doğru dürüst bir güneş gözlüğüne sahip olmama karar verildi. Dolaşırken Şaşkınbakkal'da bir gözlükçüye girdik. Bizi kırk yaşlarında bir adam karşıladı. Derdimizi söyledik. Yüzümü şöyle bir süzdü ve gitti. Biz etrafa bakınırken elinde iki güneş gözlüğüyle geldi. Denedim. İkisi de cuk oturdu. Yakıştı. Biz daha iyisini bulabilir miyiz diye rafları taramaya devam ettik. Dükkandaki bütün erkek gözlüklerine baktık. Ve şaşırdık: Adam, benim yuvarlak yüzüm için en uygunlarını seçmişti. Çok daha pahalıları vardı ama yüzüme daha iyi gideni yoktu. İkisini de aldık. Güneş gözlüğü önemli: Sağlık açısından, zararlı ışınları süzen cinsten kaliteli camlara sahip olmasına dikkat edin. Görsel açıdan da çerçevesi yüz şeklinize uygun olmalı. Peki, hangi yüze hangi çerçeve? İşte küçük bir rehber:
SEBZEDEN SUCUK
Geçen gün, babası Hint, annesi İngiliz, Kenya'nın başkenti Nairobi'de lüks restoran sahibi olan aşçı Kiran Jethwa'nın programını izliyordum. Güneye, Zambiya'ya gitti. Orada 'çikanda' sucuğunun yapımını öğrendi. 'Kinaka' veya 'kikanda' da denilen çikanda yabani orkide denilen çiçekten (sebzeden) yapılan bir sucuk. Kurutuluyor, dövülüyor, çeşitli çerez ve baharatlarla karıştırılıyor. Sonunda ortaya çıkan sucuk için ödüllü şef Kiran Bey, "Bilmesem, bizzat görmesem, bunun et olmadığına, sebzeden yapıldığına beni kimse inandıramazdı" diyor. Etyemezliğin çeşitleri var. Vejeteryanlık ve onun daha ileri aşaması olan veganlık, eski tabirle bana uzak 'meslekler'. Ancak bu sayeden insanlar arayışa giriyor ve işte böyle yiyecekler keşfediliyor.