Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Freni patlamış bu kutuplaşma ne zaman son bulacak?

Yazımın başlığını gazetemizin çok değerli yazarı Refik Erduran'dan alıntıladım. Dünkü yazısında düştüğüm hata ve sonrasında benim ilgili yaşanan son günlerdeki tartışmalardan hareketle kaleme aldığı makalesinde ülke insanının kutuplaşmada geldiği noktayı çok güzel analiz etmiş üstat. (http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/refik_erduran/2013/11/04/hirgur-safrasi-atip-hizli-yukselsek)
Yazdıklarına katılmamak gerçekten mümkün değil. Zira onun da dediği gibi biz bu ötekileştirme durumunu tek yönlü hoşgörüyle katiyen önleyemeyiz. Evet, hayat tarzı farklarını kabullenerek, onlara saygı duyarak bir arada yaşamaya rıza göstermek hep tek yönlü oldu ülkemizde. Türkler Kürtler'e tahammül edememiş uzunca bir süre bu topraklarda. Bir vakitler de bu iki ırk bir araya gelip Ermeniler'e tahammül edememiş. Sünniler Aleviler'e, Aleviler Sünniler'e, başı açıklar örtülülere, seküler yaşamı benimseyenler mütedeyyinlere, onlar da diğerlerine tahammül edememiş. Aslında bu çok acınası bir durum ve biz bir türlü kurtulmayı tam olarak beceremiyoruz bu acınasılıktan.
Nedense... Hep birbirimize karşı durmak, hoşgörüsüz olmak anlayışı içinde olmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Tabii bunun böyle olmasının çeşitli faktörleri var. Öğretilerle, öğretilenlerle oluşan önyargılar maalesef her hücremizde. Bir öteki olarak çok yaşadım ben bunun sıkıntısını.
Üniversitede öğrenciyken âşık olduğum adamla evlenmek için verdiğim mücadele kitaplara yazılacak kadar uzun bir hikâyeydi. Vaktiniz olursa tavsiye edeceğim Erkam Tufan Aytav'a ait, "Sevdim Seni Bir Kere" adını verdiği o kitabı lütfen okuyun. Belki komik gelecek ama başucu kitabımdır o kitap. Zaman zaman... Hele hele yaşadığımız gerginliğe sebep olan mevcut kutuplaşmanın son derece gereksiz olduğunu anlatma gayretine giriştiğim anlarda terapi gibi gelir o sayfalarda yazılanlar. Her okuduğumda ve dalıp gittiğimde o eski günlere... Alevi olduğu için Sünni bir aileden kabul görmeyen gelin adayının ve Sünni olduğu için Alevi bir aileden kabul görmeyen damat adayının gençliklerinin en güzel günlerinde gereksiz yere çektiği o çileleri hatırladığımda bazı şeylerin ne kadar boşa olduğunu anlarım.
O yüzden de bir kez daha şunu vurguluyorum; "Boşa zaman kaybetmeyelim artık." Çünkü er geç insanlık doğruyu, güzeli buluyor ve illa ki ortak paydada buluşturuyor bizleri. Bu zaviyeden baktığınızda işte 31 Ekim günü yaşadıklarımız biraz daha boşa harcayacağımız zamanın olası kaybına set çekmiştir. Keşke bu kaybı vermeseydi Türkiye. Keşke o gün tarih başı örtülü kadınların Meclis'e girişi için değil de, aşamadığımız, aşmakta güçlük çektiğimiz bir başka tabunun yıkılması için yazılmış olsaydı. Dile kolay... Tam 14 yıl! Bu ülkede insanlar kocamannn bir 14 yıl boşu boşuna debelenerek, başörtüsü konusunda inanılmaz bir vakit kaybına imza atmış oldu. Düşünün. Eğer Türkiye'nin ilk örtülü kadın milletvekili Merve Kavakçı o gün Meclis'ten kovulmamış olsaydı ve insanlık o gün ortak bir paydada buluşmayı başarmış olsaydı biz bugün belki de bambaşka atmosferde yaşıyor olacaktık.
Diyeceğim o ki; Artık lütfen freni boşalmış bir kamyon gibi birbirimizin üzerine gelmeyelim. Başörtü meselesini gündemimizden tamamen çıkartıp bizden reform yapmamızı bekleyen başka alanlara yönelim. Ama frenlerimizi tamir ettirip yolumuza öyle devam edelim. Kürt, Alevi, Ruhban Okulları ve daha birçok konuda varılabilecek en son noktaya bir an evvel varıp bir 14 yıl daha boşa kaybetmeyelim!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA