Soma faciası döktü pullarını... Hem de tek tek... Zaten biliyorduk ne kadar ikiyüzlü ve ikircikli bir karaktere sahip olduklarını ama gözler önüne seremiyorduk! Artık serildi. Bunlarda izan, insaf olmadığı; vicdanla, iddia ettikleri gibi doğrunun, haklının yanında olmadığı anlaşıldı. Dün bir yakınım; bunların her yazdığını 'ayet' sayıp yolda karşılaşsa ayaklarına kapanacaklardan... Diyordu ki, "Soma büyük bir acı ama bir hayra da vesile oldu. Gerçekten de yalanmış her şey. Gördük ki bunların tek derdi, karşı siyaset üzerinden şov yapmak ve rant sağlamak!"
Bu yakınım Soma felaketinin ardından her şeyi saniye saniye takip etmiş ve çok kızmış! Adlarının geçtiği yerde aslan parçası kesilen canımın içi o kızgınlıkla döktürdü de döktürdü. "O Ayşe var ya, Ayşe! O madenin önünde..." diyerek başladığı konuşmasında dile geldi haspam! "Kolunda Prada çanta, gözünde Raybanlar... Boynunda çeşit çeşit kolyeler... Hollywood artistleri gibi poz vermeler... Ve sanki karnavaldan bildiriyormuş gibi; 'Cenazeler vızır vızır' şeklinde şuursuzca tweet atmalar... Sonra Yılmaz Özdil... Sabahı bekleyemeden... Daha geceden yazısını okuyup ancak uykuya dalabildiğim adam... Ettiği laf, laf mıydı? 'AKP'nin mitingine gittiler. Ehhh müstahaktı!' Yaa insan olan nasıl söyler böyle bir şeyi? Tamam kızabilirsin, eleştirebilirsin hatta bir kaşık suda boğmak isteyebilirsin onları ama o zavallı, o gariban işçilerin ne günahı vardı da böyle bir söz söyleyebiliyorsun be adam! 500 zavallı çocuk babasız kalmış. Tam 301 evin ocağına ateş düşmüş. İnsan o çocukların hatırına böyle bir cümle kurmaz ya! Elbette bu facianın sorumlusu önce devlettir. Elbette hesap sorulmalıdır ama devleti yerden yere vuracağım diye bir insanın nasıl dili varır ölen işçiler hakkında 'hak ettiler' demeye! Bir de Yazgülü var. Ölenlere, 'şehit' denilmesine içerlemiş hanımefendi; ölen işçilerle dalga geçer gibi tweet atıyor pazar sabahı. Ne şehit, ne gazi... Kâr yoluna gitti Niyazi... Her şey bir yana en çok özür dilememelerine bozuldum. Bir de utanmadan canhıraş yaptıkları saçmalıkları savununca hakikaten deliye döndüm!"
Tabii bu verdiğim örnek ekstrem... Çünkü bunları söyleyen benim kan bağım olan bir yakınım. Böyle dert yanmasının sebebi de bana geçmişte yaptığı bir haksızlıktan. Hatırlarsanız. Bir gün gaflete düşüp Şafak Pavey'in özeliyle ilgili bir tweet atmıştım. Sonradan hem Twitter'da, hem de köşemde defalarca özür dilemiştim ama buna rağmen madende ölen işçilere; 'Hak ettiler! Müstahaktı!' deme aymazlığında bulunan o Özdil yalakaları, şakşakçıları günlerce linç etmeye çalışmışlardı beni. Bu yakınım da onlardan biriydi. Yani diyeceğim o ki; sanmayın bunların kuyrukçuluğunu yapanların hepsi aynı tepkiyi gösteriyor. Aksine... Akıl sağlığı yok olmuş bazı tabandaşları; 'Sizi yedirtmeyiz!' naraları atıyor bu edepsizlikler karşısında. Ha bir de bizleri aylardır, 'Havuz Medyası Kalemleri' diye yaftalayıp, binbir iftira ile itibarsızlaştırmaya çalışan artık kontrolünün Pensilvanya'dan yapıldığını bildiğimiz Okyanus Medyası'nın kalemlerinin durumu var. Tam bir rezillik içindeler! Aynı gemide yolculuk yaptıklarından olsa gerek kimisi ya hiç sesini çıkarmayıp dut yemiş bülbül gibi bir pozisyon aldı. Kimisi de utanmadan, arsızca kol kanat gerdi kalemdaşlarının bu aymazlıklarına.
Neyse fazla söze gerek yok! Sonuçta bir takdir mercisi var. Bu alçaklıkların hesabı burada sorulamaz ise öteki dünyada elbette sorulur... İllaki bir gün kendileri de göçüp gittiğinde oralara, "Müstahaktı" dediği o maden işçilerinden birileri gelip yakalarına yapışır ve "Hadi ben iki kuruş ekmek parası uğruna gittim AKP'nin mitingine, alkış çırptım ve ölümü hak ettim arkadaş! Ee sen? Sen neden hak ettin? Sakın ola vaktinde memleketin en büyük hırsızı diye bilinen Cem Uzan'ın düdüğünü sorgu sual etmeden milyon dolarlara çaldın diye olmasın!" der yani!
