Soma felaketinden ilk sorumlu hiç kuşkusuz o madenin denetlenmesiyle, kontrolüyle mükellef devletin müfettişleridir. Bence 301 işçinin ölümüne sebebiyet vermekten tutuklanması gerekenlerin başını Mart 2014'te o madeni denetleyip de "kusursuz" raporu veren başmüfettiş Emin Gümüş ve yardımcısı Ersin Bulut çekmeliydi. O iki katil bana göre Soma Holding'in patronu Can Gürkan ve diğer yöneticilerinden de önce tutuklanmalıydı. Ve en ağır biçimde de cezalandırılmalıydılar. Dile kolay... Bu iki işgüzarın 4 gün boyunca denetleme yapıp, "Bu madende her şey yolunda" raporu vermesinin ardından hepi topu 2 ay sonra 301 insan hayatını kaybetti. Onlarca insan yaralandı ve 500'e yakın çocuk babasız kaldı. Başmüfettiş Gümüş'ün madenin proje müdürlerinden Halil Kebapçılar'ın eniştesi olduğunun ortaya çıkması ise zaten ayrı bir rezalet! Ayrı bir facia! Bilmiyorum enişte ve kayınbiraderi neredeler ve ne haltlar karıştırıyorlar şu anda ama bilmeliler ki babasız kalan o 500 çocuğun elleri hep yakalarında olacak. Son nefeslerine kadar.
Tabii... Devlet sorumlu... Müfettişleri sorumlu... İşletmecisi sorumlu ama bir diğer sorumlu da sözüm ona işçilerin sosyal haklarının elde edilmesi için mücadele veren sendikalardır. Ben bir işçi çocuğuyum. Babam yıllarca, gecesini gündüzüne katıp çalıştı Malatya'daki Sümerbank tekstil fabrikasında. Bugün gibi hatırlıyorum o yılları. Sendika çok aktifti. Fabrika ile oturduğumuz lojmanlar çok yakındı. Zaman zaman giderdim babamın mesai bitimine yakın yanına. Bir oda vardı. Sendikacıların toplaştığı. Tabii hepsi de babamın arkadaşlarıydı. Çoğunun da çocukları benim arkadaşım... Şaşırırdım ben hep hallerine. Çünkü ustabaşı olan babam bütün gün makinelerin başında dolanır ve hep çalışırdı. Onlarsa o odada oturur ve sürekli çaylar, sigaralar tüketir, hiç durmadan hararetli konuşmalar yaparlardı. Bir gün babama, "Sen niye o odada oturmuyorsun? Sen de git otur!" demiştim. Babam da "Bizim işimiz çalışmak... Onların işi de biz daha çok para kazanalım diye oturup konuşmak" demişti. Bir lokma bebeyim tabii daha. Ne demek istediğini anlamamıştım ama bozulmuştum babama. Kendi kendime "Ya benim babam acaba enayi mi?" demiş bile olabilirim. Tabii yıllar sonra... Aklım başıma erince, babam için o odada sadece sigara, çay içip saatlerce hiç usanmadan konuşanların ne işe yaradığını anladım. Anladım da... Büyüyüp gazeteci olunca ve bazı sendikacıların işçilerden kesilen paralarla sürdükleri zevk ve sefayı görünce de ister istemez pek hazzetmedim sendikacılardan.
Soma'da yaşanan facia sonrası ekranlarda ahkâm kesen sendikacıları görünce yalan yok hazımsızlığım yine depreşti! Aslında sırf onların olduğu bir canlı yayın yapma niyetim de vardı ama olmadı. Olsaydı sormak istiyordum karşıma alıp tek tek "Eyvallah işçilerin en iyi ücreti alması için mücadele ediyorsunuz ama her şey para mı? Nerede o çalışanın iş güvenliği? İşçiler size gelmiş. Demişler ki; 'Vardiya değişimleri yeraltında yapılıyor. Gaz maskeleri arızalı, trafo kabloları yetersiz ve elektrik teknisyeni tarafından yetkililere iletilmesine rağmen ilgilenilmiyor. Hava bacası yetersiz. Aşırı sıcağa rağmen sıcak kömür çıkarılıyor hâlâ.' Bütün bu gerçekler önünüze konulmuş. Siz ne yapmışsınız peki? Kulak arkası! Tamam devlet suçlu! Müfettişi alçak! Madeni işleten patron namussuz! Eee siz n'oluyorsunuz bu durumda? Neden anlatılanlardan hareketle önlem almadınız? Neden şikâyetler doğrultusunda işletmenin gırtlağına çöküp iyileştirme yapılması yönünde baskı kurmadınız? Yok muydu iki maden mühendisi etrafınızda? Onlara bir rapor yazdırıp niye basınla, kamuoyuyla paylaşmadınız? Sizin tek derdiniz işçinin en yüksek ücreti alması mıdır? Velev ki aldılar... Soma'daki o madende çalışan işçiler Türkiye'nin değil, dünyanın en çok kazanan işçileriydi... Peki can güvenliği sağlanmayan o madende sonuç değişir miydi? Aldıkları o çok çok yüksek ücretler o işçileri ölümden kurtarır mıydı?